(Toplumsal İlişkiler 1386)
اَفَلَمْ يَسٖيرُوا فِي الْاَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَٓا اَوْ اٰذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَاۚ فَاِنَّهَا لَا تَعْمَى الْاَبْصَارُ وَلٰكِنْ تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتٖي فِي الصُّدُورِ
“Onlar, hiç yeryüzünü dolaşmadılar mı? Dolaşsalardı eğer, gördüklerini düşünecek akılları kalpleri olurdu, söylenenleri duyacak kulakları olurdu. Unutmayın, gözler görmemezlik, akıl ermemezlik etmez. Fakat göğüslerin içindeki kalpler, basîretler kör kesildiği için, keyfîliğe, taklide ve saplantıya dayalı olarak akıl kötüye kullanılmıştır. Gözlerin gördüğünden, muhakemeler, mukayeseler yaparak faydalanmaz.” (Hac/46)
Aristo; “ Kalbi eğitmeden, aklı eğitmek eğitim değildir. Vicdan olmadan, bilgi sahibi olmak tehlikelidir” derken
Theodore Roosevelt’in; “bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek, topluma bir bela kazandırmaktır” sözüyle bir noktada kesişir.
Nedir bu kesişen nokta? Ahlaksız eğitim tam bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Vicdanlar temiz olmadan AQ’sü yüksek zihni gelişmiş bireyler yetiştirmenin ne önemi olabilir ki?
Modern çağın eğitim modellerinde bu konu atlandığı için en iyi hırsızlar, aldatanlar ve teröristler maalesef okulların okumuş olanlarından çıkıyor. Ne acı değil mi? Yarım doktorlar candan, yarım imamlar imandan ediyor. Göstermelik eğitimin yanlışı da, insanları ahlaken eğitmeden, zihnen eğitmeye kalkışmaktan kaynaklanmıyor mu?
Okur vali olur, paşa olursa bir insan, ama adam olamazsa bilin ki o, ahlaki eğitimden önce zihni eğitim almıştır, ya da ahlaki eğitimin yanından bile geçmemiştir. Çok eskiden bir adamın, haylaz ve yaramaz bir oğlu varmış. Adam, çocuğunun her yaramazlığı sonunda; ”Oğlum sen adam olamazsın!” dermiş. Babasının bu sözü oğlunun çok zoruna gidermiş ve üzülürmüş. Aralarında çıkan bir tartışmadan sonra, bizim haylaz oğlan babasına saygısızlık yapmış. Ve almış başını İstanbul’a gitmiş. Çalışıp, çabalamış. Çeşitli okulları bitirip, bir sürü imtihana girmiş. Sonunda kendi şehrine vali olmuş. Daha koltuğuna oturur oturmaz; ”Gidin, filan köyde şu isimde biri var, çabuk onu huzuruma getirin.” diye emir vermiş.
Valinin adamları gidip, söylenen köydeki ihtiyar Ahmet efendiyi bulmuşlar. ”Seni Vali huzuruna çağırıyor.” diyerek, adamı apar topar valinin karşısına çıkarmışlar. Koltuğuna iyice yaslanıp sigarasını tüttüren vali, yani bizim haylaz oğlan sormuş;
– ”Ben kimim? Beni tanıdın mı?”
Yaşlı adam büyük bir korku içinde imiş. Oğlunu tanıyamamış.
– ”Siz vali efendimizsiniz.” demiş.
Vali, intikamını almış olmanın gururu içinde,
– ”Ben senin oğlunum!” demiş. ”Hani sen bana iki sözünün birinde, adam olamazsın, derdin. Bak işte adam oldum, hatta vali bile oldum.”
Adamcağız meseleyi hemen anlamış;
”- Beni ayağına bunu söylemek için mi çağırdın? Ben sana vali olamazsın değil, adam olamazsın demiştim. Yaşlı insanları ayağına çağırmakla ve onların yanında saygısızca sigara içmekle, insanları küçük görmekle adam olamayacağını gösterdin.”
Şemsettin ÖZKAN
12.04.2024 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-memurlar.net