(Toplumsal İlişkiler 168)
وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
“Kendilerinde sükûnet bulup, huzura eresiniz diye, kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi, aşk ve merhamet peydah etmesi de, O’nun varlığının, kudretinin ve yeniden diriltmesinin delillerindendir. Bunlarda gelişmeye devam eden, tefekkür-düşünme ağına sahip, faydalı sonuçlar elde edebilen toplumlar için, Allah’ın kudretini, kurduğu düzeni gösteren deliller, birçok dinî ve sosyal konunun çözümüne işaretler vardır.” (Rum/21)
Aşk öyle bir şey ki; tenini nefsetmek değil, ruhu ruha resmetmektir. Bedeni bedene değil, kalbi kalbe hapsetmektir.
Aşk
Özdemir Asaf’ın ifadesiyle “tek kişilik miydi bu şehir? Sen
gidince bomboş kaldı,” dediği sevgiliydi. Yoluna turap olunan
gönlün çöle savurduğu yâr idi aşk. Mevlâna’nın
eşi Gevher Banu’ya yazdığı
mektuptu
aşk:
“Benim
Gül’üme…
Zaman geçer… İnsan geçer… Dünyada her şey
geçer; zaman öyle bir zaman olur ki sevda da zamana ayak
uyduramaz…. Gönül sevdada geçer, gönüle yar geçer. Çok
değil, sadece birazcık mevsim geçer, sıcak gelir, kış gelir;
bahar geçer… Taşın yanında ağır olduğunu, ateşin ancak
düştüğü yeri yaktığını yeni öğrendim. Aşk da ateş mi
demektir, hani her düştüğü gönül yakar ya… Mevsimlerden
gözyaşı değil henüz, mevsim aşk mevsimi. Ey sevdamın gül
hatun’u, beşinci mevsimim sensin, sen sadece sen değilsin, bensin;
bendensin. benimsin.
Katre katre sen kokarsın toprağa nihayet
düştüğünde. Ruhumun arzu dolu meyvesi sensin… Gül, güle
gülmek yaraşır, sevdaya da gül. Hani nerde aşkın sahibi gönül?
Dur yorulma! Sevdam sana , gülüm sevdaya. Gülü sakın verme başka
sevdalara..
Bezm-i elestten beriyim sevdada, o bende vaktinden
öncesinde, susma! konuş, haykır gülüne doyasıya sevdanı,
sevdaya da ancak bülbülleşmek yaraşır. Bütün umutlar sende,
bütün aşk sende , sevda sende, gül sende…”
( Mevlâna
Gevher Hatun’a ”gül hatun” ve “gülüm” derdi.. Gevher
Hatun da Mevlâna’ya “cemrem” diye hitap ederdi.)
Ve
Gül Hatun’un Mevlâna’ya verdiği
cevaptı
aşk;
“Cemre
bakışlıma…
Bakışlarına hasret kaldım, uzak diyarlarda
ruhunu soluduğum aşk-ı sevdam. Ruhuma gel, yanaş tenime ve bak
usul usul, nefesini nefesim duysun. Yoksun. Sevda da yok ortalıkta.
Aşk var, sevda olmasa da sevda var. Suyuna can verip damarlarımı
dirilten; cansız toprağın kucağında tohumuma can veren ve
sevdamı bana bağlı kılan Yaradan, ruhuma can verip sevdaya
bağışladığın an bittim, yeniden doğdum da sevdamın gözlerinde
dirildim. Emelimi onda buldum, sevdayı sevdanda gördüm. Taş
üstünde taş, baş üstünde baş kalmamacasına ezelden ebede
ferman ferman yazılmış bahtsız ruhumun mücerret rüyası,
gönlümün sevdalı
gülü…
Kimseler bilmez kimseler görmez bizi. Aşka değer
bir aşk mıdır beni benden alan, yoksa cihanda görülmeyen
seslerin muhteşem ahengi midir kalpte yanan? Sana dair ne varsa, ben
hepsini aşk bildim, sevda bildim, seni sen bildim de sevdayı sana
bildim.
Aşka sen diye bakmadıktan sonra ben aşkı neyleyeyim?
Seni ruhuma cemre diye damlatmadıktan sonra ben bu bedende
neyleyeyim?
Aşk da sen, hasret de sen, ben de sen..”
Kısacası aşk Hz. Mevlana’nın dediği gibidir; “ey gönül aşkı arama, inan ki ararken kaybolursun. Bulduğunda da ya veli ya da deli olursun.”
Şemsettin ÖZKAN
17.11.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-sehriyar.info