BİR DİĞERİMİZ İÇİN DAHA FAZLA IŞIĞA İHTİYACIMIZ VAR IŞIK ALGILAMAYI YARATIR ALGILAMA SEVGİYİ YARATIR

     (Toplumsal İlişkiler 1300)

السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِؕ مَثَلُ نُورِهٖ كَمِشْكٰوةٍ فٖيهَا مِصْبَاحٌؕ اَلْمِصْبَاحُ فٖي زُجَاجَةٍؕ اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍۙ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضٖٓيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌؕ نُورٌ عَلٰى نُورٍؕ يَهْدِي اللّٰهُ لِنُورِهٖ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌۙ
Çünkü Allah, var olan her şeye varlığını armağan eden, her birini kendi yaratılışındaki hikmete uygun niteliklerle donatan, hedefini ve yolunu göstererek onları dâimâ iyiye, güzele yönlendiren gönderdiği mesajlarla gönülleri aydınlatan, duygu ve düşünceleri arındıran ve böylece, tüm kâinâta nuruyla tecellî edip varlığa anlam ve değer kazandıran mutlak hakikattir, yani göklerin ve yerin nurudur. O’nun varlığa yansıyan en parlak nuru olan bu Kur’an, tıpkı rüzgar ve yağmurdan korunmuş sapasağlam bir siper içindeki kandile benzer. Kandil, camdan bir fânus içindedir. O fânus ki, inci gibi parıldayan bir yıldızdır sanki. Bu kandil, hayır ve bereketin sembolü olan kutlu bir bitkiden, zeytinden elde edilen saf ve doğal zeytinyağıyla, yani ilâhî bir yakıtla tutuşturulmuştur ki, ne doğulu Hint mistizminden kaynaklanmıştır, ne de batılı Yunan felsefesinden. Bu nur, herhangi bir coğrafyanın, kültürün ve medeniyetin ürünü değildir; aksine, tüm zamanları ve mekânları kucaklayan ilâhî-evrensel bir mesajdır. Ve o kandilin yağı o kadar berrak, o kadar parlaktır ki, neredeyse hiç ateş değmese bile kendiliğinden ışık verecek! Öyle ki, iç içe dâireler şeklinde kat kat ışık demetleri; nur üstüne nur! İşte Kur’an, böylesine parlak, böylesine aydınlatıcı bir kitaptır. Ne var ki, bütün gözler bu aydınlıktan istifâde edemiyor, çünkü: Allah, yalnızca hakîkate ulaşmak isteyen kimseleri kendi nuruna eriştirir; işte bunun içindir ki Allah, insanlara böyle canlı örnekler vermektedir. 
Çünkü Allah, her şeyi en mükemmel şekilde bilmektedir.” Nur/35

Aydınlanma tüm insanlığın ortak meselesidir. Aydınlanmadan nasibini almayan bir şeyin farkına varamamış, idrak edememiş, algılayamadığı için de kolayca algıya gelebilecek demektir.

            Malcom X; “bir diğerimiz için daha fazla ışığa ihtiyacımız var. Işık algılamayı yaratır, algılama da sevgiyi yaratır” derken bir de bunları yapmanın sevgiyi doğuracağını söyler.

            Bütün bunları yapmak bize medeniyetin kapılarını da açacaktır sanırım. Çünkü ışık ve algı, doğrudan birbiriyle ilintilidir. Bir şeyi, bir nesneyi, ya da birini, ya da bir konuyu, ne kadar iyi idrak edersek, olayın farkına varırsak onu daha iyi anlamış olacağız.

           Peki bu neyin sayesinde oldu? Elbette ki aydınlanmayla oldu. Bu aydınlanmayı Peygamberler yaptı, onun varisleri alimler yaptı, bilginler yaptı hep. Onlar bu ışığı Allah’ın nurundan, ışığından aldılar. Çünkü ışığın kaynağı ne doğu Hint felesefesiydi ne de batı Yunan felsefesiydi. Kaynak vahiydi, Kur’an’ın ta kendisiydi.

          Kur’an neydi? Kendinden önceki kutsal kitapları (Tevrat, Zebur, İncil ve diğer sahifeler şeklinde gönderilen vahiyleri) ve bunları getiren elçileri (Musa, Davud, İsa, Adem, Şit, İdris, İbrahim Peygamberlerin) hiçbirini atlamadan sosyolojik bir süreç (vetire) olarak sunan çağlarüstü, belirli bir zaman ve mekandan arındırılmış, tahrif olmamış, kıyamete kadar tüm insanlığı aydınlatacak nurdu.

Şemsettin ÖZKAN

17.01.2024 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.