(Toplumsal İlişkiler 1780)
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدٖينَةِ امْرَاَتُ الْعَزٖيزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِهٖۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّ اِنَّا لَنَرٰيهَا فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ
“Şehirde olayı duyan bir takım kadınlar birbirleriyle: “Azizin karısı, genç kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış, kölesine olan aşkı yüreğinin derinliğine işlemiş; doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” diye dedikodu yapıyorlardı.” (Yusuf/30)
Beşeri aşkın tarihini yazmaya kalksak Hz. Yusuf (a.s) ile Züleyha hikayesine telmihde bulunmadan kimse geçemez. Zira olay Kur’an ile de tescillenmiştir.
Bir sosyal medya paylaşımında; “Yusuf öldüğünde iki sela verildi diyorlar. Biri Yusuf, biri Züleyha için. Adım ne Yusuf, ne Züleyha. Bu kuyuda yeniyim. Kuyu serin, kuyu yüreğimden de derin…” derken aşka düçar olduğunu böyle zarif cümlelerle ilan ediyor.
Bu sözlere aynı dertleri çeken insanlarda şu yorumları yapıyorlar ben de aynı dertten muzdaribim arkadaş dercesine;
* Ne Yusufum ne Züleyha ne ölen var ne de kuyuya bakıp yanan kuyulara atanlara hakkım haram
* İlla ki boğulursun kömür karası gözlerde kuyu gibidir yüreğin kalır derinde.
*Beni kuyuya attı selamı kalbinde okuttu derdim büyük Allah kerim.
*Üç yıldır o kuyudayım ben. İnsan o kuyuda bu kadar uzun kalınca kuyunun her bir taşını ayrı ayrı sevmeye başlıyor ve çıkmak istemiyor. Aşkın her hali güzeldir ne mutlu bize ki sevmesini bilen bir kalp taşıyoruz.
* Herkesin kuyusu kendine derin, kuyuya atanlara serin o kuyu.
* Bende atıldım o kuyya öyle acımasızca iki ay ölümle kalım arasında kalmıştım. Geriye dönüp baktığımda inanın nasıl o acılarla ölmedim diyorum. Çok şükür bin şükür Rabbime.
Aşka yalan diyebilir misiniz? Diyemezsiniz derseniz, biz de Yusuf ile Züleyha’nın Kur’an’da işi ne deriz? Aşk, Züleyha’ nın Yusuf’u gören o gözlerinde miydi sanki? Yusuf’un yokluğunda gösterdiği sabır dolu bekleyişlerdeydi. Beklemek de zaten Züleyha’ya yakışırdı. Aşk, insanın Araf’ta kalması gibi Yusuf’un terk ettiği kuyuda, Züleyha’nın utancındaydı. Züleyha için her şey Yusuf olmuştu. “Güneş doğdu” demezdi. “Yusuf geldi” derdi. Gece çöktü mü, “Yusuf uyudu,” “ay çıktı” dediklerinde de, “Yusuf mu baktı?” derdi. Lügatindeki tek sözcük “Yusuf’tu.”
Aşk aslında Hz. Mevlana’nın dediği gibi ne olursa olsun sonu Yaratan’a sevdalanma eylemi değil miydi? “İki bilinmezlik arası bir diyardayım. İsrafil’in üflediği yankıdayım. Ne Cennette ne cehennem de, yalnız Allah sevdasındayım.” Yine Hz Pir aşkın talibi tüm gönüllere şu can alıcı soruyu sorar: “Ey gönül! Kaç Yusuf kaldı zindana talip nefsi için. Ve kaç Züleyha kaldı cehenneme razı Yusuf için.” Ona göre aşk; ne olursa olsun, âşık olanın, sevgilisiyle o ne halde olursa olsun onunla hemhal olmaya gelme işidir: “Geldim… Ateşsen yanmaya, yağmursan ıslanmaya, soğuksan donmaya geldim.” “İki gecem var ikisi de uykusuz. Ya sen varsın uyuyamam. Ya da sen yoksun uyku haram…”
Çok kolaydı Yusuf’u görmeyen gözlerin Züleyha’yı kınaması. Kur’an’da ifade edildiği gibi saray eşrafındaki kadınlar Züleyha’yı yerden yere vuruyorlardı: “Şehirdeki saray çevresine mensup bazı kadınlar, kendi aralarında, “Duydunuz mu? Vezirin karısı, kölesine göz koymuş; onun aşkıyla yanıp tutuşuyormuş. Ne ayıp, âşık olmak için bula bula bir köleyi mi bulmuş? Bize öyle geliyor ki, bu kadın düpedüz sapıtmış!” diyorlardı.”
Nerden bileceklerdi ki sarayın o dedikoducu kadınları? Yusuf’un aşkların en güzeli olduğunu, ama sapıtmış dedikleri Züleyha’nın da, tövbelerin en güzeli olduğunu. Gerçek sevgiliyi bulduğunu. Sahi nereden bileceklerdi?
Şemsettin ÖZKAN
11.05.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com