(Toplumsal ilişkiler 152)
اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلاًۜ
“Veya biraz daha uzun bir süre kalk ve Kur’an’ı yüreğinde duyumsayarak, anlamı üzerinde düşünerek, sâkin ve ölçülü bir şekilde ve büyük bir dikkat ve özenle oku!” (müzzemmil/4)
Kur’an-ı Kerim tüm zamanlara ve çağlara indirilmiş son kutsal kitabın adı. Rabbimizin ilk insan Hz. Âdem Peygamberle başladığı vahiy süreci hem de hiç karanlık bir çağ bırakmadan tüm insanlık tarihinin yaşadığı kutsal metinler gönderme vetiresi Hz. Muhammed (s.a.v)’in tebliğ ettiği Kur’an’la sona ermiştir. Artık bir Peygamber ve kitap gelmeyecektir. Çünkü bu kitap yani Kur’an kıyamete kadar bir harfi dahi değiştirilmeden korunma garantisi belgesi var:
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ “Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr/9)
Öncelikle şu tesbiti yapalım. Vahiy bir süreçti. Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. İsa Peygamber ve Hz. Muhammed(s.a.v) ve burada ismini sayamadığım bir rivayete göre 124.000 Peygamber hep aynı şeyi söylediler: “Allah’tan başka ilah yoktur. Bizde O’nun elçileriyiz.”
Peki bütün Peygamberler aynı gerçeği vurguladıklarına göre neden bir başka Peygamber gönderildi? Çünkü bir topluma gelen Peygamberin vefatından sonra o dine inananlar dini rayından çıkarıp tevhid (Allah’ı birleme) akidesini yıkıp geçtiler. Bunun üzerine rayından çıkan dini Allah (c.c) yeni bir elçiyle takviye etti ve dini rayına yerleştirdi. Bu durum insanlık tarihi boyunca devam etti ve son elçiye(Hz. Muhammed ‘s.a.v’) kadar geldi. Artık dini rayından çıkarma operasyonları sonuçsuz kaldı. Zira Rabbimiz bu dinin ana kaynağı Kur’an’ı koruma altına aldı. Bunun farkında olan bu dinin düşmanları farklı bir metot ortaya koydular. “Madem bu Kur’an değiştirilemiyor o zaman Kur’an’ı biz sayfalara tutsak edelim, herkes Kur’an’a anahtar deliğinden baksın. Kur’an’ı okusa bile anlamasın, anlasa bile kendine yaşam biçimi haline getirmesin. Yani inandık demekle yetinsinler. Kur’an hiç açılıp okunmasın, anlaşılmasın, hayat tarzı haline asla ama asla getirilmesin, öcü… Felsefe bu.
Dinin insanlığa iyi bir sunumu yapılamayınca da insanlığın dine bir ucube gibi bakması, yeni nesillerin dinden soğuması da normal gözüküyor. Çünkü ortada din diye anlattıkları din değil, Kur’an diye anlattıkları Kur’an değil. Koca koca din profları Kur’an’ı tarihin içine hapsetmeye tarihsellikle açıklamaya çalışıyorlar. Dini insanlara vazeden Peygamberi devreden çıkarıp kendi saçmasapan fikirlerini onlarca kitap yazarak yaymaya çalışıyorlar. Adam kalmış Buhari’yi, Müslim’i eleştiriyor. Sen kimsin be irfan yoksunu adam?
Bir kere Müslümanlar dine, Kur’an’a bakış algoritmasını yitirdiler, bu çok bilmiş, din din diyipte dini dimeyen zübükler yüzünden… Yahu kardeşim sen ne din diyenler olabilir, Hak veririm o kardeşlerimize ne algoritması diyen olabilir. Algoritma;belli bir problemi çözmek veya belirli bir amaca ulaşmak için çizilen yola denir. Başka bir deyişle, bir çıkmaz ya da bulmacayı çözmeye yardımcı olacak adımlar dizinidir. Hem de bu algoritma yüzyıllardır yanlış gidiyor. Her geçen günde içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Din anlayışımız da yüzeyselleşip gidiyor. İşin gönül boyutu yok oluyor. Bu hal algoritmanın bozuk olduğunun en belirgin işareti. Kur’an’ı sayfalara tutsak edip, hafızalarımızda özgürleştiremiyor olmamız ikinci işaret.
Her şeyden önce iyi bir Kur’an okuyucusu değiliz. Avam tabakasından en üstteki İlahiyat profesörüne kadar. Önce bu algoritmanın düzeltilmesi gerekiyor. Çünkü iyi bir Kur’an okuyucusu şu üç şeyin payını vermek zorunda. Buyurun bir bakalım var mı bu hal, sizde bizde. Varsa amenna.
1-Dilin payı: Kur’an-ı Kerim’in harflerinin, sıfatlarının ve çıkış yerlerinin (mahreçlerinin) tam hakkı verilerek tecvit kurallarına göre okuyabilmektir. Kur’an’ı çok iyi okuyup öğrendiğini zannedenlerin çoğu bu kademeye takılıp kalmış bir sonrakine geçememiştir. Birçoğu da Kur’an okumaya giriş safhasındadır. Pat çat okumayı sökmüşlerdir. Yani bu aşama bile tam halledilememiştir. Payı :%33
2-Aklın payı: Tecvit kaidelerine göre öğrenilen Kur’an’ın manalarının akılda sürekli canlandırılarak özgürleştirilmesidir. Aklın payının verilebilmesi için Kur’an arapçasının iyi bilinmesi gerekir. O da yetmez, ayetlerin siyak ve sibakının, nüzul sebebinin, sanki Kur’an kendisine indiriliyormuş, okumasının Hz. Peygamberin o ayet hakkında hadislerinin de belleğinin bir kenarına not etmesi lazım. En önemlisi de gerek namazlarda ve gerekse sair zamanlarda ayetler okunurken; “Veya biraz daha uzun bir süre kalk ve Kur’an’ı yüreğinde duyumsayarak, anlamı üzerinde düşünerek, sâkin ve ölçülü bir şekilde ve büyük bir dikkat ve özenle oku!” (müzzemmil/4) ayetinde belirtildiği üzere tertile uygun okuyarak manaların hafızalarda canlanmasına müsade edilmelidir. Payı:%33
3-Kalbin payı: En önemli aşamadır ki, bu aşamaya gelen kari yani okuyucu Kur’an okuyucusu olmuş demektir. Kur’an’ı özümsemiş demektir. Hayatını anlamlandırmış demektir. Artık diğer insanlara bir şey diyebilme noktasına gelmiş demektir. Kur’an’ı sayfalara tutsak olmaktan kurtarıp, belleğinde özgürleştirme algoritmasını çizmiş, tüm insanlığa manifostasını haykırabilir.
Şemsettin ÖZKAN
31.10.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com