TOPLUMSAL İLİŞKİLER 6

 DEREYE İNİP ÖMRÜN GEÇİŞİNİ SEYRETMEK


Anamirium Antik kenti harabeleri ANAMUR

اَوَلَمْ نُعَمِّرْكُمْ مَا يَتَذَكَّرُ ف۪يهِ مَنْ تَذَكَّرَ
“Size düşünecek kimsenin düşünebileceği         kadar bir ömür vermedik mi?”   (Fatır/37)

Maalesef kötü bir alışkanlığımız var. Sosyal ilişkilerimizde zamanlama yapamıyoruz, saatli ve dakikalı yaşamaya da alışmamışız. “Öğleden sonra buluşuruz, bu hafta borcumu öderim, bir ara uğrarım, ‘akşama doğru gelirim, bir ara bakarız, cümlelerine varıncaya kadar, bir zamanlama yok.  Bırakınız dakikalı randevuyu, saatli bir görüşme, buluşma ve ziyaretimiz, vs. yok kardeşim. Evet, elektronik trafik levha araç ve gereçlerle yollarda zamanlama kısmen de olsa yapılıyor, ama insanlarımız bu konuda ne kadar dakik?

          Yediden yetmişe, toplumsal ilişkilerimizde ister amir memur olsun, ister işçi, köylü, kentli olsun vakitlerimizin zamanımızın farkında değiliz. Zamanın nasıl geçtiğini ölçemeyen ömrünün nasıl geçtiğini nasıl bilecek?

           Okullarda tez elden zamanın israfı ve değerlendirilmesi konularında eğitimler verilmeli ve bu iş ciddiye alınmalıdır. Zamanın kıymetini bilenler, ömrünün de değerini idrak edeceklerdir. Çünkü toplumsal ilişkilerden tutun da, yediklerimiz helal mi haram mı noktasına kadar birçok şeyi sil baştan etkileyebilecek bir mevzu bu. Türkiye’ye Almanya gibi ülkelerden satın alınan büyük çaplı makinalarının  kurulumu için gelen, çok mühendis hikâyeleri dinlemişimdir. Alman mühendis, ara çay fasıllarında asla bizimkilerle oturup çay içmemiş, çalışmasına devam etmiştir. Devletinin oraya oturmak zaman çalmak için değil, çalışması için gönderdiğini vurgulamıştır hep. Mesaisinin dışında ancak bu (çayı içme) işini yapacağını ifade etmiştir. İşe geç gelenlere de Alman mühendis, namaz vakitlerindeki saatin dakikalarına dikkat çekmiştir. 15.41, 19.37 vb. gibi. Namazın vakti girmeden kılınamayacağı, ya da vakit çıktıktan sonra da, eda edilemeyeceğine vurgu yapmıştır. Bırakın saati, adam dakikaların öneminden bahsediyor. Saatte beş dakikanın günde 1 saat ettiğini, günde bir saatin ayda otuz saat, yılda on beş gün ettiğini düşündük mü? Bir gecede uyuduğumuz sekiz saatin, senede dört ay uyumak demek olduğunu hatırımıza getirdik mi? Zamana değer veren ve iyi değerlendiren milletlerin niçin ilerlediği ayan beyan ortada değil mi dostlar?  

          Zaman algısı olmayan, hiç bir şeyi değerlendirmiş sayılmaz. İnsanın gerek mesleğindeki, gerekse hayattaki başarısı, zaman anlayışına bağlıdır. İleri ve geri memleketler arasındaki fark da, bu anlayış farkıyla ilgilidir. Başarılı bir hayat ve bereketli bir ömrün formülünü “Kısa zamanda az enerji ile çok verim almak’’ olarak ifade edersek, zamanı çok iyi kullanmak mecburiyetinde olduğumuzu da, herhalde kavramış oluruz. Ömrü ve onun sermayesi olan, zamanın değerini anlamak için, Sadi Şirazi’ye kulak verelim: “

Bir dere kenarına otur da, ömrün geçişini seyret.

Bir şarkının dizesinde “bir ömür böyle geçti olamadık farkında” der. Zamanını hoyratça kullananlar ömrünü boşa geçirmiş olur. Üstat Necip Fazıl’ın ifadesiyle;

Nedir zaman nedir

Bir su mu, kuş mu?

Nedir zaman nedir

İniş mi, yokuş mu?

