KİM BİLİR BAZI KAPILAR ARKASINDA DURULDUĞU İÇİN KAPALI…

(Toplumsal İlişkiler 49)

Mevlana müzesi, KONYA


وَلَوْ اَنَّ اَهْلَ الْقُرٰٓى اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَفَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَرَكَاتٍ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ وَلٰكِنْ كَذَّبُوا فَاَخَذْنَاهُمْ بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ 
” O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsalardı, gökten elbette onların üstüne ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik. ” (Araf/96)

“Kapılar açılır, sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman olur bilmem. Sen yeter ki o kapıda durmayı bil,” derken Hz. Mevlana bize istemenin usulünü verir. Ahmet Hamdi Tanpınar da; “Kim bilir? Bazı kapıların bize kapalı görünmesi önünde değil, arkasında durduğumuz içindir,” derken hani haksız da sayılmaz. Ne zaman, nerede, neyi nasıl yapacağını bilememek… Yüce Yaratıcıdan istemeyi aklının ucundan bile geçirememek, dua edememek, kapıyı çalmayı bilememek, insanın kendi benliğinin kibrinde boğulması ne acı…

       “Her zerrenin gönlünde bir saray vardır. Fakat kapısını açmadıkça sana kapalı kalır,” derken Hz. Mevlana, bizi pasif davranışlardan sıyrılıp aktif olmaya çağırır. Etki olmayınca tepkinin olmayacağını hatırlatır bize.

       Yine Hz. Mevlana, “kapı açılır sen yeter ki vurmayı bil! Ne zaman bilmem, sen yeter ki o kapıda durmayı bil,” derken de ortaya bir usul ve yöntem koyar ve istemede ısrarcı olunması gerektiğinin altını çizer.

        İnsan dua ile Rabbinin kapısında durmayı ve yalnızca O’ndan istemeyi bilmeli, acele etmeden sürekli dileğini O’na iletmelidir. Dua eden kul, duasında ısrarcı olmalıdır. Bir mümin, duasının kabul edilmesi için sabretmeli bu hususta aceleci olmamalıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.) bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır;

“Sizden herhangi biriniz ‘dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmediği sürece duası kabul olunur.” (Tirmizî, Deavât, 12) Dua ederken hem Allah’tan (c.c.) umudu kesmeden hem de O’ndan korkarak umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde bununla ilgili Allah ü Teâlâ (c.c.) şöyle buyurmuştur;                          “Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.”(Enbiya Suresi, 90.Ayet)

         Kapıyı çalmanın dua etmenin adap ve usulünü bilmek lazım… Öyle bodoslama, rastgele bu iş olmaz. Nasıl ki, internetinizi açıp bir e mail adresine gitmek için şifrenizi kullanıcı adınızı yazıp o adresi açabiliyorsanız dua kapısını doğru bir şekilde açmak için de, usulü bilmeniz gerekir.  

            Bu yüzden duadan önce tövbe ve istiğfar etmelidir. Günah işlemiş, haramlardan uzak durmamış ve tövbe edip hatadan dönmemiş bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) şu hadis-i şerifi oldukça dikkat çekici ve anlamlıdır;

“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, ‘Ya Rabbi, Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?” (Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an,3)

         Kul dua ederken duasına Allah’a (c.c.) hamt, Peygamber Efendimize (s.a.v.) salât-ü selam getirerek başlamalıdır. Dua eden kul bu duasını yine aynı şekilde salât-ü selam ve Allah’a (c.c.) hamt ile bitirmelidir. Fudâle b. Ubeyd’den (r.a.) rivayet edildiğine göre;

“Resûlullah (s.a.v.), mescitte oturmakta iken bir adam geldi, namaz kıldı, sonra şöyle dua etti: Allah’ım beni bağışla, bana acı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), ‘Ey namaz kılan, acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamt et, sonra bana salât ve selam et, sonra da yapacağın duayı yap.’ Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamt etti ve Peygambere salât ve selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), o kimseye: ‘Ey namaz kılan kimse! Dua et, duan kabul edilsin.’ dedi.” (Tirmizî, Deavât, 66; Nesâî, Sehv, 48)

       Dua eden kişi duasını içten ve tevazu ile etmelidir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır; “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”
(A’râf Sûresi, 55. Ayet)

        Dua ederken zaman seçimine de dikkat edilmesinde fayda vardır. Dua her zaman edilir ve her zaman kabul edilebilir fakat ayet ve hadis-i şeriflerden yola çıkıldığında söylenebilir ki, dua her zaman yapılabilirse de, bazı vakitlerde yapılması, duanın daha çabuk kabul edilmesini sağlayabilir. Bu vakitlerden biri de, seher vaktidir. Allah (c.c.), dua, ibadet ve istiğfar ile geceleri meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de övmektedir. Allah ü Teâlâ (c.c.) şöyle buyurmaktadır; “Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.”
(Zâriyât Sûresi, 17 – 18. Ayetler)

         Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ise; “Ey Allah’ın Resûlü, hangi dua daha makbuldür?” diye sorulunca, ‘Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.’ cevabını vermiştir.” (Tirmizî, Deavât, 80)

         Allah (c.c.) kullarına kendisinden istemelerini, dua etmelerini, tövbe ve istiğfarda bulunup, şükür ve duayı bırakmamalarını söylemiştir. Kur’an-ı Kerim’de dua ile ilgili pek çok ayet bulunmaktadır. İki yüz kadar ayet doğrudan doğruya dua konusundadır. Ayrıca tövbe, istiğfar gibi mü’minin Allah’a (c.c.) yönelişini ve dileklerini ifade eden birçok ayet de dua ile alakalıdır.

         Yukarıda geçen ayette de toplumların inanmayıp, günahlardan sakınmayarak kapının arkasına geçip bereket kapılarının açılmasını beklediklerini çarpıcı bir dille anlatır. O eski kavimler, peygamberlerinin davetini ve Allah’ın türlü ikazlarını yeterince değerlendirip iman etseler ve kötülüklerden sakınsalardı, yüce Allah “elbette onların üzerine gökten ve yerden nice bereket kapıları” açacaktı. Şu halde iman ve takvanın sonu berekettir, bolluktur; mutluluk ve esenliktir. Bazı tefsirlerde “gökten gelen bereketler” yağmur, “yerden gelen bereket” de ziraî mahsuller ve hayvansal ürünlerdeki bolluk diye açıklanmışsa da, buradaki “bereketlerin her türlü maddî ve manevî hayırları kapsadığını düşünmek, ayetin maksadına daha uygun düşer. (bk. Râzî, XIV, 185; Şevkânî, II, 260). Zemahşerî ayetteki “açma” anlamına gelen feth kavramının “kolaylaştırma” manasında da kullanıldığını belirtmektedir. Buna göre söz konusu ifade “… Onlar için bütün iyilik ve güzellikleri elde etme yollarını kolaylaştırırdık” anlamına gelir (II, 77).

Şemsettin ÖZKAN

   18.05.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3- ebrarturizm.com

4-kuran.diyanet.gov.tr (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 560)

KİM BİLİR BAZI KAPILAR ARKASINDA DURULDUĞU İÇİN KAPALI…” için 1 yorum

  1. Ve kapı sadece çalana açılır. Sabır kapıyı çalmak değil kapıda beklemektir. Her yokluktan bir varlığa kapı açılır. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir