SOFRADAN EN FAZLA PAYI ALANLAR BİZE KANAATKAR OLMAYI ÖĞRETİYOR KARNINI DOYURANLAR AÇLARA SESLENİP GELECEK GÜZEL GÜNLERDEN BAHSEDİYOR

(Toplumsal İlişkiler 1966)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَثٖيراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِؕ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ 

“Siz ey imana erişenler! Bilin ki, hahamların, rahiplerin çoğu, insanların mallarını, haksızcasına yiyip yutuyor ve [onları] Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Fakat bütün o altın ve gümüşü toplayıp Allah yolunda harcamayanlar*  var ya, (işte) onlara [sonraki hayat için] çok çetin azabı müjdele:” (Tevbe/34)

 Bertolt Brecht; “sofradan en fazla pay alanlar, bize kanaatkar olmayı öğretiyor. Karnını doyuranlar açlara seslenip, gelecek günlerden bahsediyor” sitemiyle, vahşi kapitalizmin hain yüzünü gözler önüne seriyor.

             Yukarıda geçen ayeti açıklarken Muhammed Esed;

“* büyük bir ihtimalle bu ifade, her şeyden önce, Yahudi ve Hristiyan cemaatlerinin zenginliğine ve bu cemaatlerin bu zenginliği kötüye kullanmalarına işaret etmektedir. Yine de bazı müfessirler, buradaki îmanın, Müslümanlar da dahil, doğru/maruf amaçlar için hiçbir harcamada bulunmaksızın servet toplayan ve ona sarılıp tutunan herkesi içine aldığı görüşündedirler” açıklamasını yapıyor. 

            Söz konusu Tevbe suresi 34-35. ayetlerinin sadece Yahudi ve Hristiyan din bilginleri değil, Müslüman din adamları için de geçerli olduğunu söyleyen sahabeden Ebu Zer El-Gıffari (r.a)’nin tenkitlere maruz kalmasını, Cemil Meriç üstadımız “Kırk Ambar”da şöyle yorumluyor:

          “Eski İslâm tarihçilerine göre, Sahabe’den Ebu Zer El Gıfari, Hristiyan ve Musevi rahiplerinin açgözlülüklerini kınayan bir ayeti yorumladığı için muahezelere uğramış. Ebu Zer’in suçu; bu ayetin İslâm zenginleri için de geçerli olduğunu söylemek, Cenab-ı Hak bize de ihtarda bulunuyor, demek. 

         Güzel bir örnek bence. İktidara geçen her ideoloji, dayandığı prensipler sayesinde, başkalarında ayan beyan gördüğü kusurlardan münezzeh olduğuna inanır; kendi hatalarına gözlerini yummak, onları gizlemek, hatta meziyet gibi göstermek eğilimindedir. Bunun için gerçekleştirilen toplumun, tahayyül edilen topluma tıpatıp uyduğunu ispata çalışır. Bir adam ayağa kalkıp da, durun bakalım, prensipleri çiğniyorsunuz, prensipler, bağlı olduğunuz ideolojik teşkilât üyeleri için de geçerlidir, deyince, bir dönemeç aşılmış olur.  

        Münzevi Ebu Zer’in; “bu ayet bizim için de nazil olmuştur” diye haykırması, tarihin devam ettiğinin, beşer vicdanının ölmediğinin, gerçeğin pürüzleri karşısında birilerinin, daima sesini yükselteceğinin inkâr kabul etmez bir delili. Tarih boyunca nadiren şahit olduğumuz bir ihtar. Bu ihtarlar sayesindedir ki, insan tabiatına hâlâ güvenebiliyoruz. Yaratıcı iyimserlik İslâm’da başlangıçtan itibaren mevcut. İslâmiyet, insan aracılığıyla zulümsüz bir toplum kurmayı emreder. Tabii Allah’ın inayetiyle ama insan aracılığıyla. Klasik İslâmiyet asırlarca şeriatın zulmü önleyeceğine inanmıştır. Ama acaba Şeriat, adaletin gerçekleşmesi, zulmün önlenmesi için yeterli olmuş mudur?”

         Şimdi dini anlatan ile din anlatılan arasında ikisi de emekli olsun, ikisi de memur emeklisi olsun güncel bir karşılaştırma  yapalım:
Fark :78.000-22.670= 55.330TL ‘dir. Enflasyonla çetin bir mücadeleye giren iki emekli memurumuzun  hesabı bu. Farka bakın. Şimdi biri diyanet işleri başkanı emekli maaşı, diğeri ise en düşük emekli imam maaşı. Elbette fark olur ama devletin adalet ilkesi gereğince, bu kadar da, bu enflasyonda alım gücünün altında olmaz. Yüksek maaş alan emekli o din adamı, düşük maaş alan o memur din adamına; “cennete önce fakirler girecek” hadisini anlatmakta zorluk çekmeyecek mi? Elbette ikisinin maaşı bir olmaz olamaz da. Ama bu kadar da arada uçurum olamaz. Ben bu örneği iki aynı sınıf üzerinden verdim. Daha aşağıda alanlarla da var. Biz nasıl bunlara kanaatkar olmayı öğreteceğiz biz açgözlü gibi bir pozisyonda iken. 

          Sadece bu sınıf değil, toplumun zenginleşmiş diğer grupları da örneğin yönetim kademeleri, belediye başkanları, ona bağlı birimlerin anonim şirketlerinin başındakiler, milletvekilleri vb. maddi yönden doymuş tüm sınıflarla, halk arasındaki makas, her geçen gün biraz daha açılıyor. Elde edilen kazançlar hepten uçuyor.. Ve bunlar, “her şey güzel olacak” diye, bir de gelecek güzel günlerden söz ediyor. Bir de gözümüzün içine baka baka Hz. Ömer adaletinden bahsetmiyorlar mı? Yahu Hz. Ömer dediğimiz o mübarek insan, en düşük maaş alanı araştırıp maaşını o seviyeye indiren sahabedir, örnek devlet adamıdır. Lütfen O mübarek insanla kendinizi bir zannetmeyin. Lütfen… 

Şemsettin ÖZKAN
13.11.2025 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir