MÜSLÜMANLARIN İKİLEMİ: TÜKETİM VE ZÜHD

(Toplumsal İlişkiler 1136)

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَثٖيراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِؕ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍۙ
“Ey iman edenler! (Uyanık bulunun) Ahbar ve Ruhbanın (Yahudi hahamları ve Hristiyan papazları gibi, dinini dünyalık kazanç kapısı yapan bilgin takımının) birçoğu; insanların malını, hakkı olmadan (din istismarı ve sahtekârlıkla) alıp yemekte (bunlar kendilerine itimat ve itibar eden kimseleri zalim sistemlere uşak haline getirmekte) ve onları Allah yolundan çevirmektedirler.  (Oysa) Altını ve gümüşü (parayı ve serveti) biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar(a gelince), işte onlara acı bir azabı müjdele. (Ki bunlar dine hizmet perdesi altında servet ve şöhret edinmektedirler.)” (Tevbe/34)

Aliya İzzetbegoviç’in “iyi insan olmadan iyi Müslüman olunmaz” sözünü bilmiyorum duydunuz mu? İyi Müslüman olunmadan da tüketim ve zühd gibi dilemmalardan (çelişkilerden) kurtulamayız. Sorunun kökeni tam olarak da işte burada değerli dostlar!

           İslam’ı anlamaya çalışırsak, bu dinin Komünizm ve Kapitalizmden ayrıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Sorun tam olarak birisi üretimi beceremezken, diğeri de tüketimi aşırı derecede hesapsız kitapsız özendirmektedir.

           Mesele Müslümanların İslam’ı uygulamayıp bu iki canbazın ortasında kah öbürüne kah berikine yönelmesidir. Yani ehveni şer (kötünün iyisi) politikasıyla hareket etmeleridir.  

           Şehriban Yalap; “Müslümanların dilemması: tüketim ve zühd.” adlı yazısında önce tüketim alışkanlığımızı eleştirir:

          “Günümüzde en sofistike yani yanıltıcı ve karmaşık şekilde sergilediğimiz davranışların başında tüketim alışkanlığımız gelmektedir. Günün şartlarına uygun, en doğru olanakları oluşturduğunu iddia eden modernizm anlayışı; madde ile mana arasındaki ilişkiyi tahrip etmektedir. Bu tahrip, sanayi devriminde seri üretimin baş gösterip üretilen malların tüketiminin de artması için yapılan çalışmalarla başlayıp hız kazanarak devam etmiştir. Müslümanların da bu tahripten nasiplerini almaları kaçınılmaz olmuştur. Tüketimin son raddesi, kendimizin ve kendi hayatımızın tükendiğini hissettiğimiz raddedir ve insan bu raddede artık zorunlu olarak bir muhasebenin içine düşmektedir.”

          Yazar en çarpıcı tesbitlerini çağdaş Müslümanların zühd kavramı çerçevesinde verdiği zayiatlarda yapar: “Dünya, içindeki nimetlerle beraber Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan insan için yaratılmıştır. Fakat bu nimetleri ihtiyaçlar nispetinde kullanma konusunda ölçülü davranmak emredilmiştir.

          Sözlükte zühd “bir şeye rağbet etmemek, ona karşı ilgisiz davranmak, ondan yüz çevirmek” gibi anlamlara gelir. Zühd dönemi müslümanların tarihinde, refahın ve tüketimin arttığı bir zamanda sahip olunanı ve ölçüyü koruma teşebbüsüdür. Zühd anlayışı; minimalizm (az tüketim çok huzur olarak adlandırılan sadelik) gibi sadece müzik, sanat ve nesnelerde değil Peygamber Efendimizin “Sade yaşamak imandandır; sade hayat sürmek imandandır” hadisini merkeze alarak hayatın her noktası için sadeliği savunur.

         Minimalizm ile sade eşyalar kullanırız ama aldığımız bir koltuk bir ailenin birkaç yıllık geçim masrafına, bir tablo bir çocuğun eğitim masrafına tekabül eder.  Böyle bir sadelik anlayışı İslam dininin sadelik anlayışına ters düşmektedir. 

        Kendi kavramlarımıza uzaklaşıp başka kavramları hayatımızın merkezine aldığımızda kavramların geldiği yöne doğru hayata bakışımızda da kaymalar gerçekleşir. Zühd anlayışındaki sadelik az yeme, az uyuma, az konuşma ile bize gerçek ihtiyaçlarımızın miktarını göstereceği gibi dünyaya bağlanma arzumuzu da kırar.

       Nefsin her arzusu yerine getirilmediğinde sufli alemle olan bağ kuvvetlenmektedir. Maddeye sadece bir tüketim ürünü olarak değil, yaratıcı ile olan bağ nazarında da bakmaya başlanır. Roger Garaudy’nin sözleri ile yazımızı nihayete erdirelim; “İnsanoğlu sadece değiştirip başkalaştırmaya değil, ulvileştirmeye de muktedir olduğu bir dünyada yaşamaktadır. Ne zaman ki bir toplum bu ulvileşme/yücelme ihtiyacını artık hissetmez olur, işte o zaman çözülüp dağılır.”

Şemsettin ÖZKAN

06.08.2023 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com  

4-haddizatinda.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir