KENDİNDEN VAZGEÇSE DE ONDAN VAZGEÇMEYENİ OLMALI İNSANIN

                (Toplumsal İlişkiler 30)


اِذْ اَوَى الْفِتْيَةُ اِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَٓا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَداً
“Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: “Rabbimiz bize katından bir rahmet ver, bize yardım et; şu işimizde doğru ve rızâna uygun olan ne ise onu bize nasip eyle!” diye niyâz etmişlerdi.” (Kehf/10)
وَلَبِثُوا ف۪ي كَهْفِهِمْ ثَلٰثَ مِائَةٍ سِن۪ينَ وَازْدَادُوا تِسْعاً
 “Onlar mağaralarında üç yüzyıl kaldılar, buna dokuz yıl da ilâve ettiler.” (Kehf/25)

Ne muhteşem bekleyiş… Bir değil, iki değil, üç yüz yıl, artı dokuz yıl. Ey güzel Allah’ım, Yaratana kurban olduğum nasıl bir gençlik bu böyle… Aşk, aşk diyoruz ya, işte size aşk. “Senin hoşnutluğuna Rabbimiz ne uygunsa bize onu ver,” deyip gerçek sevgiyi bulan bu gençleri, Rableri öyle koruyor ki, 309 yıl onları uyutuyor, koruyor ve onlardan memnun oluyor. 

           Ashab-ı Kehf gençleri, Tevhit inancı ve Allah sevdası için mücadele ettiklerinden, tarihte de olayları ve mucizeleriyle ölümsüzleşmişlerdir. Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş ve Kefeştatayyuş’un uyuduğu sırada 309 yıl boyunca kapılarında bekleyen köpekleri Kıtmir’in davranışının da “Allah’ın sevdiği ve koruduğu kullarının peşinde beklemek, en azından Kıtmir’i olabilmek” anlamında edebiyatımızda yerini almıştır. Gelin, kendilerini Rablerine adamış, O’nun haklarında vereceği kararı saygıyla bekleyen bu yiğit gençlerin kısa bir hikâyesine Kur’ani perspektifden bir göz atalım:

          Ashab-ı Kehf kıssasının anlatıldığı Kur’an-ı Kerîm’in on sekizinci suresine, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf” adı verilmiştir. Surenin 9-26. ayetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan birkaç genç bu inançlarını açıkça dile getirip putperestliğe karşı çıkmış, taşlanarak öldürülmekten veya zorla din değiştirmekten kurtulmak için mağaraya sığınmışlardır. Yanlarındaki köpekleriyle birlikte orada derin bir uykuya dalan gençler muhtemelen 309 yıl sonra uyanmışlardır. Bu süre Kur’an-ı Kerîm’de, “Onlar mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” şeklinde belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime göre ifadesi olmalıdır. Müfessirlerden bazıları, bu ayetteki ifadenin meseleyi aralarında tartışan grupların sözü olduğu görüşünü benimsemekte, gerçek süreyi sadece Allah’ın bilebileceğini bildiren ayetin de bunu gösterdiğini söylemektedir.

Mağarada “bir gün kadar” uyuduklarını sanan gençler, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre gönderirler. Böylece onların durumuna muttali olanlar Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlarlar, mağaranın bulunduğu yere bir mescit yapmaya karar verirler.

Kur’an-ı Kerîm Ashâb-ı Kehf’in sayısı hakkında ihtilâf olduğunu bildirmekte, köpekleriyle beraber dört veya altı olduklarına dair tahminleri “karanlığa taş atma” diye nitelendirmektedir (el-Kehf 18/22). “Yedi kişiydiler, sekizincisi köpekleri idi” diyenler hakkında aynı ifade kullanılmadığına göre bu görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmüşse de onların sayısını Allah’ın bileceğini belirten ayet-i kerime, bu konuda fikir yürütmenin bir sonuç vermeyeceğini ortaya koymaktadır.

Kur’an’da mağaranın yeri bildirilmemekte, ancak konumunun kuzey-güney istikametinde olduğu belirtilmektedir (el-Kehf 18/17). Olayın ne zaman vuku bulduğu ve gençlerin adları hakkında da bilgi verilmemektedir. Hadis kaynaklarında zikredilmeyen Ashab-ı Kehf kıssası, tarih ve tefsir kitaplarında çeşitli rivayetler şeklinde geniş olarak nakledilmekte olup bu rivayetler ana hatlarıyla Hristiyan kaynaklarındaki tasvirlere uymaktadır. Ashab-ı Kehf’in isimleri ise dokuz kişi olarak, fakat Hristiyan kaynaklarında olduğu gibi farklı şekilde nakledilmekte (bk. Taberî, Tefsîr, XV, 133, 146) köpeklerine de “kıtmîr” adı verilmektedir.

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

           Üstat Necip Fazıl ünlü şiiri “Beklenen” de böyle güzel anlatır beklemeyi. Beklemek… Bir şeyleri, gideni, aşkı, sevmeyi, sevilmeyi ve yokluğunda bulmak sevgiliyi. Tam bir kararlılıkla beklemek hem de sabırla…

           Beklemek, beklemek bütün anlamların ta kendisi değil midir? Beklerim hep ve düşünürüm, boşuna olamaz, hiçbir şey boşuna olamaz, boşuna değildir, sebepsiz, yersiz değildir, hiçbir şey… Bekliyorum ve beklediğim mutlak gelecektir.

            Beklemek durağan, eylemsizlik anlamı taşımaz. Beklemek eylem yüklüdür. Yukarıda yer alan resimde İranlı hurdacı “hurda toplamak bahanemdir, seni bulmak için şehri sokak, sokak geziyorum,” diyor. Bir de kamyonetinin arkasına yazmış bu yazıyı. Umutla dolaşıyor.  

           Bir bekleyenin olmalı, sen kendinden vazgeçmiş olsan da, asla senden vazgeçmeyen der, üstat Necip Fazıl. Nazım Hikmet de; “gelmeyeceğini bile bile beklemek saflık değil, aşktır,” derken hiç de haksız sayılmazlar.

            Bir de beklemeye farklı bakanlar var. Shakespeare; “beklemek cehennemdir, ama beklerim seni,”  Leo Buscaglia; “sevmek ve beklemek aynı şey değildir, herkes sever ama herkes bekleyemez,” Cemal Süreya; “öyle büyümüş ki içimizdeki yalnızlık, sevilmeyi beklerken beklemeyi sevmişiz,” derken gelmeyecek bir gideni ve olmayacak bir nedeni beklemenin, tüm zorluklara rağmen değerli olduğunu vurgularlar. Zamanla amaçların yerini araçların almasından söz ederler.   

             “Seni sevmeyene fazla sabır gösterme. Sabrının adı yüzsüzlük olur. Bu kadarla da kalmaz. Fedakârlığın adı eziklik, sevgin kişiliksiz olur,” derken Hz. Mevlana beklemenin de bir usulü olduğunu anlatır bize. Sevgiyi de, beklemeyi de israf etmememiz gerektiğini hatırlatır.

         Güftesi Rahmi Duman’a, bestesi İsmail Hakkı Nebiloğlu’na ait Hüzzam şarkıyı her zaman severek okumuş, rahmetli Suat Sayın’dan dinlemişimdir:

Beklerim her gün bu sahillerde
Mahzun böyle ben
Gün batar kuşlar döner
Dönmez bu yoldan beklenen
En nihâyet anladım
Yokmuş gören hatta bilen
Gün batar kuşlar döner;
Dönmez bu yoldan beklenen.

Şemsettin ÖZKAN

  04 .04.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranvemeali.com

3-islamansiklopedisi.org.tr

4-sabah.com.tr

5-leblebitozu.com

6-sarkilarnotalar.blogspot.com

KENDİNDEN VAZGEÇSE DE ONDAN VAZGEÇMEYENİ OLMALI İNSANIN” için 1 yorum

  1. Ümit Yaşar OĞUZCAN;”Ayrılık diye bir şey yoktur. Bu bizim yalanımız… Sevmek var aslında. Özlemek var, beklemek var,” derken değer biçer beklemelerimize…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir