GÜZELE BAKMAK MI, GÜZELE GÜZEL BAKMAK MI?

MESNEVİ’DEN 7. SOHBETİ
“Ruhlara şifadır, sevgilileri sevdiğine, hastaları çaresine kavuşturur.”

HZ. MEVLANA DER Kİ:

Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla

Her şey maşuktan(sevgiliden) ibarettir, âşık(bir kimseye aşırı bağlılık duyan tutkun, vurgun) perdedir. Diri olan ancak maşuktur, âşık ölüdür. Âşıkta aşkın dertlerine sabır ve tahammül yoksa o çaresiz kanatsız kuş gibidir. Vay onun haline! Yârimin ışığı etrafımda bulunmazsa ben nasıl önümü, ardımı idrak edebilirim? Aşk bu sözün meydana çıkmasını istiyor. Ayna gammaz (söz taşıyıcı, arabozucu, koğucu) olmaz da ne olabilir? Senin ruhunun aynası niçin gammaz değil biliyor musun? Yüzünden tozu, pası silinmemiş de ondan. ” (Mesnevi, 31-35. Beyitler)

             Bülbüllerin ötüşünde/ Senin aşkın var Allah’ım/ Şafakların söküşünde/ senin aşkın var Allah’ım! Hz Mevlana her şeyin maşuk, sevgiliden yani bizi yaratan Allah’tan ibaret olduğunu söyler. Yaratılmışlar, âşıklar, ona tutkuyla bağlanan vurgunlar, aslında görüntüden başka bir şey değildir.

         Bazen düşünüyorum da gölgeler, görüntüler âleminde yaşıyoruz. Örneğin nasıl işitiyoruz, nasıl tat alıyoruz ve nasıl görüyoruz? Beynin bir noktasına görüntü düşürülüyor da öyle mi? Karanlıkta niye göremiyoruz? Bir sürü soru geliyor işte aklıma. Görme olayı şu şekilde oluyormuş:   

                   Işık göz bebeğinden gözümüze girer. Işık azsa, iris genişleyerek, bol ışık girmesini sağlar. Işık çok kuvvetliyse de, kasılarak, göze giren ışığın azalmasına yardım eder. İrisin arkasındaki mercek, görüntünün net olarak ağ tabakaya düşmesini sağlar. Ağ tabakanın yapısı gözümüzün her yanında aynı değildir.

          Bu tabakanın en önemli yeri, görme ekseni çevresindeki bölge; yani sarı benektir görüşe engel olmasın diye, bu kesimde kan damarı da yoktur. Bu bakımdan, gözün en net görüş alanı burasıdır.

          Mercek, gelen ışınları kırarak, cisimlerin sarı benek üzerinde net bir görüntüsünü meydana getirir. Yalnız, bu görüntü terstir. Sarı benekteki görme sinirleri, aldıkları uyartıyı beyne ileterek, görmemizi sağlarlar. Görme olayı ancak ışık varken olur. Karanlıkta göremeyişimiz bundandır.

            Bu görme olayı kendiliğinden olması mümkün müdür? Hayır. Evrende hiçbir şey tesadüfen meydana gelmiş değildir. Onları bir düzenleyen vardır. Güzele bakmak sevap sözünün aslı da, güzele GÜZEL (El-musavvir resmedip şekil veren, güzelliklere güzellik katan, Allah için) bakmak sevaptır. Yani o güzelliğin ardındaki sır perdesini arala da, gerçek güzelliği resmeden, güzel Allah’ımızı bul demektir. O güzelliklere güzellik katan RESSAM’ın ışığı nuru olmasa, şekil verip resmetmese bu güzel tablo nasıl ortaya çıkacak? Bu yüzden kuru kuru güzele bakmak değil de, güzel olana güzel bak! Ya musavvir zikrini, tesbih ederek, hamt ederek onu an.

           Kâinatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ı tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz.”  (İsra, 17/44)

“Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı tespih ve O’na hamd etmesin,”  mealindeki âyet-i kerimede geçen “şey” tabiri, canlı-cansız her varlığı içine alır. Her şey Onu tespih eder ve Ona medih ve senada bulunur.

Yine Kur’an’da Allah korkusundan yarılan, dağlardan yuvarlanan taşlardan bahsedilir. Gök gürültüsünün hamd ile Allah’ı tesbih ettiğinden bahsedilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v):

“Bu dağ Uhud’dur. O bizi sever biz de onu severiz.”

buyurur. Yine Peygamberimiz (s.a.v) hayvanların kendi dillerince Allah’ı andığını söyler. Evet Allah’tan korkan taşlar, insanları seven dağlar, Allah’ı zikreden canlı veya cansız mahluklar. Müminin kâinata bakışı budur. Biz bu mahlûkatın dillerini anlasaydık fırtınalı denizin “Ya Celil, Ya Celil” diye zikrettiğini duyacaktık. Dillerini anlasaydık, kedilerin “Ya Rahim, Ya Rahim” diye dua ettiğini işitecektik. Yani sözün kısası sadece insanlar dua etmez. Bütün mevcudat, bütün varlık kendi dilinde dua eder.

Yeryüzünde insan dışındaki canlılara baktığımız zaman esas olarak üç şekilde görürüz:

– Dik olarak ayakta duranlar: Bitkilerin çoğunluğu ile iki ayaklı hayvanlar gibi.

– Yarı ayakta, yani, eğik olarak duranlar: Dört ayaklı hayvanlar gibi.

– Yerde sürünenler: Sürüngen hayvanlarla bazı bitki çeşitleri gibi.

Bu saydığımız mahlûklar, yukarıdaki ayetin ifade ettiği ibadetlerini, bulundukları şekilleriyle yapmaktadırlar.

Kur’an’ın bildirdiğine göre evrende canlı cansız her şey Allah’ı zikir (anma) ve tesbih eder. Kur’an’da, yerde ve gökte bulunan her şeyin Allah’ı tesbih ettiği (Allah’ı her çeşit eksikliklerden uzak tuttukları) haber verilmiştir:

“Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmiştir. O, Aziz’dir, Hakîm’dir.” (Hadîd, 57/1).

Ayetteki “Her şey Allah’ı tesbih etmiştir” ifadesi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Canlı varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri, O’nun her çeşit noksanlıklardan ve yüce şanına yakışmayan şeylerden berî (uzak) olduğunu dil ile ifade etmeleridir. Bütün âlimler, canlı varlıkların Allah’ı bu şekilde tesbih ettiklerini söylemişlerdir. Fakat canlı olmayan varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazı âlimlere göre, canlı olmayan varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri, O’nun yaratıcılığına, gücünün her şeye yettiğine delil olarak gösterilmeleridir. Bu şeylerin varlığı, Allah’ın yüceliğini göstermektedir. Onların bu hali, tesbihleridir. Bazı âlimler de, cansız varlıkların canlı varlıklar gibi Allah’ı zikrettiklerini söylemişler ve bu hususta delil olarak da yukarıda geçen şu ayeti göstermişlerdir:

“Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O’nu tesbih ederler. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm’dir, çok bağışlayandır.”  

(İsrâ, 17/44). Bu görüşü savunan âlimlere göre, cansız sanılan her şeyde, insanların fark edemedikleri bir canlılık vardır. Bütün eşya, atomlardan meydana gelmiştir. Atomun çekirdeği etrafındaki elektronlar, akla şaşkınlık verecek bir hızla dönmektedir.   

                     Hz. Mevlana, âşıkların tüm yaratılmışların aşka adanmışlıkları yoksa bunun bir işe yaramayacağını, aşk yolunda sabır ve tahammül göstermeyince de, her şeyin anlamını yitireceğini anlatır. Kanatları olmayan kuşlara benzetir aşkın dertleriyle hemhal olmayanları. Kısacası aşk olmayınca meşk olmaz, demektir bu aslında. Hak aşığının ruh aynası, baktığı her şeyde, kendi gönlünde bile Allah’ın yüce kudretini, güzelliklerini gördüğünden, içinden geçen o hakikatleri, iyilik ve güzellikleri saklayamaz açığa vurur, yani gammazlık eder.

              Erenler, dünyada gördüğü her fiziki güzelliği temaşa ederken, o fiziki görüntüye değil, o güzelliğin ardındaki Allah’a, ilahi aşkla yanıp, gönül vermişlerdir. Yaratılanın güzelliğinde, Yaratan’ı gerçek sevgiliyi görmüşlerdir. “Yaratılanı hoş gör, Yaratandan ötürü” demeleri de bu yüzdendir. Her şeyin bir sebebi hikmeti vardır. Bizim Yunus Emre’miz de aynı şeyi söyler:    

Beni bende demen, ben de değilim
 Bir ben vardır bende, benden içeru

Tecelliden nasip erdi kimine
Kiminin maksudu bundan içeru

Senin aşkın beni benden alıptır
Ne şirin dert bu, dermandan içeru

        Mevzunun gidip dolaşacağı yer, şüphesiz eğitimdir. Daha önce de toplumsal bilinç konusunda teferruatlıca ele aldığım gibi, Mevlana ve Yunus Emre’mizin her şeyde Allah’ı gördüğü bakış açısını, diğer dersler niye görmüyor? Fen bilgisi, biyoloji vb. gibi derslerde yaratıcı olarak doğanın düzeni kendi kendine sağladığı,(İlkokul Hayat Bilgisi s:201)  anlatılıyor. Tek hücreli amipi kendi kendine hücresel organizasyonları gerçekleştirecek güce sahipmiş (Netbil yayıncılık 9. Sınıf Biyoloji, s:18) hakeza çok hücreli tavşanda da (s:18)buna benzer sözler var. Şimdi akıl kalp birlikteliğinin iddialı bir şekilde anlatıldığı, yeni vizyon belgemizde, sadece adı kalmış gibi gözükmesi hiç hoş olmuyor. Eğer Mevlana, Yunus Emre diyeceksek buyurun onlar sözleriyle evrendeki her şeyde Allah’ı görüyorlar. Vizyon belgemizde akıl kalp birlikteliğine güzel değinilmiş. Gelin görün ki derslerde, kitaplarda akıl kalp ters istikametlerde yol alıyor. Din kültürü ve Ahlak Bilgisinde “her şeyi Allah yarattı” diye anlatırken, diğer derslerde pas geçersek, bu tezatlarla genç nesillere karşı büyük bir suç işlemiş olacağız. Çocukluğumdan beri kitaplarımızda hep böyle anlatıp durdular. Yetmişler, seksenler… 2020 ye geldik hala aynı yanlışlar… Artık bu bilimi, Allah’tan kopuk anlatma anlayışımız, bir an evvel bitmelidir. Bu ve benzeri cümleler ayıklanmalıdır. Yetkililerin bu konuya eğileceğinden zerre kadar şüphem yoktur. İnşallah önlerindeki engelleri kaldırırlar. Rabbim yar ve yardımcıları olsun.

    Şemsettin ÖZKAN

    (11.11.2019 KONYA)  

         Kaynaklar:

  1.   Mevlana, Mesnevi

        (Türkçesi: Tahirü’l Mevlevi)

  2-   Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi 

       -Tam Metin- Panama Yayıncılık

  3-   nkfu.com

 4-   sorularlaislamiyet.com

 5-  (26 Eylül 2019 tarihli Yeni akit gazetesi) Ali Erkan Kavaklı, Ders

     Kitapları  Değil, Şirk   Kitapları…. …yazısı

GÜZELE BAKMAK MI, GÜZELE GÜZEL BAKMAK MI?” için 1 yorum

  1. Ali Erkan Kavaklı beyin kaleme aldığı ders kitap incelemesini ben de yaptım. Böyle cümlelere rastlayamadım. Sanırım değişmiş olabilir. Eskiden bu tip durumlarla çok sık karşılaşıyorduk. Bilhassa bizim liseli yıllarımızda iyi hatırlıyorum, inkarcı bir dil vardı. Değiştirenlere teşekkür ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.