(Toplumsal İlişkiler 397)
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer/53)
nsanın haddini aşması ne kötü bir durumdur? Nerede nasıl davranacağını kestirememek aslında onun acziyetinin de bir ifadesi değil midir?
Hz. Mevlana der ki;
Ey insan!
Haddini bil.
Ticaret ehli değilsen,
Dükkan açma.
Hal ehli değilsen,
Ağzını açma.
Büyüklerin olduğu mecliste,
Ahkam kesme.
Körler çarşısında,
Ayna satma.
Ehil olamıyorsan,
Bari edepli ol!
Sen sen ol sakın ha, körler çarşısında ayna satmaya kalkma, sağırlar çarşısında gazel atma! Sözünü akıllıca ve yerli yerinde kullan. Zamana, zemine, muhataplarının durumuna ve muktezâ-yı hâle uygun olan sözü söyle. Hazret-i Mevlânâ’nın ifadesiyle, “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma!” Ve en mühimi; câhillik edip de, kalp kıran bir ham kelâmı konuşma, gönül yıkan bir kem sözü söyleme!
İnsanî münâsebetlerde yaşanan pek çok sıkıntı, aslında dili yanlış kullanmaktan, söze gereken îtinâ ve hassâsiyeti göstermemekten kaynaklanmaktadır. Zira dil, iki uçlu bıçak gibidir. Hayrın anahtarı olabileceği gibi, şerre de anahtar olabilir. Söz söylemek, eline bir taş alıp atmaya benzer. O taşın nereye düşeceğini baştan çok iyi hesap etmek gerekir.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de konuşmadan evvel iyi düşünmek îcâb ettiğine işaretle:
“…Özür dilemeni gerektiren bir sözü söyleme!..” buyurmuşlardır. (İbn-i Mâce, Zühd, 15)
Bunun için dilimizin kalplere saplanan bir diken olmamasına büyük bir titizlik göstermeliyiz. Nitekim ecdâdımız da; “Kılıç yarası onulur, dil yarası onulmaz.” demişlerdir. Bir defa kırılan bir cam, belki yapıştırılabilir, ama ömür boyu izi kalır.
Meselâ bir müstahdeme sert bir şekilde:
“‒Çabuk bana bir bardak su getir!” demek var; bir de nezâketle:
“‒Zahmet olmazsa bana bir bardak su getirir misin?” demek var. İkisinde de su istiyorsun. Fakat birinde kabalık var, muhâtabını inciten bir istihkār ve istihfaf ifadesi var; diğerinde ise incelik var, insana değer vermek var. Nitekim o bir bardak su, getiren kişinin hâlet-i rûhiyesine göre, içene tesir eder. Kaba bir hitapla istenen su, kerhen ve zoraki getirileceği için fayda vermez; nezâketle istenen su ise muhabbetle getirileceği için şifâ olur.
Ayrıca, kalp kıran kaba sözler, ancak gâfil ve hantal kalplerden çıkar. Bu sebeple bir insan hem dindar hem de kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Zira İslâm’ın özü; îtikadda tevhîd, amelde ise edeptir.
Cenâb-ı Hak:
“Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler!..” (el-İsrâ, 53) buyuruyor. Sözün en güzeli olan Kur’ân-ı Kerîm de bizlere güzel bir “konuşma üslûbu, hitâbet usûlü, dil âdâbı” tâlim ediyor. Sözlerimizi, muhâtaplarımızın durumuna göre nasıl ayarlamamız gerektiğini, misalleriyle îzah ediyor:
Üzerimizde hakkı bulunan, bilhassa yaşı ilerlemiş aile büyüklerimizin gönüllerini incitecek en ufak bir davranışta bulunmayıp, hattâ onlara karşı öfke ile “üf, of” bile demeyip, bilâkis “قَوْلًا كَرِيمًا” yani ikramkâr, hürmetkâr ve iltifatkâr konuşmamızı tâlim ediyor. (Bkz. el-İsrâ, 23)
Şemsettin ÖZKAN
06.07.2021 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-islamveihsan.com (Osman Nuri Topbaş’ın Altınoluk Dergisi sayı: 404 Ağustos 2020 tarihli yazısından alıntı)
“Yerinde ve usulünce davranıp konuşabilmek gibi güzel bir haslet” i kaybettik maalesef. Zamanın tabiriyle “iletişimsizlik” diyorlar herhalde. Gönül kıran kırana ne yazık ki.