HEPİMİZ İNSAN DEĞİLİZ! ARAMIZDAN BAZILARI…

(Toplumsal İlişkiler 40)


ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذ۪يقَهُمْ بَعْضَ الَّذ۪ي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
“(Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.”  (Rum/41)

Üstat Necip Fazıl ne güzel tarif eder insanı;  

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.

Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

        1900’lerin başında sanayi devriminden etkilenerek insanı şahsiyetsiz bir makineye benzeten Mark Tawin, onun kendi başına bir özelliği olmadığını dış çevreden etkilenerek şekillendiğini anlatır bize. Makineyi nasıl kurgularsan öyle hareket edecektir. Dış çevreden insanın etkilendiği ilk etapta elbette Allah olacaktır. İnsanın yaradılış fıtratına uygun ilk kurgusu Allah tarafından yapılmıştır. Yeryüzünde doğru düzgün bir insan görüyorsanız bu insanın fabrika ayarlarına göre çalıştığını gösterir. Allah-insan ilişkileri iyi ise her şey yolunda gidiyor demektir. Gerçek özgürlüğü Allah’a esarette bulanlar insan olmanın zirvesindedir. Bunun en tipik örnekleri peygamberlerdir. İnsanlığın en üstünde de Hz. Muhammed (s.a.v)  yer almaktadır. İnsanın Allah ile ilişkisini en iyi anlatan metinlere tasavvuf edebiyatında rastlayabiliriz. Yunus Emre Allah’tan etkileşimimizi şöyle açıklar;

Beni bende demen ben bende değilim

Bir ben vardır bende benden içerü.

         Peki insan Allah’tan değil de Allah’ın dışında güçlerden etkilenirse yani fabrika ayarlarının dışına çıkarsa ne olacak? Ne olur ilk akla gelen zıvanadan çıkar. Yani insan olmaktan çıkar.

          Mark Tawin’i boşuna seçmedim. Elektronik bir eşya aldığınızda içine bir de kullanma kılavuzu koyarlar. İşte “ sayın müşterimiz bizi seçtiğiniz için teşekkür ederiz. Ürünümüzü şöyle kullanmanızı, şunlara dikkat etmenizi, eğer böyle yaparsanız ürünümüz daha verimli olur,” cinsinden tavsiyelerde bulunurlar.  Düşünün bizi yoktan var eden fabrika olan Allah bizi ürününü en iyi bilendir. Bizim için Peygamber ve kutsal kitap (kullanma kılavuzu) göndermiştir. Yani insan olmamız için, fıtratımıza uygun yaşayabilmemiz ve hayatımıza anlam katabilmemiz için. E,  şimdi bütün bunları elimizin tersiyle itiyoruz, fabrika ayarlarımızı bozuyoruz, sonra da insan olmaktan bahsediyoruz öyle mi? Bunun adı soytarılık değil mi?  

             “Hepimiz insanız diyorlar. Hepimiz insan değiliz, hepimiz beşeriz. Aramızdan bazılarımız insandır” diyen İsmet Özel, insanların çoğunun beşer olduğunu, sadece içlerinden bazılarının insan olduğunu söylemekle, haksız da sayılmaz hani. “Usta ölmeden önce bir oyun öğret, insan olayım” derken de aynı şeyleri söyler. İnsan modellerinin azlığından yakınır. Henüz insanlık yolunda bir aşama kaydedemediğimizi anlatır. “Sen benim dünyada ünümü hiç duymadın mı? Ben bir hiçim hiç” diyen Hz. Mevlana gibi mütevazı, kibir ve gurura kapılmadan, insan olmanın doruklarında gezinen, kaç kişi var aramızda?

              Canlılar âleminde etrafına insan olduğunu söyleyen sözüm ona nankörlerden daha fazla zarar veren başka bir varlık var mı? İnsan Allah’ın en muhteşem eseri mi, yoksa yaradılışından beri cennetten kovulan, gözünü kırpmadan kendini şeytana satabilecek canlı mı, düşünen, akıllı bir varlık mı, yoksa ezbere yaşayan, bildiğinden, inandığından şaşmayan sabit fikirli canlı mı? Konuşabilen, düşünebilen bir varlıktır insan. Hayvanlarda düşünür peki onların insanlardan farkı nedir? Hayvanlar içgüdüsel ve imgesel düşünürler, insanlar ise kavramsal düşüncelerini dile getirebilen, gerçekleştirebilen canlılardır, bu yüzden kimse düşünceyi onu ifade eden sözcüklerden ayıramaz insan bunlardan ibarettir çünkü.

                İki eli olan, iki ayağı üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan (bu özellik her insana mahsus değildir) canlı türüne insan denilir. Bir canlının nankör olabilmesi için önce insan olması gerekir. Problemli bir varlıktır insan, dünyadaki tek sorunlu ve zararlı canlıdır. Kendi türüne ve diğer canlı türlerine, dünyaya ve evrene zararı dokunan canlıdır insan. Ekolojik sisteme faydasından çok zararı olan tek canlı türüdür. Tüm evrenin kendisi için yaratıldığına ve üstün olduğuna inanan, diğer varlıkları hiçe sayıp, hepimizin bir olduğunu kabul etmeyen canlıdır insan.

          Kendi menfaatleri uğruna tüm canlıları yok sayan, dünyadaki bütün canlılar arasında en zeki yaşam formudur insan. Zekiliği insanoğluna zekâ verdiğinden aynı zamanda kötüdür. Yaşamak için öldüren, öldürmek için yenilikler yaratan vahşi bir yaratıktır insan.

          Çok karmaşık, aynı zamanda basit canlılarız. Hepimizin içinde sevgi var ama kimimiz yaşantımızla, kimimiz isteyerek sevgiyi bastırıp nefrete dönüştürürüz. Düşüp tekrar ayağa kalkabilen, bazen yenilgiyi kabul eden, bazen nefes almanın tadını hissederken bazen de aldığı her nefese lanet okuyan bir türüz.

           Yukarıda söz konusu ayete bir dönelim ne kadar insanız ve açtığımız yaralar nedir? 

“(Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp-ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.”  (Rum/41)

      Böylece, günümüzde korkunç bir şekilde -üstelik henüz kısmen- ortaya çıkan doğal çevremizdeki yoğun çürüme ve tahribat, burada “insanın kendi yapıp-ettiklerinin bir sonucu”, yani insanın, kendi kendini tahrip eden -çünkü katı materyalist bir temele dayanan- teknolojik gelişmelerin ve insanlığı daha önce hayal bile edemediği ekolojik felaketlerle karşı karşıya getiren çılgınca faaliyetlerin bir sonucu olarak öngörülmüştür: Toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları ve şehir çöpleri yüzünden dizginlenemeyen bir şekilde kirlenmesi; bitki örtüsü ve denizlerin artan bir şekilde zehirlenip yok olması; yaygın uyuşturucu ve görünürde “faydalı” ilaç kullanımı sebebiyle insanın kendi bedeninde ortaya çıkan her türlü genetik bozukluklar ve insanlara yararlı birçok hayvan türünün giderek yok olması. Bütün bunlara, insanın sosyal hayatındaki hızlı bozulmayı ve çürümeyi, cinsel sapıklıkları, suçları ve şiddeti ve son aşamada nükleer dehşeti ilave edebiliriz: Bunların tümü, son tahlilde, insanın Allah’a ve mutlak manevî/ ahlaki değerlere karşı umursamazlığının ve bunun yerine, “maddî ilerleme”yi tek önemli hedef sayan inançlara tutsaklığının bir sonucudur.

           Muhammed Esed Kur’an Mesajı adlı eserinde bu açıklamayı yaparken nereden bilebilirdi ki, bir de bugün insan denen beşerin, yapıp ettiklerinden ötürü corana, covid 19 gibi virüsleri, kendi başlarına bela edeceklerini? Sahi nerden bilebilirdi ki?

Şemsettin ÖZKAN

 25.04.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-hthayat.haberturk.com  (Hülya Çakıcı)

4-kuran.gen.tr

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.