(Toplumsal İlişkiler 671)
وَاَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُٓ اَنّٖي مَسَّنِيَ الضُّرُّ وَاَنْتَ اَرْحَمُ الرَّاحِمٖينَۚ
فَاسْتَجَبْنَا لَهُ فَكَشَفْنَا مَا بِهٖ مِنْ ضُرٍّ وَاٰتَيْنَاهُ اَهْلَهُ وَمِثْلَهُمْ مَعَهُمْ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَذِكْرٰى لِلْعَابِدٖينَ
“Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.” (Enbiya/83)
“Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.” (Enbiya/84)
Dert; içinde bulunulan sıkıntı,sorun,tasa,kaygı ve üzüntü gibi anlamlara gelir. Dertsiz kul olur mu? Derdi siz değersiz mi sanırsınız. Öyle dertli dertli bakmayın gören olmaz. Kalbinizden söyleyin lakin duyan olmaz. Bize çocukluğumuzu verin. Büyüklük sizde kalsın. Yediden yetmişe herkes dertli değerli dostlar! Kiminin derdi küçük, kimininse dünyadan büyük. Hz. Mevlana “dertli gönüllerden dua isteyin. Hazineler kırık dökük yerlerde olur,” demekle yerden göğe haklıdır. “Aradım dünyayı dertsiz yok imiş,” derken Karacaoğlan ve “güneşin gördüğü tüm insanlar dertlidir,” diyen Atinalı Solon, dertsiz bir adama rastlamak mümkün değil mi demek istiyorlar acaba?
Hz. Mevlana; “dertli bir adam, içi duman dolu bir odaya benzer. Onu dinlemek odaya bir pencere açmak gibidir,” der. Ancak dinleyen ona buna o derdi anlatırsa, dertleriyle o adamı vururlarsa ne olacak? Sıkıntı burada. O zaman insanın iyi bir sırdaşı olması gerekir.
Nurettin Topçu, derdin insana değil de suya anlatılması noktasında değerini en iyi verenlerden olsa gerek şunları söyler: “Bir dere kenarındaki su sohbeti yüzlerce insana çevrilen hasbihalden çok zengin ve çok daha değerlidir; çünkü onda bir kalple konuşulur ve o kalbe derinlerdeki bütün sırlar açılır, acılar anlatılır….. Suyun çiçeklerde koku,gökyüzünde renk,tende hayat olmadan önce varlığının en büyük hikmeti yaraları tedavi etmesidir. Ruhtaki derin yaralar Kur’an’da sesle tedavi edildiği gibi,tabiatta su ile tedavi edilirler.”
Mevlana hazretleri de, Rubailerinde şöyle seslenir:
Canının yangını korlaştıysa,sağa sola haber salma..!
Hele ki, alışmamışsan derdini anlatmaya, dermanını dertlide arama..!
Suya anlat, seccadeyi ser O’na anlat..!
Kuşa anlat, kanatlarıyla göğe çıkarsın..!
Nereye yanacağını bilemediysen…
Yangınını sahihibine anlat..!
Açma sırrını dostuna dostunun da dostu vardır o da söyler dostuna. Ne diye yaban illerde derdine derman ararsın? Kuşa kurda suya ne diye anlatmazsın? Hz. Yakup, Hz. Yusuf’u kardeşleri alıp götürüp kurt yedi diye bühtan ettiklerinde derdini Kenan ilinin kurtlarına varıp “Yusuf’umu siz mi yediniz? Gömleğini siz mi alkan ettiniz?” diye sormadı mı? Onlarda dosdoğruca ‘biz yemedik’ diye yemin billah etmediler mi? Seccadesini serip O’na anlatmadı mı? İçindeki o yangını sahibine, yanlızca O’na ibadet edip, yanlızca O’ndan yardım istemedi mi? Yanlış mı yaptı? Hayır. Sonunda da hem Yusuf’una, hem de kapanan gözlerine, yeniden kavuşmadı mı?
İnsanlara anlatsa ne olacaktı ki? Birin yanına bir iki de onlar ekleyip sıkıntıyı, derdi iyice dağıtmayacaklar mıydı?
Hz. Mevlana’nın; “Allah’ı zikrettiren dert, onu unutturan maldan ve sıhhatten daha hayırlıdır” derdin çok kıymetli oluşuyla ilgilidir. Bakınız Firavunun malı, mülkü, sıhhati herşeyi vardı ama derdi yoktu. Dert insanı Allah’a götürür, O’ndan yardım istemesini sağlar. O’nu anmasına vesile olur. Derdini sev! Zira O’nun lütfu da hoş, kahrı da…
Şemsettin ÖZKAN
22.04,2022 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com