KÖTÜLÜK DÜŞÜNÜLEREK YAPILIR İYİLİK HİSSEDİLEREK

(Toplumsal İlişkiler 1628)

وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُؕ اِدْفَعْ بِالَّتٖي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذٖي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَمٖيمٌ 

“(Elbette) İyilikle kötülük asla bir olmaz. Sen (insanları Hakka davet ederken, şahsına yapılacak) kötülükleri en güzel şekilde karşıla (ve savuşturmaya çalış). O zaman (bir de bakarsın ki) aranızda düşmanlık bulunan kimse bile, sanki sıcak ve sadık bir dost oluvermiştir.” (Fussilet/34)

 Kötülük başka, iyilik başka. Biri haince kurgulanarak, diğeri ise hissedilerek yapılır. Bu yüzden iyilikle kötülüğü aynı kefeye koyamayız. 

               Dücane Cündioğlu’nun; “kötülük düşünülerek yapılır, iyilik hissedilerek” sözünü de bu minvalde değerlendirmek gerekiyor. O halde kötülük nedir? İyilik nedir?

            Kötülük “kötü olma durumu, zarar verecek davranış, eylem ya da sözler” için kullanılan bir kavramdır. İyilikse; karşılık beklemeksizin yapılan yardımdır. Empati, nezaket, hoşgörü vb birçok kavramı bünyesinde barındırıyor. İyilik mutluluk gibi duygular, hisler ve empati gibi düşüncelerden daha fazlasını bünyesinde barındırır ve eylem yüklüdür de.

            Bu yüzden olsa gerek kötülükler organize olup, hain bir planın parçası olmakta asla zorlanmazlar. Kötülüğün arkasında bir bit yeniği aramak, bu sebepten sık rastlanan bir durumdur.

        İyiliğin doğasında her zaman sevgi vardır. Hissedilerek yapılır. Edith Wharton der ki; “yanlış düşünebilir, yanlış anlayabilir veya yanlış yapabilirsin ama yanlış hissedemezsin.”

Niye yanlış hissedilmez, Sevil Köse “Yanlış Hissedemezsiniz” adlı yazısında bunu bakın, en ince ayrıntısına kadar nasıl anlatıyor: 

“İnsan yaşamında HİSSETMEK kadar güçlü bir duygu yoktur. Sevildiğinizi, sevilmediğinizi, değerli olup olmadığınızı, acınızı, sevincinizi hisleriniz aracılığı ile bilirsiniz.Boynunu büken bir çiçeğin, kanadı kırılmış bir kuşun, kar kaplamış dağların, yolların, el sallayan yolcuların hüznü hissetmek dışında nasıl anlaşılır ki.Vefasızlığı, nankörlüğü, seviyormuş, değer veriyormuş gibi yapanları hissetmek dışında nasıl tanımlayabiliriz ki.

Bilge diyor ki; “insanlar arasındaki en uzak mesafe birbirlerini anlamamış olmasıdır”Anlaşıldığınızı da,anlaşılmadığınızı da ancak hislerinizi sorgulayarak değil, hissederek anlarsınız. Zira dil yanıltır, sezgiler yanıltmaz. Sessiz hisler insanın içinde çıkardığı yangın konuşarak sönmez. Duygularla, sezgiyi karıştırmayın. Duygularda hata yapabilirsiniz zira nefs, hırs, tutku gibi duygular hissetmek değildir. Burada mantıksal bir düşünüşle sezgiyi,duygudan ayırabilme yetisi gerektirir. Duygularda beyin devreye girer duyularda ise hisler…
          “Hissedebilen insanlarla susarak da anlaşabilirsiniz” Biraz susmayı,biraz durmayı,biraz uzaklaşmayı deneyin. Zamanla hislerinizin sizi yanıltmadığını göreceksiniz.”

           Neticede iyilik yolunda hislerimiz bizimle beraber. Şahsi kanatim sükuti sohbet yapanların (susarak konuşanların) çoğu hissetmeyi beceren iyiliğe meyyal olanlardır. Ama kötülük yolunda da olumsuz düşüncelerimiz maalesef başımızın belasıdır. Bir an evvel Hz. Mevlana’nın; “dünyada olabilecek her bir olay için, misal âleminde sayısız ihtimal uyur. Siz ağzınızdan çıkardığınız sözlerle, o ihtimalleri uyandırırsınız. Güzel kelimeler söyleyin ki, güzel ihtimaller uyansın. İnsanın kaderine müdahalesi buradadır” sözüne kulak vermek lazım. 

Şemsettin ÖZKAN
10.12.2024 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-istasyonhaber.net

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir