(Toplumsal İlişkiler 625)
وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتٖيمِ اِلَّا بِالَّتٖي هِيَ اَحْسَنُ حَتّٰى يَبْلُغَ اَشُدَّهُࣕ وَاَوْفُوا بِالْعَهْدِۚ اِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُ۫لاً
“Yasal olarak korumanız altında bulunan yetimler ergenlik çağına ulaşıncaya dek, onların mal varlığına, ancak onu en âdil ve en güzel biçimde değerlendirmek amacıyla yaklaşabilirsiniz,
çarçur etmek amacıyla değil. Onlara ait malı, yatırıma dönüştürüp, onlar adına değerlendirebilirsiniz. Fakat gerekli yaş ve olgunluğa ulaştıklarında, onlara mallarını geri vermek zorundasınız. Bir de, verdiğiniz her sözü yerine getirin; çünkü verilen sözlerden,
Hesap Gününde mutlaka sorguya çekileceksiniz!” (İsra/34)
Hz. Mevlana “düşündüğünü söyle söylediğini yap! Yaptığının arkasında dur ama sakın sözünün altında ezilme!” derken verilen sözün yerine getirlmesinin öneminden bahseder.
Ya “Söz verirken acele etme! Çünkü söz namustur” buyuran Hz. Ali (r.a) efendimizin sözüne ne demeli? Söz vermeyi o mübarek insan, bir başka sözünde de vaktinde verilen bir borç gibi olduğunun altını çizer. Neden sözünün altında ezilmemeli insan, diye bir sual tevcih edecek olursak, elbette güven vermek cevabını vereceğiz.
Dünya üzerinde nesli her gün biraz daha azalan insan topluluğunu anlatmak için kullanılan “sözü senet” olan o çok değerli insanlara saygı göstermeli değil mi değerli dostlar? Hele hele bağırsaklarından konuşan insanların hepeyce çoğaldığı şu zamanlarda. Nedense sözünü tutmak deyince aklıma Veysel Karani’nin annesine verdiği söz gelir.
Veysel Karani, aşkı Resulullah ile yanıp tutuşmuştur. Tek emeli, biricik gayesi Resulullah’ın mübarek cemalini görmekti. Bu aşk ile günler gelip geçiyordu. Bir gün annesine:
– Anneciğim! Eğer müsaade edersen gidip sevgili Peygamberimizin mübarek yüzünü göreyim. Gidip Medine’de ziyaret edeyim, dedi.
Veysel Karani’nin anası uzun uzun düşündü.
Sonra:
– Bir şartla izin veririm. Resulullah’ı hane-i saadetlerinde (mübarek evinde) ziyaret edeceksin. Başka yerde değil, dedi.
Aşık-ı Resul olan Veysel Karani anam izin verdi diye sevinç içinde Medine yoluna düştü. Günlerce yolculuktan sonra Medine’ye ulaştı. Peygamberimizin evini sordu. Gösterdiler. Hane-i Saadetin kapısını çaldı. İçeriden Hz. Aişe validemiz:
– Kim o? diye seslendi.
Veysel Karani:
– Benim, ben, Veysel, Yemen’in Karan köyünden geldim. Resulullahı ziyaret için geldim dedi.
Hz. Aişe validemiz:
-Resulü Ekrem mescide gitti. Hemen oracıkta görebilirsin dedi. Veysel Karani:
– Ah! dedi. Gidemem, anamın izni buraya kadar dedi.
Hz. Aişe (R.A.) validemiz:
– Ey Allah’ın kulu! Kimsin sen? dedi. Veysel:
– Adım Veysel’dir. Yemen’in Karan Köyündenim. Çobanlık yaparım. Sevgili Efendimizi ziyaret için buraya kadar anacığımdan izin almıştım. Demek ki görmek nasip değilmiş diyerek gerisin geriye döndü.
Resulullah, mescitten döndüklerinde:
-Ya Aişe! Buraya Üveys (Veysel) mi geldi?
Onun beni bu dünyada görmesi nasip olmayacak. Allah onu imtihan ediyor. Annesine olan itaatinin derecesini ölçüyor, buyurur.
Veysel Karani anasına geldi, olanları derin bir ah çekerek anlattı. Üzüntü ve kederinden sararıp solmuştu. Anası:
– Üzülme oğlum, üzülme der. Sen beni memnun ettin ya, Allah da seni memnun edecek. Sevgili Efendimizi öbür dünyada göreceksin.
Şemsettin ÖZKAN
07.03.2022 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-bilgiyelpazesi.com