(Toplumsal İlişkiler 293)
فَاِذَا انْشَقَّتِ السَّمَٓاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِۚ
“Fakat gök yarılıp kızarmış yağ gibi, kırmızı bir güle dönüştüğü zaman öyle korkunç bir hal alacak ki, hayal bile edemezsiniz!” (Rahman/37)
Hiçbir şeyin mükemmel olmadığını, gülün bütün çiçekler içinde en güzeli olmasına rağmen dikenlerinin olması dolayısıyla battığını anlatan 17. yüzyıldan kalma bir Fransız atasözüdür; “il n’y a pas de roses sans épines,” sözü. Yani dikensiz gül yoktur ya da güller dikensiz olmaz, anlamına geliyor.
Hayatta öyle değil midir dostlar? Yok mudur hayatın da insana batan dikenleri? Hiç acısız hayat olur mu? Zamanın birinde bir kral ülkesinde büyük ödüllü “en güzel resim” yarışması düzenler. Ülkesinin tüm ressamları ve komşu ülkelerin ressamları yarışmaya dahil olurlar. Çok güzel resimler yapılır. Krala sunulur. Nihayetinde birinci gelen resimin açıklanacağı gün gelip çatar. Hiç umulmadık bir resim bütün resimleri geride bırakır ve birinci olur. Halbuki ondan çok çok daha güzel resimler vardır. Birinci gelen resimde kasırgalar fırtınalar kopmuş, böyle bir ortamda bir şelalenin yanıbaşında bir ağaçta kuş yavrusuna yiyecek vermeye çalışıyor. Kralın veziri;
– Niçin böyle bir resmi birinciliğe layık gördünüz kralım? Ondan daha güzel resimler vardı? Deyince Kral;
– Çünkü hayatta herşeyin mükemmel, acısız olduğu bir yer yoktur. Gülün dikensiz olmadığı gibi hayatımızı da güzelleştiren acılarıyla birlikte olmasıdır, diye cevap verir.
Mükemmel olanı herkes sever. Önemli olan hatalarıyla da birini sevebilmektir. Sevgiden uzak dünyamızın felsefesi herşeyin en mükemmeli olacak. Gül olacak ama dikenleri olmayacak. Kusurlardan tamamen arınmış, hata payı sıfır olacak. Var mı böyle bir dünya?
Yukarıda geçen ayette göğün kıyamet sahnesinde o güzelim görüntüsünün kızarmış yağ gibi kırmızı bir güle dönüşmesine vurgu yapılır:
“Fakat gök yarılıp kızarmış yağ gibi, kırmızı bir güle dönüştüğü zaman öyle korkunç bir hal alacak ki, hayal bile edemezsiniz!”
“Gök parça parça yarıldığı ve(yanık) yağ gibi kızıllaştığı zaman” Bu, “dihân” teriminin birkaç muhtemel anlamından biridir; diğeri, edîm ile eş anlamlı olan (Zemahşerî) “taze tabaklanmış (yahut “kırmızı”) deri”; başka bir anlamı ise “zeytinyağı tortuları/köpükleri”dir (Râğıb). Bu anlamların hepsinin taşıdığı ortak bir düşünce vardır: Son Saat’te gökyüzünün maruz kalacağı anî ve beklenmeyen renk değişikliği (veya değişiklikleri)
Hz. Mevlana; “cahil kişi, gülün güzelliğini görmez gider dikenine takılır,” derken cahili, başkalarına dil uzatan, kendisi salih bir amel ortaya koymadığı gibi, güzel iş yapanlara engel olan ve güzelliği ortadan kaldırmak için ona-buna çelme takan, sataşan olarak tanımlarken, “O Rahmanın kulları ki, yeryüzünde kibir ve gösterişten uzak, son derece ağırbaşlı, saygılı ve alçakgönüllü olarak yürürler; rablerinin emirlerini tanımayan cahiller kendilerine sataştığı zaman, onurlu ve efendi bir tavırla karşılık vererek; “Müslüman olasıcalar ! Selâm sizlere! Biz sizlerle bir olmayız,” derler.” (Furkan/63)
ayetinde de cahil bu şekilde anlamlandırılmaktadır. Sadi Şirazi; “sorun cahil olman değil, kendini âlim sanmandır,” derken ne kadar haklıdır. Şimdi daha iyi anlıyoruz değil mi? Mekke’nin en kültürlü ve soy itibari ile en asil insanına neden Ebu Cehil/Cehaletin babası denildiğini.
“Öyle ucuz değil, gül koklamak. Gül tutan ele diken batmalı. Bir AŞK’a gönül veren; AŞK’ının kapısında yatmalı,” diyen Hz. Mevlana, her nimetin bir külfete tabi olduğunu anlatmıyor mu sizce? Sevgilinin belasına uğramaktan kaçma! Eğer bu cefaya uğramazsan pişmezsin diyen de o. Cevher harda insan darda pişmiyor mu?
Konuyu en güzel dünyanın en ünlü terapisti Hz. Mevlana özetler: “Ne zaman hayatına bir diken gelse, hemen gül, çünkü dikenin üstü gül.”
Şemsettin ÖZKAN
22.03.2021 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com