(Toplumsal İlişkiler 1336)
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَا هَامَانُ ابْنِ لٖي صَرْحاً لَعَلّٖٓي اَبْلُغُ الْاَسْبَابَۙ
اَسْبَابَ السَّمٰوَاتِ فَاَطَّلِعَ اِلٰٓى اِلٰهِ مُوسٰى وَاِنّٖي لَاَظُنُّهُ كَاذِباًؕ وَكَذٰلِكَ زُيِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُٓوءُ عَمَلِهٖ وَصُدَّ عَنِ السَّبٖيلِؕ وَمَا كَيْدُ فِرْعَوْنَ اِلَّا فٖي تَبَابٍࣖ
“Firavun: “Ey Haman! Bana bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa’nın Tanrısını görürüm. Doğrusu ben, onu yalancı sanıyorum” dedi. Firavun’a, kötü işi böylece güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkondu. Firavun’un hilesi elbette boşa gidecekti.” (Mü’min/36-37)
Sahtekarlık, hile ve düzen kurmak kötü niyetli insanların doğasında vardır. Kurnazlıkla bir şeyleri altüst edeceklerini ve bundan da bir çıkar elde edeceklerini kafalarına koymuşlardır. Bu yüzden her yolu mübah görürler.
İyiye iyi kötüye kötü demek bunların kitabında yazmaz. İyi ve kötüyü uzlaştırma gibi bir yanlışları vardır.
Charles Bukowski; “nefret ettiğin insanla iyi geçinme çabasına siz medeniyet diyorsunuz ben sahtekarlık diyorum o yüzden anlaşamıyoruz” derken bu konuda dürüst olunması gerektiğine getirir sözü ve insanın net olmasını söyler. Yani herşey bir yanıyla güzeldir, ama samimiyet büsbütün. Bukowski’nin tam olarak istediği de insanların içten, candan ve samimi olmalarıdır.
Samimiyet aslında yüreklerin konuştuğu bir dildir. Çoğunun buna yüreği yetmez bile. Dünyanın çıkarcı yapmacık insanları sizleri bilmem ama benim pek dikkatimi çekmiyor. Bana bir parça yüreği güzel ve samimi davranan kişiler gerekli. Nerede görsem onları, nerede adları anılsa ilgimi çekiyor. Gerçi onları günümüz dünyasında öyle kestirebilmek o kadar kolay değil. Kazım Karabekir Paşa’nın çok hoşuma giden bir sözü var: “Hava o kadar puslu ki, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor,” diyor. Gerçekten içten, samimi olanları tesbit etmek hiç de çantada keklik olarak görülmemeli.
Samimiyetin değerini en iyi samimiyetsiz, riyakar düzenbaz insanlardan öğreniriz. Çünkü onların o gösteriş meraklısı tavırları o kadar çok sırıtır ki, insana illallah dedirtir. Aşağıdaki hikaye de tam buna göre.
Adamın biri Müslüman mezarlığına ölü bir köpek gömer. Görenler onu zamanın kadısına şikayet ederler. Kadı adamı çağırır ve işin aslını sorar. Adam;
– Doğrudur, öyle yaptım, çünkü köpeğin bana vasiyeti böyleydi, onun vasiyetini yerine getirdim, der.
Kadı;
– Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun efendi? diye çıkışır.
Adam;
– Hayır efendim, aynı zamanda kadıya da 10.000 dirhem vermemi vasiyet etti, der.
Bunu duyan kadı hemen;
– Rahmetli köpeğin ölümü bizi ziyadesiyle üzdü, der.
Orada bulunan insanlar kadının aniden değişen bu tavrına hayret ederler. Bunu sezen kadı onlara der ki;
– Bu durum sizi hayrete düşürmesin, bu köpeğin geçmişini araştırdım. Ashab-ı Kehf’in soyundan geldiğini keşfettim.
Samimiyet, yaptığımız işle,yerine getirdiğimiz fiille, kısacası bu tür süreçler içerisinde kendi iç barışımızla ilintili bir durum… Kendimizle barışık olmamak, herkesle kavgalı olmak, samimiyetsizliği de beraberinde getirir. Bu ruh hali, önce kendimize, daha sonra da başkalarına olan güvenimizi yok eder. Kendimize ve başka insanlara güven, ayrılmaz ikili gibidirler. Kendinden emin olan insan başkalarına da güvenir. Kendini aldatan insan ise,başkalarını daha kolay aldatır. Bir bilge insanın dediği gibi, “dünyanın en kolay, en masrafsız işidir insanın kendini aldatması.”
Şemsettin ÖZKAN
22.02.2024 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com