“NE DERLER ACABA?” DİYE BİR PUT…

(Toplumsal İlişkiler 65)


لَنْ يَنَالَ اللّٰهَ لُحُومُهَا وَلَا دِمَٓاؤُ۬هَا وَلٰكِنْ يَنَالُهُ التَّقْوٰى مِنْكُمْۜ كَذٰلِكَ سَخَّرَهَا لَكُمْ لِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْۜ وَبَشِّرِ الْمُحْسِن۪ينَ
“Bu kestiğiniz hayvanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır fakat asıl O’na ulaşan, sizin iyi bir kul olabilmek için gösterdiğiniz samimi gayretleriniz, yani takvanızdır. İşte böylece Allah, bu hayvanları size boyun eğdirdi ki, sizi doğru yola ilettiği için Rabbinizi saygıyla anıp yüceltesiniz, özellikle kurban günlerinde tekbirler getirerek, O’nun sınırsız kudret ve yüceliğini hem kendinize, hem de tüm insanlığa ilân edesiniz.
O hâlde, iyilik edenleri müjdele!” (Hac/37)

İsmet Özel’in çok güzel bir tespiti var: “Ne derler acaba?” diye, kahrolası bir put vardır. El âlem ne der kaygısıyla boğuşmaktan, Allah ne der, erdemine henüz erişemedik. İşin özüne yani eylemlerimizde Allah’ı memnun etme faziletine bir türlü eremedik. Etrafımızdaki insanların ne diyeceği, bizim hakkımızda ne düşündüğü Allah’ın koyduğu kuralların hep önüne geçer oldu. Ne derece doğru bilmiyorum. Peygamber amcası olan Mekke’nin ileri gelenlerinden Ebu Talip hakkında derler ki, İslam dinini kabul etmemesinde en büyük sebep olarak Mekke kadınlarının; “bak, bak koskoca Ebu Talip, yeğeninin dinine girmiş,” demesinler fikrini gösteriyorlar. Yani “ne derler acaba putu.”                                                  

         Doğan Cüceloğlu bir zamanlar Anadolu’da konferans verirken yere bir ekmek koyuyor ve diyor ki; “kim bu ekmeğe basarsa 100 dolar vereceğim,” diyor. Salondan çıt çıkmıyor. Sonra rakamı 500 dolara daha sonra da 1000 ve artırarak 5000 dolara çıkarıyor. Bunun üzerine salonda bulunanlardan biri; “hocam siz 50000 dolar da verseniz biz o mübarek ekmeğe ayağımızı basmayız,” diyor. Hoca “hah işte değerler eğitimi bu,” diyor. Bu nesil yere çöp dahi atmazdı. Durur insanlara yardım ederdi, kötüyü gördüğünde eliyle diliyle değiştirirdi. Çünkü ahlaki kurallar bir hukuk normu gibi algılanırdı onun vicdanında. İnsanlar ne derler diye bir endişeleri yoktu. Allah’ı hoşnut etme çabaları vardı sadece. 

         Şimdilerde böyle bir deneyi Sayın Cüceloğlu yapsa, acaba aynı sonucu alır mı? Gerçekten bilmiyorum. Ama o eski toplum yapısının şimdilerde olmadığını da söylemeden edemeyeceğim.  Daha düne kadar böyle bir toplum yapısından yani “Değerler Eğitimli” bireylerden nasıl “ne derler Eğitimli” bireyleri haline dönüştük? Ne kadar da hızlıca tüm değerleri tüketiveriyoruz. Üstüne üstlük değerler eğitiminin öğretimi de yapılıyor. Ders etkinlikleri yapılıyor, balonlar uçuruluyor, şatafatlı mekânlarda anlatıla anlatıla bitirilemiyor. Ama insanların ortak kullandıkları park, bahçe ve piknik alanları, sokaklar, caddeler yere atılan çöplerden geçilmiyor. Denizler hakeza son sürat kirletiliyor. Allah ne der görüşünden insanlar ne der acaba noktasına gelindiği için böyledir bu hal.    

         Ama salonda bulunan o eski kafadaki “elli bin dolar da verseniz, o ekmeğe ayağımızı basmayız,” diyen nesil böyle bir öğretim görmedi. Uygulamalı olarak nesilden nesile, değerler eğitimini aktardılar. Ne derler eğitimi değil, değerler eğitiminin nasıl olacağını pratikte hafızalarımıza kazıdılar. Kendilerini hep Allah’a karşı sorumlu hissettiler.

          Yukarıda geçen ayette, kurbanları keserken onların etlerine ve kanlarına Allah’ın asla bakmadığını esas kurban kesenin Allah’a ne kadar kurban olduğunu(Allah’a yaklaştığının) Hz. İbrahim ve Hz. İsmail Peygamberler gibi bir tavır içine girerek ne derler acaba putunu devirip Allah’ı memnun edebilme bilincine ermesi anlatılır. Ne derler acaba putunu devirip, Allah ne der erdemine ulaşanları, sevgili Peygamberimizin anlatımıyla örneklendirelim:

           Ebû Abdurrahman Abdullah İbni Ömer İbni’l-Hattâb’dan -radıyallahu anhümâ- rivayet edildiğine göre, Resûlullah’ı -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir:

“Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktılar. Akşam olunca, yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:

– Yaptığınız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka sizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.

İçlerinden biri söze başlayarak:

– Allahım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.

Rabbim! Şayet ben bunu senin rızanı kazanmak için yapmışsam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.

Bir diğeri söze başladı:

– Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. (Bir başka rivayete göre: Bir erkek bir kadını ne kadar severse, ben de onu o kadar seviyordum). Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman (bir başka rivayete göre: Cinsî münasebete başlayacağım zaman) dedi ki: Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme! En çok sevip arzu ettiğim o olduğu halde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.

Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yapmışsam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır, diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.

Üçüncü adam da:

– Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana:

– Ey Allah kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona:

– Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız:

– Ey Allah kulu! Benimle alay etme, deyince, seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.

Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yapmışsam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar, diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler. (Buhârî, Büyû` 98, İcâre 12, Hars ve’l-müzârea 13, Enbiyâ’ 53, Edeb 5; Müslim, Zikir 100.)

         Allah rızası gözetilmeksizin sırf ne derler acaba ilkesine göre hareket edenlere verilecek en güzel örneklerden biri de iman, amel ve niyetin içtenlikle yapılmadığında her şeyin sıfırlanacağını anlatan şu hadisi dikkatlice kavramamız gerekir:

        İyi niyete dayanmayan, sadece gösteriş için yapılan ibadetlerin ve güzel davranışların Allah katında hiçbir değeri bulunmadığını Peygamber Efendimiz ibretli bir misalle ortaya koymuştur. Bu hadis-i şerife göre kıyamet gününde ilk defa bir şehit hakkında hüküm verilecek. Allah Teâlâ ona ne yaptığını sorduğunda:

– Senin uğrunda çarpıştım, şehit edildim, diyecek. Fakat Cenabı Hak ona:

– Yalan söyledin. Sana cesur adam desinler diye çarpıştın, buyuracak ve o adam yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.

Daha sonra ilim öğrenip öğreten ve Kur’an okuyan bir kimse getirilecek. Ona da ne yaptığı sorulacak.

– İlmi öğrendim ve öğrettim. Senin rızanı kazanmak için Kur’an okudum, diyecek. Allah Teâlâ ona:

– Yalan söyledin. İlmi, sana âlim desinler diye öğrendin. Kur’an’ı ise, güzel okuyor desinler diye okudun. Nitekim öyle de denildi, buyuracak. O adam da yüz üstü sürüklenerek cehenneme atılacak.

Hadis-i şerifin devamında zengin bir kimsenin huzura getirileceği, onun da malını Allah rızası için harcadığını söyleyeceği, ona, “cömert adam” desinler diye malını sarf ettiği söyleneceği ve diğerleri gibi onun da cehenneme atılacağı belirtilmektedir (Müslim, İmâre 152).

       Bu niyet hadisinden şöyle bir sonuç da çıkmaktadır:

Aslında ibadet olmayan bazı işler, iyi niyetle yapıldığı takdirde ibadete dönüşebilir. Meselâ yemek yiyen kimse, bu gıdalardan elde edeceği kuvvetle ibadet edeceğini düşünürse, yemek yerken bile sevap kazanmış olur. Normal ticaretini yapan kimse, işini en iyi şekilde yaparak insanlara hizmet etmeyi, onları aldatmamayı düşünürse, hem para hem de sevap kazanabilir. Rabbim bizleri Allah ne der erdemine erenlerden eylesin. Amin.

Şemsettin ÖZKAN

  25.06.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-islamveihsan.com

“NE DERLER ACABA?” DİYE BİR PUT…” için 1 yorum

  1. Sadece iman ve amel yetmeyebiliyor. Aynı zamanda iyi niyette şart. Kafadaki başkalarının “ne derler” putunu yok edip ihsan makamına ulaşarak Allah ne der makamına ulaşmamız gerekiyor.

suskunduvar için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.