     Ömür; doğumla ölüm, ya da var oluşla yok oluş arasında geçen süre, yaşama ya da var olma süresine denir. Bize sunulan bu ömür, dünya boyutunda bize biçilen rolün gerçekleşme anıdır. Ancak bu rollerde iyi veya kötüyü oynamak, bize bırakılmıştır. Roller tamamen doğaçlamadır. İnsan bu rollere kendini tamamen kaptırmıştır. Oyunun ne zaman biteceğini kestirmek mümkün değildir. Burada “ÖMÜR OYUNU” sahnelenirken, zamanı iyi kullanmak, Yaratıcı’nın istediğini yapmak, içtenlik ve rolün içinde rol yapmamak önemlidir. Gönlünü ortaya koymalıdır sadece insan. Çünkü Yaratan gönle bakıyor, yoksa insanın boyuna posuna, güzelliğine, çirkinliğine, zenginliğine, fakirliğine, Peygamber soyundan geldiğine falan bakmıyor.

          Zaman değerlendirilirken en önemli işler, en verimli yaş aralığında en verimli vakitlerde yapılmalıdır. TÜİK verilerine göre 2019 Mayıs ayında genç nüfusta (15-24yaş) işsizlik oranı 5,5 puanlık artışla %23,3 olmuş. İnsanın en verimli çağlarında millet olarak bunlardan yararlanamazsak, zamanı ve bu gençleri heba etmişiz demektir. Bunların çoğu da üstelik üniversite mezunudur. Niceliği niteliğe çeviremediğimiz sürece, zamanı değerlendirememiş, faydalanamadığımız için de, ömrü boşa tüketmiş olacağız. Bu milletin ömrü gençliğinden vurulmamalıdır. Bu gençliği potansiyel olarak harekete geçirmek onlardan istifade etmek zorundayız. Mecburi eğitim değil, mecburi çalışmayı getirmemiz şarttır. Dokunmatik, kinestetik zekâsı olan çocuklar varsın sanayide çalışsın. Yeter ki o sıralarda o öğrenciler, boş boş eski SSK doktorları gibi eğitime uzaktan bakınıp durmasınlar ne olur? Gençler çalışsın ki mutlu olsun, Hayat dolu olsun. Gençlikte kazansın ki ileri de de rahat etsinler.   

             Medeniyet demek saat demek, takvim demek ve sürat demektir. Az zamanda, çok iş yapmak demektir. Zamanın idaresi ve planlamaları noktasında neredeyiz? Kaynakları verimli kullanabiliyor muyuz? Teknolojiden ne kadar iyi yararlanabiliyoruz? Tüm dünyada Batı insanı zamanı yeni icatlarla değerlendirirken, Doğu insanı da “nereden çıktı bu şimdi? İcat çıkarma ”havasındadır. Tren icat edildiğinde doğu insanı “bu da neyin nesi?” Deyince, ona;  “bununla bir günde varacağın yere bir saatte varırsın” dediler. O da ne dese beğenirsiniz? “23 saat şimdi ben ne yapacağım?”

             Parayı, malı, mülkü şunu bunu zaman içinde kazanabiliriz, ama ya geçen şu anı bulabilir miyiz? Hangi sermaye gücü geçen zamanları telafi edebilir? Hayata bir anlam ve amaç yüklemeyen programlar bizi bir neticeye ulaştırabilir mi?

              Zamanı ne zaman kaliteli hale getirirsek zamanın sırrını da çözmüş olacağız. Zamanı ve ömrü kaliteli yapan zaman aynasına düşen insanın özelliklerinde saklıdır. Bazen bir gün bir ayda yapılanlar yıllarca anlatılır durur. Çağ açıp çağ kapatan 1453 İstanbul’un fethinin de hala konuşulmasındaki sır perdesini aralarsak öznesinden kaynaklandığını anlamakta gecikmeyiz.

         En mühimi de ne biliyor musunuz dostlar? Sıralamada birinci olması gereken de ömrümüzü nasıl daha verimli kullanır ve ahirette hesap nasıl daha temiz çıkabilir olmalıdır. Yoksa Hakk’ı inkâra şartlanmış olanların durumuna düştükten sonra vakit çok geç olacak:

  “Onlar orada,(cehennemde) : ‘Rabbimiz! Bizi bu azaptan kurtar! Bundan sonra artık (eskiden) yaptıklarımızdan farklı iyi şeyler yapacağız!’ diye feryat ederler. (O zaman onlara şöyle cevap vereceğiz:) “Size düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi? Ve (üstelik) size bir uyarıcı da gelmişti. Öyleyse, (yaptığınız kötülüklerin meyvelerini) şimdi tadın bakalım. Zalimler hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.” (Fatır/37)                             Hayırlı cumalar…                                                         Şemsettin ÖZKAN

07.11.2019 KONYA

TOPLUMSAL İLİŞKİLER 6” için 4 yorum

  1. Şemsettin Hocam yüreğine sağlık. Yazının çok okunması, anlaşılması ve tatbik edilmesi dileğiyle, devamını bekliyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir