(Toplumsal İlişkiler 141)
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“O sağduyu sahipleri ki, ayaktayken, otururken ve hattâ dinlenmek için uzanıp yatarken, sürekli olarak Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin akıllara durgunluk veren o muhteşem yaratılışındaki hikmet ve anlamı üzerinde derinden derine düşünür ve Allah’a şöyle niyaz ederler:
“Ey Rabb’imiz! Sen bütün bunları hikmet ve amaçtan yoksun olarak yaratmış olamazsın. Çünkü Sen, abesle iştigal etmekten uzaksın, yüceler yücesisin! Hikmet ve adâletinin gereği olarak, cennet de haktır, cehennem de haktır; o hâlde, bizi cehennem azâbından koru yâ Rab!”(Al-i imran/191)
Hani şu meşhur Nasrettin Hoca hikayesini bilirsiniz. Çocuklar, pazara giden Nasreddin Hoca’nın etrafını sarmış. “Hoca, bana düdük al!” demiş biri. “Bana da, bana da!” demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana!, demişler.
İçlerinden sadece biri, Nasreddin Hoca’ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş. Hoca, akşam pazardan
dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz?
Nasrettin Hoca gülerek;
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş.
Yani her şeyin bir fiyatı, ederi ve değeri var. İsmet Özel de öyle der: “Her şeyin bir fiyatı vardır. Size huzur verdim diyenler, bizden ne aldıklarını da söylesinler.” Adamlar anlatıyor size şunları şunları yaptım diye. Kardeş onları yaptın yaptın da neyle yaptın? Hiç unutmam bir kooperatif evine aidatla girmiştim. Zamanı geldi, kurada daire bize çıktı. Anahtarları teslim ediyorlar. Kooperatif başkanı neler neler yaptığını anlatıyor ve anahtar teslim ederken, kendisine övgüler düzülmesini istiyor. Bunu orada bulunan daire çıkan herkes hissediyor. Sıra bize gelince dedim ki;
– Benim için birinci planda olan artık iyi komşuluklar kurmak. Ben iyi komşular arıyorum. Sizler bir şeyler yaptınız teşekkür ediyorum. Ama her şeyin bir fiyatı var. Bize şunları şunları verdiğinizi söylüyorsunuz. Peki bizden de ne aldıklarınızı söyler misiniz? Cevap yok.
Yukarıda geçen ayette de; “Ey Rabb’imiz! Sen bütün bunları hikmet ve amaçtan yoksun olarak yaratmış olamazsın. Çünkü Sen, abesle iştigal etmekten uzaksın, yüceler yücesisin!” buyrulmaktadır. Hiçbir şey kıymetsiz ve değersiz değildir. Hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır. Bir sinek bile. Her şey insan için dizayn edilmiştir. Eee bunun da bir fiyatı ederi olacaktır herhalde. Bunun hesabını Allah (c.c) sormayacak mı? Elbette soracaktır.
Biliyor musunuz çağdaş dünyanın asıl yoksulluğu kadrü kıymet bilen insanlarının azlığıdır. Kıymet aslında ne bir gram eksik, ne de bir gram fazladır. Bir şeyin değeri neyse odur.
İbrahim Tenekeci “Kıymet bilmek” yazısında şöyle der:
Her şeyin bir fiyatı var, diyorlar. Böyle bir devirde, Behçet Necatigil”den ilham alıp söylersek; en kıymetli olan, paraya çevrilmeyen ne varsa, onun ardından gitmektir. Buna,
”temiz ve aziz olanın peşinden gitmek” diyoruz. Hemen
söyleyelim: Emeğe ve ekmeğe hürmet etmeyen, insanları ve imkânları hor kullanan, hakkına razı olmayan, kıskançlık ve kibir gibi kötü huy taşıyan kimseler, ilgi alanımızın dışındadır.
Toparlarsak: Kıymet bilmek, kendini bilmektir. Kendini bilen
kişi, örneğin, canını emanet olarak görür ve haram yemez. Çünkü şunu iyi bilir: ”Kalbin, dilin ve bedenin temiz olması, helal lokma yemeye bağlıdır.” Kendini bilen kişi, kul hakkına
dikkat ve rikkat eder. Bu da, kıymet bilmenin birinci şartıdır.
“Sizin gerçek değeriniz insanlara karşı beslediğiniz hislerle, yaptığınız işlerle, davranışlarla ve yapacağınız iyiliklerle ölçülür,” diyen Albert Einstein yerden göğe kadar haklı değil mi?
Şemsettin ÖZKAN
20.10.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-milliyet.com.tr
4-yenisafak.com.tr (14 Kasım 2012 tarihli yazısı)