EĞER AŞKIN ŞERHİNİ YAPMAYA KALKSAM YÜZ KIYAMET KOPAR DA YİNE SÖZ TAMAMLANMAZ

(Toplumsal İlişkiler 138)


وَحَنَاناً مِنْ لَدُنَّا وَزَكٰوةًۜ وَكَانَ تَقِياًّۙ
Katımızdan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik-safiyet (de verdik) . O, çok takva sahibi biriydi.” (Meryem/13)

Hani dinlediğiniz tüm şarkılarda ondan bahsedilir ya, o sarmaşık gibi her yerinizi sarıp sarmalayan aşktır. Aşkı izah etmeye ve açıklamaya şerh etmeye çalışsanız sözler kifayetsiz kalır. Hz. Mevlana der ki; “hiçbir yere sığmadı aşkın yalnız gönlüme sığdı. Şimdi gönlüme de sığmıyor, gözlerimden sızıyor.” Mevla aşkı böyle bir şey işte. Yine Hz Pir; “eğer aşkın şerhini yapmaya kalksam, yüz kıyamet kopsa da yine söz tamamlanmaz,” demekle aşkın tanımının yapılamayacağını ifade eder. Durum böyle olunca aşk tam bir muamma…

“ Aşk acısı taşımayan yürek ya bir deliye aittir, ya da bir ölüye” derken Hz. Mevlana, hiç de haksız sayılmaz. Felekler aşkla döner, seherde kuşlar aşkla şakır, bitkiler, çiçekler aşkı yani Allah’ı anmayı bıraktığı an ölmüştür artık. Aşk Allah’ı bulma ve O’nda kalma eylemidir.

  Arapça ˁşḳ kökünden gelen ˁişḳ عشق  “şiddetle sevme, şiddetli ve yakıcı sevgi” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ˁaşeḳa عشقة  “1. sarmaştı, sıkıca sarıldı, 2. âşık oldu” sözcüğünün mastarıdır. Bu sözcük Aramice/Süryanice 

ˁāşaḳ עָשַׁף  “karışma, haşir neşir olma, bir şeyle uğraşma” sözcüğü ile eş kökenlidir.

          Bir şeyi sarıp sarmalayan, hatta zamanla sarıp, doladığı şeyi öldüren sarmaşık için aşeka denilmiş. Sarmaşık girdiği yeri işgal eder, her yeri sarıp sarmalar, bu sarıp dolamalar sıkıca, şiddetli ve yakıcıdır. En büyük aşk Allah, sonra Hz. Muhammed (s.a.v) aşkı ve sonra diğer sevgiler gelir. Erich Fromm’da, bütün sevgilerin kaynağının Tanrı sevgisi olduğunu, diğer sevgilerin de ondan doğduğunu söyler.

Edebiyat tarihimize geçmiş ünlü aşk hikayelerinden bazılarına kısaca değinerek konumuzu bitirelim. Önce Ferhat ile Şirin’in hikayesi. Demirci ustası Ferhat, aşkı Şirin uğruna dağları deldi. Eski bir ask masalının iki kahramanı. Türk ve İran edebiyatında çok işlenen bir konu. Ferhat ile Şirin birbirlerini çılgınca severler. Şirin soylu bir genç kız, Ferhat halktan bir delikanlı olduğu için, birbirlerine kavuşup mutluluğa ulaşamazlar. Şirin”in yakınları Ferhat”a akla gelmedik zorluklar çıkartırlar. Demir yapılı bir dağı delmesi gerektiği şartı da güçlükler arasındadır. Ferhat, zekası, teknik bilgisi, bilek gücü, aşktan aldığı kuvvetle dağı deler. Halk edebiyatımızda Ferhat, divan edebiyatımızda Hüsrev olarak geçen bu masal kahramanının deldiği dağın adı “Bisutun Dağları”dır…

Edebiyat tarihinin en önemli aşk hikayelerinden belki de en çok söz edileni Leyla ile Mecnun’dur. Konusu bir Arap efsanesinden alınmıştır. “Beni Amir kabilesinden Kays ile Leyla daha okulda iken birbirlerini severler. Leyla”nin annesi bunu duyunca kızını okuldan alır. Sevgilisini göremez olan Kays yollara düşer. Mecnun diye anilmaya baslar. Kays”in babası, Leyla”yi ailesinden isterse de vermezler. Kays çölde vahşi hayvanlar ve kuşlarla arkadaş olur. Kızı Ibni Selam adli birine verirler. Leyla kendisini bir perinin sevdigini, eğer evlenirlerse peri tarafindan öldürüleceklerini söyleyerek adamı kandırır, onu kendinden uzak tutar. Mecnun”un inkisariyle Ibni Selam ölür. Mecnun bütün maddi varliklarla ilgisini kesmis, manevi bir askla kendinden geçmis halde yaşamaktadir. Çölde karşısına çikan Leyla”yi tanımaz. Leyla”nin kendi içinde oldugunu, onunla manevi alemde birlestigini, baska bir Leyla ile bulusmaya takati olmadigini bildirir. Leyla, döner bir müddet sonra kederinden ölür. Mecnun bunu ögrenince Leyla”nin mezarina kosar, ölmek ister, isteği tanrı tarafindan kabul olunarak orada düşüp ruhunu teslim eder.

Edebiyat tarihinin daha birçok efsane aşkları var ama biz son olarak Arzu ile Kanber’in hikayesiyle noktalayalım. Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyılda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler. Arzu’nun annesi bu evliliğe karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar.

Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler.

Şemsettin ÖZKAN

16.10.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-etimolojiturkce.com

4-turkedebiyati.org

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.