İNSAN İNSANDAN VAZGEÇMEZ İNSANA YÜKLEDİĞİ MANADAN VAZGEÇER FARKIN YOKMUŞ KİMSEDEN BEN FARKLI BAKMIŞIM BİLMEDEN DER VE İNSAN İNSANDAN GİDER

(Toplumsal İlişkiler 1835)

قُلْ كُلٌّ يَعْمَلُ عَلٰى شَاكِلَتِه۪ۜ فَرَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَنْ هُوَ اَهْدٰى سَب۪يلًا۟ 

“Kur’an’ın yol göstericiliği olmaksızın mutluluğa ulaşabileceklerini sanan gâfillere de ki: “Herkes kendi içinden gelen eğilimlere, alışkanlıklara, ruh hâline göre bir yol çizer ve bunun en doğru yol olduğunu iddia eder; böylece her toplum, farklı bir inanç, ahlâk anlayışı ve dünya görüşü benimseyerek bu inanç doğrultusunda davranışlar geliştirir, kendi mizacına uygun tarzda hareket eder.Fakat herkes kendi mizacına uygun gelen yolu tutmakla, insanlığı kurtuluşa iletecek doğru yolu tutmuş sayılamaz. Çünkü içinizden kimlerin doğru yolu izlediğini en iyi bilen ve hangi yolun izlenmesi gerektiğine karar veren Rabb’inizdir.” (İsra/84)

Yaratılan hiçbir tür yoktur ki, kendi türünden vazgeçsin. Ya da kendi türünün dışındakilere yakın ilgi duysun. İlişkilerini kendi türünün dışına taşısın veya kendi türü dururken başka türlerden yakınlık beklesin. Böyle bir çelişkiyi yaşamak eşyanın hakikatine de aykırı değil midir?

         Evet insan da insandan vazgeçmez vazgeçmesine de ona yüklediği anlamlardan vazgeçebilir. Psikolog Melih Özdoğan adlı kişi; “bugün karşıma çıkan en anlamlı söz; “insan insandan vazgeçmez, insana yüklediği manadan vazgeçer. ‘Farkın yokmuş kimseden, ben farklı bakmışım bilmeden’ diyerek ve insan insandan gider” cümlesini kurar.

        Türler birbirine yakın yaşarlar yaşamasına da, birbirlerine duydukları güveni, itibarı yitirebilirler. Bütün bu yaklaşımlar insanda olması gereken mizaç, karakterin bozulmasından kaynaklanır. Herkes kendi şakilesine göre hareket eder.

        Yukarıdaki ayette geçen “Şâkile” kelimesi, insanın zaaf ve meziyetleriyle iç dünyasının aldığı şekildir. İnsanın alışkanlıklarla kazandığı karakterini ve eğilimini gösterir. İnsanlar da bu eğilim veya karakter doğrultusunda davranış gösterir, hareket eder. Duvarcı ustalarının kullandığı şâkül/çekül kelimesi de buradan gelir. Duvarın doğruluğunu ve eğriliğini ölçen bir alettir. 

        “Şâkile” tabiat, âdet, din, yaratılış, niyet, hâl, mizaç, meşrep ve cibilliyet gibi anlamlara gelir. Yani herkes kendi mizaç, niyet, menfaat ve meşrebine göre hareket ediyor. 

        Lakin herkes kendi işine gelen yolu tutmakla, asla hak yolu tutmuş olmaz. Bir din, mezhep veya meşrep de birilerinin mizacına uygun gelmekle, hak olmaz. 

       Yukarıda geçen ayete göre bir din, meşrep ve görüş ancak Allah’ın ve elçilerinin ölçülerine uyduğu sürece doğrudur. Bu sebeple herkesin bilhassa Müslümanların kanaat, cemaat, tarikat ve meşreplerinin Allah ve Rasûlünün kurallarına uyup uymadığını çok iyi ölçmeleri, bunun için de, Allah’ın Kitabını ve Efendimizin Sünnetini çok iyi bilmeleri gerekir.

         İnsan türü mizaç ve karakter farklılıklarına dikkat etmediği sürece karşı taraftan beklentilerine gereken karşılığı bulamadığı en küçük zaman biriminde hemen  ona yüklediği kocaman kocaman anlamları bir çırpıda silebilir. Bu kaotik durumda da insan insandan gitmiş olur.   

Şemsettin ÖZKAN
05.07.2025 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuranvemeali.com
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir