(Toplumsal İlişkiler 1305)
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَنٖينَ وَالْقَنَاطٖيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِؕ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ
“Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüş
(paraya), salma (serbest dolaşan bakımlı) güzel atlara (lüks arabalara, yatlara), hayvanlara ve ekinlere (bahçelere, bağlara)
duyulan şehvetli tutku insanlara ’süslü ve çekici’ kılındı.
(Oysa) Bunlar, (fani) dünya hayatının (geçim) metaıdır. Asıl varılacak güzel yer ise Allah katındadır.” (Al-i imran/14)
Şeytan… İnsanın azılı düşmanı. Sürekli insana kötülüğü fısıldayan, kendisine kötülük yapma hususunda yatkın olanların aklını çelen, onun hep nefsini okşayan varlık.
Fyodor Dostoyevski der ki; “şeytan uyuyakaldı bir gün, rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan dünyaya; biri paraya, yapıştı, diğeri mevkiye, öteki de ihtirasa. O günden sonra şeytan, hiçbir iş yapmadı.” Para, makam ve ihtiras. Şeytanın insanoğlunu altmış altıya bağladığı üç unsur. Bunlar insana bir sülük gibi yapıştığında insanın öyle kolay kolay bunlardan kurtulması mümkün görünmüyor. Bunlar insanı günahlar haramlar denizinde yüzdürür de yüzdürür. Çoğu insan farkına bile varmaz. O zaman bunları yaptıranı yakından tanımak gerek. İslam Ansiklopedisinde konuyu kapsamlıca ele alan İlyas Çelebi bu konuda şunları söylüyor:
“Sözlükte ‘uzaklaşmak, haktan ve hayırdan ayrılmak, muhalefet etmek’ anlamındaki şatn (şütûn) veya “öfkesinden yanıp tutuşmak” mânasındaki şeyt kökünden türediği ileri sürülen şeytân kelimesi (çoğulu şeyâtîn) “hayırdan ve rahmetten uzaklaşmış yaratık; yanıp helâke mâruz kalmış varlık” demektir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şṭn” md.;
Lisânü’l-ʿArab, “şṭn” md.)
Kelimenin İbrânîce’deki karşılığı olan satanın “düşmanlık etmek, suçlamak,karşı gelmek”mânasında stn veya “gezinmek, hareket etmek, rahatsız etmek, yoldan çıkmak; sadakatsiz/
inançsız olmak” anlamlarında sut/sth kökünden türediği kabul edilmektedir. (Koehler – Baumgartner, III, 1312, 1316-1317)
Bazı dilciler, şeytan kelimesinin Arapça kökenli olup teolojik anlamlarını yahudi-hıristiyan geleneğinden aldığını iddia ederken bazıları İbrânîce’den Arapça’ya geçtiğini, kelimenin yahudi geleneğinde “cin”, İslâm öncesi Araplar’ında “insan üstü varlık” mânasına geldiğini ve İslâm’da bu iki anlamın birleştirildiğini söyler. (Jeffrey, s. 187-190; EI, IV, 286)
Şeytanı ifade etmek için kullanılan iblîs bir kısım dilcilere göre “ümit kesmek, pişman olmak, söyleyeceği bir şey olmayıp şaşırıp kalmak” anlamındaki iblâs kökünden türemiştir. (Lisânü’l-ʿArab, “bls” md.); nitekim kelime bazı âyetlerde bu anlamda geçmektedir. (el-En‘âm 6/44; el-Mü’minûn 23/77; er-Rûm 30/12, 49)
Batılı dilciler arasındaki yaygın kabul, iblîs kelimesinin “en büyük şeytan” mânasındaki Grekçe diabolostan Arapça’ya geçtiği yönündedir. (Jeffrey, s. 47; EI, II, 351) Kelime bir kısım dilcilere göre de İbrânîce’den Arapça’ya geçmiş olup Allah’a isyan etmeden önceki adı Azâzîl idi. (Kāmus Tercümesi, “şṭn” md.; Elmalılı, I, 320; ayrıca bk. AZAZİL)
Şeytan karşılığında tâğūt, cân, ifrît gibi kelimeler kullanıldığı gibi “mârid” (alabildiğine inatçı) ve “garûr” (aldatan) kelimeleriyle de nitelendirilir. Câhiliye Arapları’na göre yaratılmışların en çirkini olan şeytan ateşi mesken edinen habis bir ruhtur. Onun göklerden haber aşıranına mârid, bu hususta fazlasıyla mâhir olanına ifrit denir. Her şairin kendisine ilhamda bulunan bir şeytanının (cin) bulunduğuna inanılırdı. (Râcî el-Esmer, s. 85)
Kur’ân-ı Kerîm’de on sekizi çoğul olmak üzere seksen sekiz yerde şeytan (on bir yerde iblîs) kelimesi yer almaktadır.”
Şemsettin ÖZKAN
22.01.2024 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-islamansiklopedisi.org.tr (müellifi:İlyas ÇELEBİ)