AŞK MUMDAN KAYIKLA ATEŞTEN DENİZİ GEÇMEKSE YANMADAN GEÇEMEZSİN

(Toplumsal İlişkiler 179)


قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
“Ey Muhammed! Allah’ı sevdiğini iddia eden ve O’nun sevgisini kazanmak isteyen kimselere de ki: “Eğer siz gerçekten de
Allah’ı seviyorsanız, Allah’ın emirlerini size ileten bir elçi olarak bana ve bana indirilen Kur’an’a uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Çünkü Allah, pişmanlıkla tövbe edildiği takdirde, en büyük günahları bile bağışlayandır, merhamet edendir.” (Al-i imran/31)

Aşk, aşk, aşk… Yine de aşk. Musikinin o eşsiz kuralı; “aşk olmazsa meşk olmaz. “Aşk” sevginin şiddetli hali değil mi? Bu kelime Kur’an’da geçmez. Kur’an’ın tercih ettiği kelime, “şiddetli sevgi (hubben şedid)” veya “vedud”dur.

Şunu unutmamalı ki, Hz. Mevlana dini iyi anlamış, özümsemiş bir din bilginidir. O felsefesinin temelini aşk ile yoğurmuştur. Dinin temelinde ve ibadetlerin özünde de aşk vardır. Ona göre kölenin, tüccarın ve aşığın ibadetlerinde farklılıklar söz konusudur. Köle korkudan ibadet ederken, tüccar bir menfaat umduğundan örneğin cenneti isteyip cehennemden kaçmak için ibadet etmektedir. Ya aşık öyle mi? O Rabbi onu ister cennetine koysun ister cehennemine sırf Allah rızası için aşkla ibadet etmektedir. Onun felsefesinde aşk her daim baş köşededir.

Ona göre aşk mumdan kayıkla ateşten denizi geçmektir, ama yanmadan geçilemeyen. Çünkü aşka dalan ya deli ya da veli olacaktır.

Aşkı davaya benzeten Hz. Mevlana aşk yolunda nice çileler olduğuna dikkat çekerek şöyle der: “Aşk davaya benzer, cefa çekmekse şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.”

Aşkın sevginin kaynağı Allah(c.c)’tır. En çok sevilmeye layık olan O’dur. Erich Fromm Sevme Sanatı adlı eserinde bütün sevgilerin kaynağının Tanrı sevgisi olduğunu söyler.

Hz. Muhammed (s.a.v) sevgisi de hemen Allah sevgisinden sonra gelir. Yukarıda söz konusu edilen ayet Allah’ın elçisine uymanın yani Allah sevgisinin de ta kendisi olduğunu vurgular. Hz. Mevlana’nın Peygamber sevgisini merhum Şefik Can anlatır:

Divan-ı Kebir’de Peygamberimiz hakkında Hz. Mevlâna Mesnevî’nin III. cildinde 1197 numaralı beyitle şu beyitle başlayan bölümünde daha geniş olarak şunları söylemiştir:

Allah’ın lütfu, artırırım. Senin adını altın ve gümüş üstüne bastırırım.

Senin için mescitler, minberler ve mihrablar, Muhammed Mustafa (s.a.v) vadetmişti ki: ‘Sen ölsen de, Kur’an ve İslâm dîni ölmez.

Senin Kitabını, senin mucizeni, ben yüceltirim. Kur’an’a bir şey katmaya, Kur’an’dan bir şey eksiltmeye ben engel olurum.

Ben, seni iki dünyada da korurum. Sözlerini kınayanları terk eder onları hor ve hakir bir hale koyarım.

Kimsenin Kur’an’a bir harf ilave etmeye ve bir harf eksiltmeye gücü yetmeyecektir. Sen benden daha iyi bir koruyucu arama.

Senin şeref ve şanını günden güne yaptırırım. Sevgi yüzünden sana öyle lütuflarda bulunurum ki, senin kahrın benim kahrım olur, yani senin sevdiğin benim sevdiğim olur, senin sevmediğin de benim sevmediğim sayılır.

Şimdi, senin adını, korkudan gizli anıyorlar. Namaz vakti gelince gizli namaz kılıyorlar.

Lânetlenmiş müşriklerin korkusundan, dînin yer altında gizleniyor.

Ben ufukları minarelerle dolduracağım. Onların üstünden senin şerefli adını insanlara duyuracağım. Sana asi olanların iki gözünü kör edeceğim.

Kulların şehirler alacaklar, mevkiler bulacaklar, senin dînin yerden göklere kadar bütün dünyayı kaplayacaktır.

Ey Mustafa, sen, dînin hükmünü kaybedip ortadan kalkacağından korkma. Biz onu kıyamete kadar Bakî kılacağız.

Senin dînine kastedenler, senin Kur’an ve Hadislerine el uzatamayacaklardır. Ey Peygamberlerin şahı, için rahat olarak mübarek bir uyku ile uyu.

Sen, mezarında uyuyor gibisin, fakat nurun göklere vurmuş, seninle savaşa girişecekler için, savaşa hazırlanmış.

Felsefecinin din aleyhinde söylediği sözleri, senin yay gibi olan nurun, oklar yağdırır, onu susturur.’

Cenab-ı Hak vadettiğini, hatta, daha fazlasını yaptı. Hz. Peygamber mübarek hücresinde uyudu, fakat bahtı ve ikbali uyumadı.

 Mevlâna bu beyitleri yedi asır önce söylemiş. Onun yaşadığı zamanlarda İslâm memleketleri önce Haçlılar tarafından yakılmış, yıkılmış, sonra doğudan gelen Moğollar da vahşi kurtlar gibi saldırmışlardır. Camileri yakmışlar, Müslümanları kılıçtan geçirmişlerdi. Dikkat edilirse en buhranlı zamanlardabile Mevlâna bedbin, yani karamsar değil. “Mahvolduk”

demiyor. İslâm’ın sonsuza kadar yaşayacağından bahsediyor. Bu görüşten ders almamız gerekir.

Acizane bir kul olarak demem odur ki, Allah’a kul olmanın yolu elçisine tam itaat ve aşkla sevmekten geçer. Çünkü aşk mumdan kayıkla ateşten denizi geçmektir. O deniz yanmadan asla geçilmez.

 Şemsettin ÖZKAN

28.11.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-1000kitap.com

4-mevlana.ch

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir