(Toplumsal İlişkiler 1418)
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَاۙ
“Onu (nefsinin kötü arzu ve alışkanlıklarını) temizleyip terbiye eden felaha (huzura ve kurtuluşa) erişmiştir.” (Şems/9)
İnsan öyle bir varlıktır ki, ölse kılını kıpırdatmayacak, beş para etmeyenler için üzülür, kendini harap eder. Takıntı (obsesyon) yapar. Değmediğini çok geç anlar işte.
Takıntı, ruhçulukta ve ruhbilimde farklı olarak tanımlanır ve farklı kavramları ifade etmek üzere kullanılır. Psikiyatri sözlüklerinde kısaca “yanlış olduğunu bildiğimiz halde kafamızdan atamadığımız, mantık ve muhakeme ile uzaklaştırılamayan, arzu edilmeyen saplantı halindeki fikirler” olarak tanımlanır. (Vikipedi)
Nazan Bekiroğlu’nun; “ölsen haberi olmayacak birine nasıl oluyorda kırılıyorsun?” sözünde de böyle bir takıntılı hal var desek yanlış olmaz.
Yok yahu belki de onu çok seviyordur da, böyle bir hal ve tutum sergiliyordur diyebilirsiniz. Öyle olduğunu farz etsek bile insan sevdiği birinde, doksan dokuz yanlışını geçer, gider tek doğrusuna göre değerlendirir. Lakin sevmediği birinde doksan dokuz doğru olsa bile bu sefer gider, tek yanlışına göre değerlendirir. Burada sevdiklerimizi kayırma gibi bir sıkıntımız var. Birini aşırı göklere çıkarmak, ya da yerden yere vurmanın dayanılmaz hafifliğini gözden kaçırmamamız gerekiyor.
Aslında unuttuğumuz bir şey var; insanın doğası. İnsan çok çabuk unutan ve Rabbine karşı çok nankör olan bir varlıktır. Kaldı ki insan insana bu nankörlüğü yapmasın. Yok böyle bir durum. Çok fazla övmeye gelmez insanoğlunu.
“Bir çay içimlik vakit kadar tanımak istiyorum insanları. Zira fazlası çirkin” der İbrahim Tenekeci. Çünkü başlangıçta herşey güllük gülistanlık iken, tanıdıkça o insanın eksileri, zaafları ve yanlışları çıkıverir ortaya.
Şemsettin ÖZKAN
14.05.2024 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com