KEFENDEN ÖNCE BİR GÖNÜLE SARILMAK LAZIM SEVİLMEYİ İSTEMEDEN ÖNCE SEVMEYİ BİLMEK LAZIM

(Toplumsal İlişkiler 200)


اِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَاَخُوهُ اَحَبُّ اِلٰٓى اَب۪ينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌۜ اِنَّ اَبَانَا لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۚ
BİR VAKİT (Yusuf’un kardeşleri kendi aralarında şöyle) konuşuyorlardı: “Sayımız bu kadar çok olduğu halde bile, Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamızın gözünde daha değerli/daha sevgili; gerçek şu ki, babamız açık bir yanılgı içerisinde!” (Yusuf/8)

Kimin söylediğini bilmediğim bir şiirde şöyle denir:

Kefenden önce bir gönüle sarılmak lazım

Gönül kırmadan önce gönül almayı bilmek lazım

Ne oldum demeden önce ne olacağım demek lazım

Sevilmeyi istemeden önce sevmeyi bilmek lazım

Ne kadar güzel söylemiş şair öldükten sonra insan kıymete biniyor. Ölmeden önce o zat hakkında demediğini bırakmayanlar ‘merhumu nasıl bilirdiniz?’ sorusuna ‘iyi bilirdik’ diyorlar. ‘Hakkınızı helal eder misiniz?’ sualine ‘helal olsun’ diyorlar. Gönüller yıkıldıktan sonra gönül alınmaya çalışılsa da bir kere o gönlü yıkınca çivileri her ne kadar yerinden sökmüş olsan da orada çivinin izi kalmıştır. Ya ölüp giden geride kalanlardan birinin kalbini kırmışsa ne olacak? Onun durumu daha da vahim? Gönül almayı bilmeyenlerin gönül kıran dünyaları. Ne olacağım demeden ne oldum diyenlerin dünyası. Sevmeyi öğrenmeden sevilmeyi bekleyenlerin dünyası…

İki kelime yetiyor aslında seven kalbi kırmaya. Sonra roman yazsan neye yarar? Hani derler insan sevdiğine hiç kırılır mı? Aslında insan en çok da sevdiğine kırılır. Ne sandın yani kalbin kemiği yok diye kırılmaz mı sandın?

Çivi mivi derken aklıma sizlerin de çoğunun bildiği bir hikaye geldi aklıma. Lise çağlarında bir delikanlı varmış. Sürekli arkadaşlarıyla kavga yapıp onların kalbini kırarmış. Babası bu durumdan çok rahatsız olduğundan birgün oğluna;
“- bak oğlum, sen cok kavga yapıyorsun. Şu kapı senin arkadaşlarının kalbi tamam mı? Sen hatanı anlamak için her kavga yapışında bu kapıya bir çivi çakacaksın. Bunu bir ay sürdür bakalım. O zaman ne kadar geçimsiz biri olduğunu anlayacaksın,” der.
Oğlu biraz gönülsüz bir tavırla; “tamam baba,” der.
Çocuk artık her kavga yapışında, her kalp kırışında o kapıya bir çivi çakar. Kapıda artık bir sürü çivi olur. Çok geçmeden hatasının farkına varır ve artık kavga yapmamaya, kalp kırmamaya karar verir. Bu durumu babasına açar. Babası da ona şöyle der;
“- Aferin oğlum! Ama şimdi de geçmiş hatalarını telafi etme zamanı. Bu kalbini kırdığın arkadaşlarının hepsinin gönlünü alacaksın,” der ve ekler:

“- Şimdi de seni affeden her arkadaşın için, bu kapıdan bir çivi sökeceksin.”
Çocuk kabul eder ve tek tek arkadaşlarının gönlünü almaya çalışır. Zamanla arkadaslarinin hepsinden özür diler ve gönüllerini alır. Her biri için de kapidan bir çivi söker. Artık kapıda hiç çivi kalmamıştır. Babasına der ki;

“- bak babacığım senin bana dediğini yaptım. Her barıştığım arkadaşım için de bir çivi söktüm.”
Babası da bunun üzerine der ki;
“- Aferin oğlum, sen arkadaşlarının gönüllerini aldın. Kapıda hiç çivi kalmadı ama kapıda halen o çivilerin izi var. Arkadaşlarının kalbi de şu an sana karşı böyle biliyor musun?”

Şemsettin ÖZKAN

19.12.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-islamiyasam.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir