(Toplumsal İlişkiler 455)
ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ اَيْدِي النَّاسِ لِيُذٖيقَهُمْ بَعْضَ الَّذٖي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
‘‘İnsanların kendi ellerinin kazandığı (tahribat ve talanlarının yol açmasıyla, doğal ve sosyal yapıyı bozmaları)
dolayısıyla, karada ve denizde (nice)
fesat ortaya çıktı (çıkacaktır)
. Umulur ki,
(fesatlık ve fırsatçılık yapıp doğayı tahribattan)
dönerler diye
(Allah)
onlara yaptıklarının bir kısmını (felaket ve musibet olarak)
kendilerine tattırmaktadır. ‘’ (Rum 41)
Şu soruyu hep birlikte soralım ‘insan insan olmaktan çıkıyor mu, çıktı mı?’ diye veya ‘ortada insan olarak gözüken bir insanlık kaldı mı?’
Hz. Mevlana’nın; ‘‘nice insanlar gördüm, üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm, içinde insan yok’’ sözünü nasıl anlamalıyız? İnsanoğlu var olmasına var da insanlığı kalmamış mı acaba? gibi sorularla kurcalayarak bir analiz yapmak gerekiyor.
İnsanların çıplak olması, yani üstlerinde elbiselerinin olmaması bir kere hayra alamet değil. Elbiselerin içinde de insan olmaması, hepten felaket! İnsanın değeri kılık, kıyafet ve üzerindeki elbiseyle elbette ki ölçülemez. Ancak kalbi, ahlakı, edebi ve vicdanıyla ölçülebilir. Bu yüzden olsa gerek İsmet Özel ‘usta ölmeden önce bana bir oyun öğret de insan olayım’ der. Rahmetli Cahit Zarifoğlu da ‘geceyi boşverin! Hepinize iyi insanlar diliyorum’ der. Kral olsan bile havalara girme! İnsan ol önce insan. Bir gün küçük bir çocuk çıkıp ‘kral çıplak’ der mi? der:
Günlerden bir gün, uzak bir ülkede, giyimine kuşamına oldukça düşkün, kendini beğenmiş bir kral varmış. Kendini dev aynasında göre bu kral, kendi zekasını çok beğenir, diğer insanları önemsemezmiş.
Yine bir gün, başka bir ülkenin kralı kendisini ziyaret etmek istediğini söylemiş. Kralın geleceğini haber alan bizim kralın aklına gelen ilk şey; “Acaba hangi giysileri giysem” olmuş.
Derhal tellalı çağırmış;
-“Bütün terzilere haber gönderin” demiş. Öyle bir giysi istiyorum ki, dünyada bir eşi, benzeri olmasın. Bana eşsiz bir elbise dikecek terziyi ihya edeceğim. Kıymetli misafirlerimi karşılarken o giysileri giyeceğim.”
Bir müddet sonra, haber her tarafa ulaşmış. En iyi terziler, kralın huzuruna gelmişler, yapabilecekleri tüm modelleri tek tek anlatmışlar. Fakat kral anlatılanlardan hiçbirini beğenmiyor;
-”Daha iyisi, daha güzel olmalı!” diye hepsine bağırıp, çağırıyormuş.
Duruma hakim olan bilge bir terzi kraldan söz istemiş.
– Sevgili kralım, ben size çok özel bir elbise dikeceğim demiş. Kral nasıl olacak diye sormuş.
Bilge terzi her defasında “sizin için çok özel bir elbise dikeceğim” demiş.
– “Öyle bir elbise dikeceğim ki eşsiz olacak! Ne sizden önce, ne de sonra kimse bu elbiseyi giyemeyecek.” demiş.
Kral sevinçle terziye gülümseyerek tamam demiş. Bu işi sana veriyorum!
Bilge terzi:
-”Fakat bir şartım var” demiş. ”Elbisenin dikimi bitene kadar hiç kimse işime karışmayacak, odama girmeyecek.” demiş.
Kral aradığını bulmanın sevinciyle, bu teklifi kabul etmiş. Hemen bir kaç kese altın verip;
-”Haydi o zaman derhal dikmeye başla!” diye emretmiş.
Bilge terzi hemen başlamış çalışmaya. Odasına çekilip, her gün kraldan iki kese altın geliyormuş kendisine. Aradan günler, haftalar geçtikçe kralın merakı artmaya başlamış. Nihayet bilge terzinin hangi kumaşı diktiğini görmek için odaya girmiş. Bilge terzi, dikiş tezgahının üstünde harıl harıl çalışıyormuş. Kral sessizce bir süre terziyi izlemiş, bir şey göremeyince;
– ”Demek günlerdir boş oturuyorsun ha!”diye esip, kükremeye başlamış.” Günlerdir seni besliyorum, her gün kese kese altınlar gönderiyorum bunun için mi demiş?
Bilge terzi sakin ve kendinden emin bir şekilde;
– “Sevgili kralım, bu kumaş çok özel bir kumaş. Bunu sadece akıllı insanlar görebilir.” demiş. Bakın ne kadar da güzel oluyor, öyle değil mi?”
Kral, aptal durumuna düşmemek için;
-”Evet, çok güzel. Demek zorunda kalmış ve hızlıca çıkmış odadan.
Çok geçmeden bu söylenti şehrin her tarafına yayılmış. Kralın yeni elbisesi için herkes; ”Sadece bu elbiseyi akıllılar görebilir!” diyormuş. Nihayet insanlar meraktan çatlamadan merasim günü gelmiş, çatmış. Halk alana toplanmış, meraklı gözlerle kralı beliyormuş.
Terzi kralı giyim odasına almış, eski elbiselerini indirerek ona gerçekten varmış gibi üzerine diktiği elbiseleri giydirmiş. Sonrada kralın karşısına geçip;
-”Muhteşem oldunuz sevgili kralım, gerçekten çok şıksınız” demiş.
Kral, bilge terzinin bu iltifatları karşısında, aynadaki çıplak bedenine hiç aldırmadan;
-”Teşekkürler,çok güzel olmuş, çok beğendim.” demiş.
Kral yeni elbiseleri ile gelmiş merasim alanına. Toplanan halk kralı çıplak görünce çok şaşırmışlar ama kimse cesaret edip de krala çıplak olduğunu söyleyememiş. Birden kalabalığın içinden genç bir çocuk haykırmış;
-“Kral çıplak!”
Bunu duyan halk gülmeye başlamış. Nihayet kral, geç olsa da gerçeği anlamış.
Şemsettin ÖZKAN
11.09.2021 KONYAALTI
KAYNAKLAR
1*kuran.diyanet.gov.tr
2*kuranmeali.com
3*masal.org