UNUTMAMALI UÇAMAYANLARA YÜKSELDİĞİMİZ ÖLÇÜDE KÜÇÜK GÖRÜNÜRÜZ

(Toplumsal İlişkiler 1631)

قَالَ فَاهْبِطْ مِنْهَا فَمَا يَكُونُ لَكَ اَنْ تَتَكَبَّرَ فٖيهَا فَاخْرُجْ اِنَّكَ مِنَ الصَّاغِرٖينَ 

“Bu yüzden Allah, “O hâlde, sana bahşettiğim yüce makâmı ve içinde yaşadığın cenneti terk ederek haydi hemen çık dışarı Çünkü orada öyle böbürlenmeye hakkın yok; derhal in aşağıya oradan! Bundan böyle sen, kibrinden vazgeçmediğin için, zillet ve alçaklığa mahkûm edilmiş aşağılık bir varlıksın!” dedi. İblîs’in Allah’ı tanıması, O’nun varlığına ve sıfatlarına inanıyor olması kendisine bir yarar sağlamadı. Allah’ın emirlerini reddeden bütün zâlimler de, o gibi ilâhî rahmetten uzaklaştırıldı.” (Araf/13)

Şu kibri, büyüklenip böbürlenmeyi kaçıncı kez ele alıyorum, bilmiyorum. Mevzu o kadar önemli çünkü. Yüce Yaratan, hiç ama hiç sevmiyor, yarattığı varlıkların hava atmasını.

              Friedrich Nietzsche; “unutmamalı! Uçamayanlara, yükseldiğimiz ölçüde küçük görünürüz” derken kibirlenme olayına çarpıcı bir bakış açısı getirir.

             Bir bakıma kendini dev aynasında görenlere lisan-ı hal ile; “kendinizi ne kadar büyük görürseniz görün, bende gözümün gördüğü kadarsınız” der. Sözü “ey havalanan bre gafiller! Yerden ne kadar çok havalanırsanız, benim gözümde de o kadar çok küçülürsünüz”demeye getirir.

             Gerçekte de öyle değil midir? Yerden hemen yanı başımızdan havalanan koskocaman bir uçak bile olsa, yükseldikçe küçülmüyor mu? Kibirlenen insan da diğer insanlar nezdinde öylece küçülür işte. Kimse hava atan, böbürleneni sevmez. Kibirlenen bir narsist gibi sadece kendi kendini sever durur.

            Hz. Mevlana kibir, üstünlük taslama, böbürlenme, kendini bir halt sanma konusunu çok işler. Bunların içinde en meşhuru eşek sidiğinin üzerindeki saman çöpüne konup kendini denizler fatihi zannetmesi hikayesidir.                                                   

            Bir sinek, eşek sidiğinin üzerinde gezinen saman çöpünün üstüne kondu. Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı doğru kaldırdı. Ahmak, adi, süfli ve mütekebbir olanların hâli ve tavrı bu sineğe benzer.  Sinek bir saman çöpünün üzerindedir, saman çöpü bir eşek sidiğinin üzerinde yüzmektedir. Sidik birikintisini okyanus, saman çöpünü gemi zanneden ahmak kendini kaptan gibi görmeye başlar. Bu da yetmez, bir de kafasını gururla yukarı doğru dikip pis hâlini âleme ifşa ve ilân eder. Bu başkaldırışta aslında ne kadar ahmak olduğunun ne kadar rezil bir durumda bulunduğunun ilanı vardır. “Şu benim azametime bakın” deyişinde eblehliği ve ahmaklığı dökülür ortaya.
 Sinek:
“- Ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş; Epey müddet zaman ve emek harcamış adamım” diyordu. Ahmak sinek aptalca gurur ve böbürlenmesi yetmezmiş gibi işi bir de yalancılığa dökmüştü. Bu yerlere kolay gelmedik, bir sürü emek ve zaman harcadık, ortaya aklımızı ve yüreğimizi koyduk, çalıştık, ilim tahsil ettik de öyle geldik bu mevkilere diyordu.

            Kibir ve gurur… İnsana neler yapmaz ki? İnsanı olmadık şekilde gereğinden fazla şişiren nedir? Kurum kurum kurulmasına, böbürlenmesine, havalanmasına, insanlara tepeden bakmaya neden olan şey ne ola ki?

             Hz. Mevlana; “insanı ateş değil kendi kibri yakar. Herkeste kusur görür kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan o da sana öyle bakar” derken insanın bizatihi kendisine vereceği zararı çok güzel izah eder.

           “Kibir ve gururda haddi aşanı Allah yerden yere çarpar” buyururken Hz. Ömer (r.a) yüce Yaratan’ın kibirle hareket edenleri alçaltacağına, alçak gönüllülükle hareket edenleri de yücelteceğine işaret eder.

            Hz. Mevlana; “kendini büyük görme! Bugün ayağının altında biten ot, yarın mezarının üstünde bitecek” derken, kibirli davranış sergileyenleri; “yapmayın, etmeyin” diye adeta uyarır. Aslında kimseye gururla bakılmamalı, zira herkes kendine göre görkemli değil midir?

            Küçük olanları ne diye hor görürsün? Nihayetinde dağlar da, çakıllardan teşekkül etmedi mi? “Kibir ve gururla tahsil olunan ilimde kurtuluş olmadığını” söyler, İmam Şafi hazretleri. Zira ilim önce kendini bilme işidir. Kibre kapılan bir ilim adamı kendinin çok şey bildiğini zanneder. Halbuki katedeceği daha çok mesafeler vardır. İlmin başı la edri, yani “ben birşey bilmiyorum” şuuruna ermektir.

Şemsettin ÖZKAN
13.12.2024 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir