SEVENLE SEVİLENİ AYRI VARLIKLAR SANIYORDUM MEĞERSE BİRMİŞLER BİRİ İKİ GÖRMÜŞÜM

          (Toplumsal İlişkiler 1167)

اِنَّ الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَيَجْعَلُ لَهُمُ الرَّحْمٰنُ وُداًّ
“Gerçekten iman edip, (haklı ve hayırlı yolda gayret gösterip)
salih amel işleyenlere ise; Rahman (olan Allah) onlar için 
(aralarında özel) bir “vüdd”=sevgi ve ilgi (bahşedip) verecek 
(gönüllere onları sevdirecek veyardımıyla destekleyecektir).” (Meryem/96)

Birbirini seven iki insanı siz ayrı birer varlık olarak mı görüyorsunuz. Halbuki onlar tek vücut olmuşlardır. Ama çoğu bunu bilmez, görmez ve anlamaz modundadır.

               Hz. Mevlana; “sevenle sevileni ayrı varlıklar sanıyordum meğerse birmişler biri iki görmüşüm” sözüyle vermek istediği mesajda da tıpkı evrendeki ahenkte olduğu gibi birlik ve sevgi unsuru vardır.

               Hz. Mevlana âşık ve maşuku (sevgiliyi), et ve tırnağın birbirine geçmesi gibi öyle güzel anlatır ki, herhalde bundan daha güzel anlatılamaz:

Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,
Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.

             Aşkın sevgili de (maşukta) kaybolma eylemi olduğunu bir türlü anlamak istemiyoruz. Hep o beni severse ben de onu severim, o bana gelirse ben de ona giderim ayaklarındayız.

             Hayır bu böyle değil. Öyle olsa bunun adı aşk değil, ancak takas olur. Al gülüm, ver gülüm yani. Halbuki durum

Hz. Mevlana’nın; “âşık ölüdür âşıktan görünen maşuktur” dediği gibidir. Aşk maşukta yok olma eylemidir. Yani fenafi’l aşk olayıdır. Ne demek fenafi’l aşk?

             Fena fi’l-aşk: arapça, aşkta fânî olmak, yok olmak ma- nasındadır. vücûd-ı mutlak, aynı zamanda kemâl-i mutlak, cemâl-i mutlak ve hayr-ı mutlaktır, Cemâl, aşkı doğurur ve cemâl aşksız olamaz. dünya üzerinde gördüğümüz her güzel, mutlak güzelden bir parçadır, bu sebeple güzel olanı sevmek, cemâl-i mutlak’ı sevmek demektir, Mutasavvıflar, bundan hareketle, fena fi’l-aşk nazariyesini geliştirmişlerdir, bu fena fillah mertebesinin ilham ettiği bir fikir, bir akîde ve bir menzildir, her şey, sonunda dönüp dolaşıp vücud-ı mutlak’a varacağı gibi, aşk da sonunda aynı yere varacaktır, âşık gerçekte cemâl-i mutlak’a aşık olmuştur, Çünkü güzellik,  cemal-i mutlak’tan insan yüzüne düşen bir nur zerresidir, aşk da, o nurun doğurduğu bir duygudur.
       Maşukun (sevgilinin)güzelliğinde, cemâl-i mutlak sezildiği için, âşık, ruhunu derece derece saflaştırarak, heyecandan buhrana, buhrandan vecde, vecdden istiğraka geçerek, tıpkı kemâl-i mutlak’a ve hayr-ı mutlak’a karşı duyulan hayranlık yüzünden, fena fillah mertebesine erenler gibi, fena fi’l-aşk merhalesine ulaşır, artık o menzilde, aşk, âşık ve maşuk birleşir, cemâl-i mutlak da mahvolup gider, fena fi’l-aşk sırrına erenler, bütün beşerî duygulardan sıyrılarak ilâhîleşirler, rabbânîleşirler.  

Şemsettin ÖZKAN

06.09.2023 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir