(Toplumsal İlişkiler 1010)
قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا فٖي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُؕ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
“Ey Müslüman! De ki: “Kalplerinizdeki düşünce ve niyetleri gizleseniz de, açığa vursanız da, Allah onları bilir. Bunların da ötesinde, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilmektedir.
Doğrusu, Allah’ın her şeye gücü yeter.” Dolayısıyla, kimin zâlimlerle dost olduğunu da biliyor ve hesap Gününde cezalarını verecektir:” (Al-i imran/29)
Hani derler ya; “herşey bir yanıyla güzeldir ama samimiyet büsbütün.” Gerçekten de insanlar içten, kalpten, yürekten, ciğerden konuşanları çok severler. Çünkü onlar iyi niyetlidir, temizdir, hileye hurdaya başvurmazlar. Doğaldırlar.
Burada Hz. Mevlana’ya kulak vermek gerekir, der ki; “kalpten çıkan söz kalbi bulur dudaktan dökülense kulakta kalır.” Muhatabını dinlerken anlarsın, yürekten mi konuşuyor, yoksa dudak ihfası mı yapıyor? Dudak kıpırtısından ibaret olan sözler insanı tatmin etmez ama yürekten söylenen sözler karşısındakinin kalbine dokunur ve tesir eder. Bu yüzden her ne olursa olsun, gönülden konuşanlar, işini içtenlikle yapanlar beni hep cezbetmiştir.
Samimiyet aslında yüreklerin konuştuğu bir dildir. Çoğunun buna yüreği yetmez bile. Dünyanın çıkarcı yapmacık insanları, sizleri bilmem ama, benim hiç ama hiç dikkatimi çekmiyor. Bana bir parça yüreği güzel ve samimi davranan kişiler gerekli. Kalpten çıkıp gelmiş sözler lazım. Nerede görsem onları, nerede adları anılsa ilgimi çekiyor. Gerçi onları günümüz dünyasında öyle kestirebilmek o kadar kolay değil. Kazım Karabekir Paşa’nın çok hoşuma giden bir sözü var: “Hava o kadar puslu ki, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor,” diyor. Gerçekten içten, samimi olanları tesbit etmek hiç de çantada keklik olarak görülmemeli.
Samimiyetin değerini en iyi samimiyetsiz, riyakar düzenbaz insanlardan öğreniriz. Çünkü onların o gösteriş meraklısı tavırları o kadar çok sırıtır ki, insana illallah dedirtir. Onların dudaklarından dökülen sözleri gönüllerde değil, kulaklarımızda yer eder sadece. Aşağıdaki hikaye de tam buna göre.
Adamın biri Müslüman mezarlığına ölü bir köpek gömer. Görenler onu zamanın kadısına şikayet ederler. Kadı adamı çağırır ve işin aslını sorar. Adam;
– Doğrudur, öyle yaptım, çünkü köpeğin bana vasiyeti böyleydi, onun vasiyetini yerine getirdim, der.
Kadı;
– Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun efendi? diye çıkışır.
Adam;
– Hayır efendim, aynı zamanda kadıya da 10.000 dirhem vermemi vasiyet etti, der.
Bunu duyan kadı hemen;
– Rahmetli köpeğin ölümü bizi ziyadesiyle üzdü, der.
Orada bulunan insanlar kadının aniden değişen bu tavrına hayret ederler. Bunu sezen kadı onlara der ki;
– Bu durum sizi hayrete düşürmesin, bu köpeğin geçmişini araştırdım. Ashab-ı Kehf’in soyundan geldiğini keşfettim.
Samimiyet, yaptığımız işle,yerine getirdiğimiz fiille, kısacası bu tür süreçler içerisinde kendi iç barışımızla ilintili bir durum… Kendimizle barışık olmamak, herkesle kavgalı olmak, samimiyetsizliği de beraberinde getirir. Bu ruh hali, önce kendimize, daha sonra da başkalarına olan güvenimizi yok eder. Kendimize ve başka insanlara güven, ayrılmaz ikili gibidirler. Kendinden emin olan insan başkalarına da güvenir. Kendini aldatan insan ise,başkalarını daha kolay aldatır. Bir bilge insanın dediği gibi, “dünyanın en kolay, en masrafsız işidir insanın kendini aldatması.”
Şemsettin ÖZKAN
02.04.2023 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com