NAR AĞACI, DARAĞACI

(Toplumsal İlişkiler 35)


اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ
“Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye niyaz etmişlerdi. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.”   (Bakara/214)

  Üstat Necip Fazıl; “Bir nar ağacı vardır bir de darağacı, namerde nar düştü, yiğide darağacı.” derken acaba ne anlatır bizlere? Yiğitler hep zorlu yolları mı seçer? Hayatın iman ve cihattan ibaret olduğunu mu anlatır?

         Doksan dört yılında Devrek’te kaleme aldığım ADN’LI ERLER adlı şiirimde şöyle seslenirim bu yiğitlere;

Gözünün içine baka baka,
Milleti soyan,
Nice aklananlar bilirim.
Mahpus avlularında
Yiğitlere kurulan,
Nice dar ağaçlar bilirim.

Tahta atlara binip de,
Kıtalar arası dolaşan,
Torba, torba adalet dağıtan
Nice küçük süvariler bilirim.


Camileri hınca hınç dolduran
Nice namaz kılmayanlar bilirim.
Ömür boyu yeşilin
Her tonunda giyinip de,
Allah’ın evine
İlk kez gelen,
Yeşil örtülü tabutlar bilirim.

Caddeleri pırıl, pırıl
Lambaları ışıl, ışıl
Nice kara şehirler bilirim.
Yapma çiçekler gibi sevgisiz,
Şeffaf tüller içinde raks eden,
Nice cansız bedenler bilirim.

Mutluluk ve felaketle bakışıp da,
Bu sahte ikiliye,
Yüz vermeyen,
Acılı arabesk yapıp da,
Mest olanlar bilirim.
“İnandık” demekle yetinmeyip,
Ütopya cennetlerinde gezmeyen,
“Adnlı erler” bilirim.



Adn altından ırmaklar akan cennet adıdır. Bu cennetin sahipleri iman etmekle kalmamış, bu uğurda sıkıntılara katlanmış, nice çileler çekmiştir. Onun çilesi ütopik bir dava uğruna katlanılan sıkıntılar asla olmamıştır. Şeytan fısıldarmış; “bu fırtınaya dayanamazsın.” Yiğit haykırırmış; “fırtına benim!” Üstat Necip Fazıl korkaklığı yerden yere vurur:

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek,

Siz hayat süren leşler sizi kim diriltecek?

Diriliş Ertuğrul dizisinde çarpıcı bir söz vardı:

“Kurt gibi düşünemezsen, it gibi yaşarsın.”

        Aşkta bir yiğitlik işidir. “Yoksulluğu anladık da, sevmek neden kıt kanaat, yoksa yürekler mi yoksul kimler biçmiş aşka fiyat?” derken hz. Mevlana yüreklerin de yiğitleri, korkakları olacağına vurgu yapar. Esas yoksuların da yürek yoksulları olduğunu anlatır bize.                       

       Yukarıda geçen ayet, inananlara nihai başarının ancak bu yolda özverili çalışmalarla olabileceği ilahi yasa ve terbiye metodunu açıklamaktadır. Allah’ın rızası ve cenneti ucuz değildir. Gayret, sabır ve sebat imtihanlarından geçmek, böylece pişip bir kıvama ermek gerekir. Allah bu dünyaya say (çalışma) kanununu koymuştur, atalete ve gevşemeye yer yoktur. İşlemeyen demir pas tutar çürür, işleyen demir ışıldar. Dünya rahat yeri değil, hizmet yeridir. Mükâfat yurdu ise ahirettir. Rahat yeri olsaydı Allah en seçkin kulları olan peygamberlerini burada rahat ettirirdi. Ayet başta asr-ı saadetteki ashap olarak, kıyamete kadar gelecek müminlerin himmetlerini (çabalamalarını) kamçılamaktadır.
       Ayrıca bu ayet cihada da işaret etmektedir. Cihat Allah yolunda sarf edilen her çeşit çaba ve gayreti içerir. Diğer ümmetlerde olduğu gibi İslam ümmeti de bundan kendini vareste kılamaz. Şunu iyi bilmek lazım ki, acıya katlanamayan asla mutluluk ülkesine varamaz. Soru şu; Gitmeye değer yerlerin hiç kestirmesi olmuş mudur? Cevabınız hayırsa bu mevzu anlaşılmış demektir.

Şemsettin ÖZKAN

   14 .04.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-sorularlaislamiyet.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.