(Toplumsal İlişkiler 220)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَوَٓاءٌ عَلَيْهِمْ ءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
خَتَمَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْۜ وَعَلٰٓى اَبْصَارِهِمْ غِشَاوَةٌۘ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ۟
“UNUTMA Kİ hakikati inkara şartlanmış olanlar için kendilerini uyarıp uyarmaman fark etmez: onlar inanmazlar.”( Bakara/6)
“Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir ve gözlerinin üzerinde de bir perde vardır; dehşet verici bir azap beklemektedir onları.” (Bakara/7)
Kalbinde kutsala yer açmayan eskilerin dediği “evladım rızık garanti ama bereketi Allah’tan iste,” veya Nurettin Topçu namaz kılıyor ama hiç kimse görmüyor, abdestsiz hiç derse girmiyor hiç kimse bilmiyor sadece onun “ benim için sınıf mabed gibidir,” sözünü biliyoruz. Bu durumu kutsala kalbinde yer vermeyen ne anlayacak ki. Bu mübarek insan bir felsefeci. ‘Allah’a emanet ol,’ ‘Allah bereket versin’i hakikati inkara şartlanmış viranelik, harabelik ve divanelik bir kutsal düşmanı nasıl anlayacak? 70’li yıllarda vefat eden Özbek şeyhinin cenazesinde tabutun önüne geçip trafiği dahi durdurup “üryan gelir üryan gider,” kasidesini söyleyenleri bilinçli olarak gerçeği inkar etmeye kendini şartlandırmış olanlara nasıl izah edeceğim ki? Helal iki liranın haram üç liradan kat kat üstün olduğunu bu önyargılı kutsal düşmanlarına sürekli zahiri pencereden bakanlara nasıl söyleyeceğim? Cemil Meriç’in “iyilik yapan mükafat bekliyorsa tefecidir,” sözünü bu harabeliklere nasıl anlatacağım? Zor dostum zor.
Muhammed Esed Kur’an Mesajı adlı eserinde kutsala kalbinde yer açmayan Tanrıtanımaz, teist veya inanç yönünden kafir de denilen bu insanları yukarıdaki ayet eşliğinde bakınız nasıl yorumluyor:
Çok sık karşılaşılan el-kâfirûn (“hakikati inkar edenler”) terimine karşılık, ellezîne keferû ifadesinde geçmiş zaman kipinin kullanılması, bilinçli bir niyetin varlığını gösterir. Bu sebeple, en uygun karşılık olarak, “hakikati inkara şartlanmış olanlar” şeklinde çevrildi. Bu çeviri, birçok müfessir, özellikle de Zemahşerî tarafından (ki bu ayeti yorumlarken, “bilinçli olarak küfürlerinde ısrar edenler” ifadesini kullanır) desteklenmektedir. Kur’an’ın başka bir yerinde bu insanlar, “kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen”ler (7:179) olarak anılırlar. -Küfr (“hakikatin inkarı”) ve kâfir (“hakikati inkar eden kimse”) gibi terimlerin bir açıklaması için bkz. Kur’an vahyinde bu kavramın ilk defa kullanıldığı 74:10 ile ilgili 4. not.
Bakara suresinin bu 7. ayetinde de bâtıl inançlara inatla sarılan ve hakikatin sesini dinlemeyi reddeden kişinin zamanla hakikati kavrama yeteneğini kaybedeceği ve “böylece, sonunda kalbinin mühürlenmiş olacağı” (Râğıb) şeklindeki ilahî kanuna bir atıf vardır. Bütün tabiat kanunları Allah tarafından vazedildiğinden ki, bunlara bir bütün olarak sünnetullâh (“Allah’ın kanunu”) adı verilir. Bu “mühürleme” Allah’a izafe edilmektedir; oysa bu, insanın hür tercihinin sonucudur. Bir “önceden takdir edilme” değildir. Aynı şekilde, bu dünyadaki hayatları sırasında hakikate karşı bilerek kör ve sağır kalmış olanlar için öteki dünyada hazırlanmış olan azap da, onların hür tercihlerinin tabii bir sonucudur. Tıpkı öteki dünyadaki mutluluğun, insanın dürüst ve erdemlice davranarak iç aydınlığı ve huzuru elde etmeye yönelmesinin bir sonucu olması gibi… Kur’an’da Allah’ın “mükafat”ına ve “ceza”sına yapılan atıflar bu şekilde anlaşılmalıdır.
Kutsalımız bizi hayata bağlayan en önemli enerji kaynağımızdır. İnsanın olmazsa olmazıdır kutsal. D.Tisenhower “ben gerçeği savaş meydanlarında öğrendim, siperde olupta Allah’a inanmayan bir kişiye rastlamadım,” derken insanların aslında Allah mefhumundan ayrı kalamayacağının altını çizerken, zor zamanlarda inançsızlığın dibe vurduğunu söyler.
Şemsettin ÖZKAN
09.01.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-kuran.gen.tr
“Tanrı tanımaz teist veya inanç yönünden kâfir de denilen” cümlesinde “teist” ateist olacaktı. Saygılarımla.