BİR KUŞ GİBİ USULCA HIŞIRTILI GİRDİN VE BİR AĞAÇ SÖKÜLÜR GİBİ ÇIKTIN ÖYLE

(Toplumsal İlişkiler 630)

وَمِنْ اٰيَاتِهٖٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجاً لِتَسْكُـنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Kendilerinde sükûnet bulup, huzura eresiniz diye, kendi cinsinizden eşler yaratıp, aranızda sevgi, aşk ve merhamet peydah etmesi de, O’nun varlığının, kudretinin ve yeniden diriltmesinin delillerindendir. Bunlarda gelişmeye devam eden, tefekkür-düşünme ağına sahip, faydalı sonuçlar elde edebilen toplumlar için, Allah’ın kudretini, kurduğu düzeni gösteren deliller, birçok dinî ve sosyal konunun çözümüne işaretler vardır.” (Rum/21)

Hz. Mevlana; “Sıkıntılar gecedir, dinlen, kederlenme! Sabah elbette olacaktır,” derken hüznü geceye benzeterek, mutlaka insana uğrayacağını ancak sabahın yani neşenin de geleceğini ifade eder.

Kur’an’ın okunuşuna hüzün katmak hadislerde tavsiye edilmiş, sahabe arasında da, Kur’ân’ın tertille okunmasını, 

“ağlayarak okuma” şeklinde anlayıp tefsir edenler olmuştur. Nitekim Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) de;

“Kur’ân hüzünle nazil oldu, onu okurken ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, ağlar gibi okuyunuz (veya kendinizi ağlamaya zorlayınız.)” (İbn Mâce, İkametüssalah, 176)

tavsiyesinde bulunmuştur. Buna göre Kur’an’ı okurken ağlamak müstehabdır. Kendileri de, İbn Mes’ud Nisa sûresinden;

“Her milletten (inançlarının bozukluğuna, işlerinin kötülüğüne tanıklık edecek) bir şahit, seni de bunlara şahit getirdiğimiz zaman (halleri) nice olacak?” (Nisa, 4/41)

ayetini okurken, dolu dolu gözyaşı dökmüştür.

Gönül üzgünlüğü, içsel duygulanım, iç kapanıklığı ve üzüntü gibi anlamlara gelen hüzün, hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Edebiyatımızın hüznü şiirlerinde ilmek ilmek işleyen şairlerinden biri de Hilmi Yavuz’dur. Geliniz “Bir Hüzün Şiirine Giriş” adlı şiirini birlikte okuyalım:

bin yayladan geçtin,
kalbin eksile eksile

exile
partout est seul…’



‘sürgün yalnızdır heryerde…’
diye okudun;
sürgünken hayatın bir kıyısına,
oradan durup baktın;
gün o günken…
güneşli, acımasız bir akşamın
sonunda arzu:
-yok bile!

(çocuk bir havuzun başındadır:
saçlarında papatyalar örgü
yapraklar ve kadınlar
o kadar derinler, o kadar
yoğunlar ki…
birbirleri gibidir…

öteki resimlere geçiyorsun…

annenle bazı geceler:
bir göl duygusu geliyor;
acı pestil duygusu kışın;
‘yaşadığım annemdir’, diyorsun…)
-de!

kendi hüznünden bile bile
bir yolcu bulamadın;
-olsun!
dünyayı kalbinin kâğıdına geçirdin
birileri ona ‘şiir’ dediler,
-olsun!
her şey mürekkepti mavi yazın
birike birike okudun
denizler birike birike…

başında bekledin acının
kurtlar soldu
-solsun!
döküldü tüyleri mevsimin,
kalbim hangi bağlaçla bağlandı
ve hangi bağlaçla çözüldü:
‘ve’yle mi, ‘veya’yla mı
ve ‘ile’?

bir kuş gibi usulca, hışırtılı
girdin ve bir ağaç sökülür gibi
çıktın…
-öyle!

sen leyla’dan daha Leyla
verdiğin yanıtlar için
sorular aradım, sorular mı,
akşamlar mı, arada kaldım…
alışır mıydım, alışırdım
elf leyle ve leyle…



ve yayladan geçtin, bin
dille sustun, anladın
bin dille…
ah, o vaveyla olan yalnızlık;
kimin hüznüyle kışladık,
neyin hüznüyle doğduk…

elf leyle ve leyle,

elf leyle ve leyle…

Şemsettin ÖZKAN

12.03.2022 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-edebifikir.com

4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir