(Toplumsal İlişkiler 205)
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَد۪ينَةِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَن نَفْسِه۪ۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّۜ اِنَّا لَنَرٰيهَا ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
“Şehirdeki saray çevresine mensup bazı kadınlar, kendi aralarında, “Duydunuz mu? Vezirin karısı, kölesine göz koymuş; onun aşkıyla yanıp tutuşuyormuş. Ne ayıp, âşık olmak için bula bula bir köleyi mi bulmuş? Bize öyle geliyor ki, bu kadın düpedüz sapıtmış!” diyorlardı.” (Yusuf/30)
Aşıkların hayat tarzı budur geceler uykusuzdur ya sevgili vardır uyku yoktur ya yari yanında değildir uyku haram olmuştur. Hangi seçenek olursa olsun dingin bir kalp ile maşukuna ulaşmayı, kafasına koymuştur. Bu aşk seferinde geri dönüş yoktur. Aşk dediğim şeyi de sakın yanlış anlamayın kasdettiğim ruhtur. Ruhların da Hz. Mevlana’nın düğün gecesi dediği Hak’ka yürüyüşün, hakiki yar olan Rab’bine uçuşudur.
Aslında insanın içinden hep geçen ve asla bitmeyen bilinçaltında hep varolan yari, sevgilisi Rabbidir. Onu hiçbir zaman terk etmeyendir. Akıllı aşıklar O’nu asla anmayı, zikretmeyi bırakmazlar. Bilirler ki Kalpleri ancak O’nu anmakla tatmin olacaktır. Onlar iç konuşmalarında ayakta iken, otururken ve yan yatarken Var edeni anıp, yerin ve göklerin yaratılışı hakkında düşünüp, ‘sen bunları boş yere, yok yere yaratmadın’ diye inceden inceye aşkla tefekkür ederler. Bu yüzden gerçek sevgili hakkında da; “sen geçersin içimden bitmek bilmezsin,” derler.
Aşka yalan diyebilir misiniz? Diyemezsiniz derseniz, biz de Yusuf ile Züleyha’nın Kur’an’da işi ne deriz? Aşk, Züleyha’ nın Yusuf’u gören o gözlerinde miydi sanki? Yusuf’un yokluğunda gösterdiği sabır dolu bekleyişlerdeydi. Beklemek de zaten Züleyha’ya yakışırdı. Aşk, insanın Araf’ta kalması gibi Yusuf’un terk ettiği kuyuda, Züleyha’nın utancındaydı. Züleyha için her şey Yusuf olmuştu. “Güneş doğdu” demezdi. “Yusuf geldi” derdi. Gece çöktü mü, “Yusuf uyudu,” “ay çıktı” dediklerinde de, “Yusuf mu baktı?” derdi. Lügatindeki tek sözcük “Yusuf’tu.”
Aşk aslında Hz. Mevlana’nın dediği gibi ne olursa olsun sonu Yaratan’a sevdalanma eylemi değil miydi? “İki bilinmezlik arası bir diyardayım. İsrafil’in üflediği yankıdayım. Ne Cennette ne cehennem de, yalnız Allah sevdasındayım.” Yine Hz Pir aşkın talibi tüm gönüllere şu can alıcı soruyu sorar:
“Ey gönül! Kaç Yusuf kaldı zindana talip nefsi için. Ve kaç Züleyha kaldı cehenneme razı Yusuf için.”
Ona göre aşk; ne olursa olsun, âşık olanın, sevgilisiyle o ne halde olursa olsun onunla hemhal olmaya gelme işidir: “Geldim… Ateşsen yanmaya, yağmursan ıslanmaya, soğuksan donmaya geldim.” “İki gecem var ikisi de uykusuz. Ya sen varsın uyuyamam. Ya da sen yoksun uyku haram…”
Çok kolaydı Yusuf’u görmeyen gözlerin Züleyha’yı kınaması. Kur’an’da ifade edildiği gibi saray eşrafındaki kadınlar Züleyha’yı yerden yere vuruyorlardı:
“Şehirdeki saray çevresine mensup bazı kadınlar, kendi aralarında, “Duydunuz mu? Vezirin karısı, kölesine göz koymuş; onun aşkıyla yanıp tutuşuyormuş. Ne ayıp, âşık olmak için bula bula bir köleyi mi bulmuş? Bize öyle geliyor ki, bu kadın düpedüz sapıtmış!” diyorlardı.”
Nerden bileceklerdi ki sarayın o dedikoducu kadınları? Yusuf’un aşkların en güzeli olduğunu, ama sapıtmış dedikleri Züleyha’nın da, tövbelerin en güzeli olduğunu. Gerçek sevgiliyi bulduğunu. Sahi nereden bileceklerdi?
Şemsettin ÖZKAN
25.12.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com