(Toplumsal İlişkiler 1073)
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنٖينَۘ
“İnsanlar arasında öyle kimseler de var ki, gerçekte
inanmadıkları hâlde, “Biz de Allah’a ve âhiret gününe inanıyoruz!” derler.” (Bakara/8)
Nice insanlar bilirim, kiminin ağzı laf yapar, kiminin de eli. İnsanların da takdir ettiği eli iş yapanlardır. İcraata geçmeyi hem de yirmi dört saat içinde söylemlerini bil fiil uygulayanlar çok ama çok sevilirler. Çünkü tutarlı ve kararlı insanlardır. Ağızlarından çıkanı da kulakları duymaktadır.
Albert Camus der ki; “laf yetiştirmekte çok başarılı kişiler kendilerini yetiştirmede çok başarısızdır.” Laf ebeliği yapmak marifet değildir. Gevezelik, boş konuşmak ya da insanın ağzının fazla lakırtı etmesi asla övünç kaynağı olamaz. Ağızdan çıkan o sözlerin içinin doldurulması gerekir.
Teoride başarılı olanlar işi pratiğe dökmedikçe başarıdan söz etmemelidirler. Başarının uygulamaya dökülünce gelen bir süreci vardır. Öyle ki uygulanmayan davranışlar aslında öğrenilmiş de sayılmamalıdır.
Eğitimin fazilet ve erdemliliğe yol açmayanının boş bir çaba ve aldatmacadan başka bir şey olmadığını artık anlamamız gerekiyor. Sadece bilgi deposu haline gelmek sizce eğitim midir?
Boş boş konuşmanın insanın kendini geliştirmesine sunduğu ekstra bir katkısı var mıdır? Hayır. Özdemir Asaf; “bunca boş konuşan insanın arasında dilsiz olmak, engel değil, devrimdir” derken, laf ebeliğinin lüzumu yoktur der adeta.
Yukarıda söz konusu edindiğimiz ayetin tefsiri (Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 79-80’de) şöyle açıklanmaktadır:
“Hak dine inananlarla bunu açıkça inkâr edenlerden sonra üçüncü bir inanç ve davranış grubu olarak münafıklara geçilmiştir. Münafık “gönülden inanmadığı halde Allah’ı, Peygamber’i ve onun bildirdiği diğer iman ilkelerini benimsediğini söyleyen, müslümanmış gibi görünen kimse” demektir. Bu grubun en belirgin özelliği ikiyüzlü oluşlarıdır; inanmadıkları halde inanır görünmeleri ve akıllarınca müminleri kandırmalarıdır. Açık inkârcılardan ve bilinen İslâm düşmanlarından, gizli olanlar daha tehlikeli oldukları ve bunların doğru yolu bulma ihtimalleri daha zayıf bulunduğu için kâfirlerin en aşağı tabakada olanları bunlardır. Münafıkların ebedî âlemdeki cezaları da diğer inkârcılardan daha ağır olacaktır (Nisâ 4/145).
Her ümmet, cemaat ve topluluk içinde, inancı farklı olduğu halde bunu açığa vurmayan, inanmış görünerek durumu idare eden ve amacına ulaşmayı hedefleyen insanlar vardır. Nifak denilen bu davranış biçiminin sebebi ya kişinin ve grubun zayıf olması veya bir taktik ve yöntem olarak bunu tercih etmesidir. Hz. Peygamber ve müslümanlar Mekke döneminde müşriklerle mücadele etmişlerdi. Medine’ye göç edince müşriklere iki sınıf inkârcı daha katıldı: Yahudiler ve münafıklar. Müslümanlar Medine’ye gelmeden önce oradaki ahaliye üstünlük sağlamış bulunan ve onları sömüren yahudiler, Hz. Peygamber ve ashabının oraya intikalinden sonra üstünlüklerini kaybedip giderek tâbi bir azınlık haline gelmişlerdir. Bu statüyü kendileri veya menfaatleri için uygun bulmayan bir kısım yahudiler, sözle müslüman olduklarını ifade etmiş, İslâm cemaatinin içine girmiş, cemaate zarar vermek ve onu içeriden çökertmek için ellerinden geleni de geri koymamışlardır. Resûlullah’ın Medine’ye geldiği sıralarda buranın yöneticiliğine hazırlanan Abdullah b. Übey de benzer bir beklenti içerisine girmiş, ancak bu beklentisi gerçekleşmeyince Hz. Peygamber’e ve müslümanlara kin beslemiş, fakat inkârcı olarak kalması halinde onlara fazla zarar veremeyeceğini anlayıp Bedir Savaşı’nı takiben müslüman olduğunu açıklamıştır. Ölünceye kadar (h. 9. yıl) nifak hareketinin başını çeken Abdullah b. Übey müslümanlar aleyhine türlü entrikalar çevirmiştir (ayrıca bk. Münâfikun 63/1-8). Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e münafıkları bildirdiği halde, bunlar görünürde müslüman oldukları, çevre onları müslüman bildiği için Hz. Peygamber, “Muhammed arkadaşlarını da öldürüyor” (Buhârî, “Tefsîr”, 63/5, 7) şeklinde bir propagandanın yayılmasını önlemek için münafıkları teşhir etmemiş ve belli suçları sabit olmadıkça cezalandırmamıştır.
İman yönünden münafıklık yanında bir de ahlâk bakımından münafıklık vardır ve Hz. Peygamber müminlerin bundan da sakınmalarını istemiştir. “Münafığın üç belirtisi vardır: Haber ve bilgi verdiğinde yalan söyler, söz verdiğinde yerine getirmez ve kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder” (Buhârî, “Şehâdât”, 28; Müslim, “Îmân”, 25) meâlindeki hadis bu konuda yapılmış önemli bir uyarıdır.”
Şemsettin ÖZKAN
04.06.2023 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com