( Mesnevi’den 15. Sohbetimiz)
“Yahudiler arasında zalim, İsa düşmanı ve Hristiyan öldüren bir hükümdar vardı. Peygamberlik zamanı ve nöbeti İsa’nındı. Musa devri geçmişti. Musa’nın canı oydu, onun canı Musa. O şaşı hükümdar Allah yolunda o iki Allah dostunu birbirinden ayrı gördü. Usta şaşı çırağına : “Yürü git, o şişeyi evden getir,” dedi. Şaşı: “O iki şişeden hangisini getireyim? Açıkça söyle,” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişe değildir. Yürü git, şaşılığı bırak da öyle pek fazla görücü olma!” Şaşı çırak: “Usta beni paylama, şişe iki,” dedi. Usta dedi ki: “O iki şişeden birini kır!” Şaşı çırak birini kırınca ikisi de gözden kayboldu. İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur. Garez gelince hüner örtülür. Gönülden göze yüzlerce perde iner. Kadı kalben rüşvet almaya karar verince zalimi, ağlayıp inleyen mazlumdan nasıl ayırt edebilir? Hükümdar Yahudice kininden dolayı öyle bir şaşı oldu ki, aman Yarabbi, sana sığınıyoruz. “Ben Musa dininin koruyucusu ve arkasındayım” diye yüzbinlerce mazlum mümin İsevi’yi öldürdü.” (321- 334. beyitler)
O Yahudi Hükümdar, zalim ve inatçıydı. Hazreti İsa(a.s)’a düşmanlığından ötürü Hıristiyanlara şiddetli düşmanlık ederdi.
Sanılmasın ki İsa Peygamber ile Musa Peygamberin durumu başkadır. Çünkü övgüye layık kutlu o iki insan, Allah-u Teala Hazretlerinin Peygamberi, Rabbanî emir ve hükümlerin tebliğ edicisi idiler. Şeklen iki ve Peygamberlik zamanları ayrı idiyse de Peygamber oldukları için, birinin canı diğerinde mevcuttu. Çünkü ikisi de Allah’ın emrini tebliğ ve hidayetini yaymakla görevliydiler. İsevilerin Hazreti İsa’ya Musevilerin de Hazreti Musa’ya uyduklarını görünce, tam bir cahillikle, bu iki Peygamber’in birbirlerine zıt olduğunu sandı. Tıpkı şaşı çırak gibi…
Bu yanlış ve sapkın fikirleriyle Yahudi Hükümdar, Hıristiyanları öldürmeye başladı. Böylece Hazreti Musa (a.s)’a hizmet ettiği hatasına düştü. Halbuki her işte, o işi yapacak zatın ve yapılan işin şeref ve değerinin o işin emrinin geldiği yere göre olduğuna bakmak lazımdır. Yoksa ikisinin kaynağı birken birine boyun eğmek, diğerine karşı çıkmak hatadır, aptallık ve budalalıktır.
Yahudi Hükümdar olaya aşağıda anlatılan şaşı çırağın şişeyi birken iki gördüğü gibi baktı:
Şaşı çırak, odaya girip şişe bir tane iken şaşılığı nedeniyle iki görünce ustasına: “Şişe bir değil ikidir. Hangisini getireyim?” dedi. İşte bunun gibidir, Hazreti İsa ile Hazreti Musa (a.s) asılda bir iken şaşı olan inatçı Yahudi Hükümdar onları birbirinden ayırıp şaşı çırak gibi iki ayrı şişe gibi gördü.
Çok adamlar vardır, aptallık ve budalalıkları dolayısıyla kendilerini zeki sanıp en adi en sade şeylerde, güya birçok nitelikler, birçok maksatlar, birçok manalar varmış gibi telakki edip hayallere dalarlar. İcabında çok şey görmek istediklerinden gerçeği gözlerinden kaçırıp basitleşirler.
Çünkü çırak şaşılığından ustasının sözüne güvenmedi, itiraz etti. Artık itirazının yanlışlığını fiilen ispat etmek, böylece çırağı terbiye etmek gerekiyordu. Usta: “Madem şişe ikidir diye iddia ediyorsun, birini kır bakalım,” demişti. Mevcut şişe kırılınca tabi şaşının gözüne başka şişe görünmeyecekti. Ustasına itiraz etmenin hata ve zarara uğrama olduğunu anlayacaktı. Manen şaşı olanlar da akıl ve Allah’a kullukla şöhret bulmuş üstatlara, itiraz etmesinler. Zira velev ki, denemek için dahi olsun itirazlarının sonucu ziyan ve hüsran olur.
Bir kimsenin gereğinden fazlasını görmek fikri, arzusu, öfkesi nedeniyle manen şaşı olacağı açıktır. Nitekim anlatılan Yahudi Hükümdar, Hristiyanlara(İsevilere) karşı zulüm yapınca Hazreti Musa’nın da gazabını üzerine davet etmiş, azabı ve cezayı hak etmiş oldu. İnsanların şaşılıklarına sebep hırs, tamah, haset, şehvet, hiddet, nefsaniyet gibi elem veren hâlleridir. Bu elem verici ve kerih, kötü hâllere mağlup olan namertler haksız yere kan dökme, hırsızlık yapma, ev yıkma, ocak söndürme gibi birçok fesada girişirler. Zulüm ve azgınlık yolunu seçerler. İyi ne varsa kendi karanlık kalpleri gibi yıkık dökük hâle getirmek için çaba sarf ederler. Halbuki bu kötülüklerden, yıkımlardan, azgınlıklardan, belalardan kurtulmak insan olmak için güzelce niyet etmeye, bu niyet de Allah’ın emirlerini noksansız kabul etmeye, O’nun yüce yoluna girmeye, o yolda devam etmeye bağlıdır.
Yahudi Hükümdarı, Hazreti İsa’nın hatırını kırdıktan sonra Hazreti Musa’nın hatırını da kırmış oldu. Sonsuza kadar saadetten mahrum kaldı. Kötü adıyla anıldı.
Öfke ve şehvet itidalin dışındadır. Büyük zararlar doğurur. Sadece maddî bir musibet ve felaket değildir. Maddiyattan başka manevî olan ruhu bile bitkin ve bezgin hâle sokar. İnsanı Allah’a kulluk etme dairesinden çıkarır, bir karmaşanın içine sokar.
Birine karşı güdülen kötülük etme
düşmanlığı, nefsaniyet, öfke, şehvet, hırs, benlik gibi üzüntü kaynağı hâller
ortaya çıkınca aklın ışığı ve kuvveti biter ve yok olur. Karşısındakilere
kötülük yapma isteği duyanlar olunca, hünerin değerini göremez. Görse de görmek
istemez. Diğer insanların da görmemesine çalışır.
Bir hâkim veya bir memur için garaz
perdesinin en kalın en çirkin türü, rüşvet denilen alçaklık perdesidir. Halk
ahlaksız, zalim, kirli, namussuzdan haklarını, namuslarını, ailelerini,
rahatlarını koruması için valiye, hâkime, memura ümit bağlar. Her türlü hürmeti
gösterir, saygıda kusur etmezler. Memur; devletin ve halkın hukukunu, zalimden
mazlumu korumak üzere gece gündüz çalışması gerekirken rüşvet almak
bozgunculuğuyla zalimi araştırmayıp, halkın hukukunu ayaklar altına alırsa,
biçareleri kendi kalbi gibi karanlığa mahkûm etmiş olur. Rüşvet denilen
hırsızlık, zehirli rüzgârlar gibi bir afettir. Düzen ve adalet ağacını kurutur.
Rüşvet güzel ahlâkı giderir zulüm ve haddi aşmayı, kederleri ve gamları meydana
çıkarır. Rüşvetin atacağı fesat tohumundan kötü ahlâk zehir saçan yılanlar gibi
ortalığa saçılır. Bu fenalığın önüne geçilmesinin çaresi:
–
Allah’ın emirlerini, farzları yerine getirme,
– Allah korkusunu genelleştirme,
– Güzel ahlâk sahiplerinin kadrini kıymetini bilme,
– Memuriyetlere tayin edilecekleri onlardan seçme,
– İlim ve irfanı yaygınlaştırma,
– Rüşvete cüret edenleri gerektiği gibi cezalandırmadır.
Yahudi Hükümdarın öfke ve inadı gözüne ve gönlüne kalın bir perdeydi. Bu öfke ve inat onu aklın nurundan mahrum bıraktığından Hristiyanları (İsevileri) öldürmeyi Hazreti Musa’yı memnun etmek sanıyordu.
Şaşı çırak ve ustası olayını, farklı bir bakış açısı geliştiren Prof Dr. Nevzat Tarhan, Mesnevi Terapi adlı eserinde, kişinin kendini tanıması, farkındalık ve özbilinç olarak değerlendiriyor, bu konuyu. Şaşı çırağın halinin farkında olmamasını hata yapmasına neden olduğu, ancak ustasının şişenin kırılmasını göze alarak çırağı yetiştirmek yönüne gidiyor. İstese usta kalkıp kendisi şişeyi alabilir, işini ön plana çıkarabilirdi. Ama o zor olanı seçip;“- Madem rafta iki şişe var diye inat ediyorsun, git birini kır, diğerini al getir,” deyip şaşı çırağının farkındalık kazanması ve onun yetişmesini öngörüyor. “İnsanlara öğretmek istediğimizi teypten dinletir gibi öğretirsek bu kalıcı olmuyor” diyor Tarhan ve ekliyor: “O bilgiye duygusal bir yük yüklemek gerekiyor. Çünkü disiplinli ve eğlenceli ortamlarda öğrenilenler kalıcı oluyor. Kişi dersten zevk alarak öğrendiği zaman bilgi kalıcı belleğe yerleşiyor. Zevk almadan, sevmeden öğrenilenler kuma yazılmış gibi kısa sürede dağılıp gidiyor.”
Hikâyede de şaşı çırağın kendisine öğretilmek isteneni öğrenmesi için, kalıcı belleğe ortada iki değil tek şişe olduğunu kaydetmesi ve şok yaşaması gerekiyordu. Usta tam bir usta öğretici olduğunu gösterdi bize.
Şemsettin ÖZKAN
12.01.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-Mevlana, Mesnevi,(Türkçesi Tahirü’l Mevlevi), İst. 2006, Kırkambar kitaplığı
2-Mevlana Celaleddin Rumi,Mesnevi-Tam Metin-Ankara, Panama yay.
3-www.mevlanavakfi.com
4-Prof. Dr. Nevzat TARHAN, Mesnevi Terapi, Timaş yay. İstanbul 2019
Hz. Adem(a.s)’dan Hz. Muhammed (s.a.v)’e kadar tüm peygamberler aynı şeyi söylediler:
“Allah’tan başka ilah yoktur. Biz de O’nun elçileriyiz.” Bunlar arasında ayırım yapanlar hikayedeki şaşı çırağa benzerler.