(Toplumsal İlişkiler 1854)
يَا قَوْمِ اِنَّمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَاِنَّ الْاٰخِرَةَ هِيَ دَارُ الْقَرَارِ
“Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma ve oyalanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt orasıdır.” (Mü’min/39)
İnsan, dünya denen şu otelde, belki de en hızlı gelip giden yolcudur desek, yeridir. Zira daha doğarken yaşlanma sürecine girmesiyle, bir de bakmış ki, harla gürle uğraşıp dururken, ömür denen sermayeyi tüketivermiştir.
Tolstoy’un; “insan; dün, bugün ve yarın arasındaki kavgayı ayırmaya çalışırken, hayatını kaybeden zavallı bir yolcudur” sözü de, bize bu hızlı misafirin, serüvenini anlatır mahiyettedir. Anlayacağınız insan yolcudur bu âlemde.
Bileti kesilmiş ama hareket saat belli olmayan bir yolcudur insan. Bir yolcu gibi bu dünya denilen limandan demir alacağı günü bekleyen gemi misali hareket saatini beklemektedir.
Bu dünyada ölümden başkası yalan değil mi? Yürü dünya yürü yalan değil misin? Bütün zevkleri bıçak gibi kesen ölüm sen değil misin? İbrahim Tenekeci; “bilemem, kim sadıktır ölüm kadar?” derken, çok güzel bir tanımlama yapar sadık kavramıyla. Yani yadsınamaz bir gerçek oluşuna müthiş bir vurgudur bu.
Hz. Mevlana; “diyorlar ki korkar mısın ölmekten? İnsan hiç korkar mı yalan bir ömrün ardından tadacağı tek gerçekten” derken hayat ve ölüm arasındaki ince ayrıntıyı da fısıldar bize.
İsmet Özel de; 1974 yılında yazdığı “Amentü” adlı şiirinde; “ölümler ölümlere ulanmakta ustadır. Hayatsa bir başka hayata karşı” der. Tüm bunlara rağmen insan içinden asla canlı çıkamayacağı bu dünyada habire günahlar biriktirir durur. İnsan öylesine sekülerleşir ki, (dünyevileşir ki) mezar kazan bile bir gün kendisinin de mezara gireceğini unutur.
Ölüm o kadar sadıktır ki, tam zamanında gelir, ne eksiktir ne fazladır. Levh-i mahfuz’da ne yazılmışsa ölüm vaktimiz işte o anda gelir. En son ölüm geldiği halde, yine de “erken geldi” deriz onun için. İşte “daha yaşı gençti” deriz. “Ölüm sana yakışmadı” “yapacağın daha çok işler vardı” “bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” gibi, saçma sapan daha bir sürü buna benzer cümleler kurarız da kurarız, ölenlerin ardından.
“Fazla ciddiye almayın bu hayatı nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız” diyen üstad, bu dünyanın insanın tapulu malı olmadığını, bir gün valizini bile toplamadan ondan ayrılacağını söyler.
Hz. Ali (r.a) efendimiz; “istediğiniz kadar mal toplayın, dünyaya elbisesiz geldiniz, elbisesiz gideceksiniz” derken ifade ettiği şeyde yine bu dünyada yolcu olduğumuzdur. Her kim olursa olsun burada geçici iskan belgesiyle ikamet etmektedir bu diyarda. Bir gün herkes apar topar göçecektir bu geçici dünyadan.
Ölüm ne ağa dinler ne efendi? Azrail’in gelir kendi, sayılı günler tükendi, yolun sonu görünür bir gün. Ömür dediğin ne ki? Bir ezanla geliyorsun bir salâ ile gidiyorsun, bir masal gibi yani bir varmışsın bir de bakmışsın ki yoksun.
İnsan maalesef dün şu, bugün bu, yarın onunla dövüş, kavga, hengâmede yaşamını yitirmiş bir garip yolcu misali günlerini heba etmiş; “ah yalan dünya, kahpe dünya,” diyerek ömrünü sövmekle geçirmiş, bir acayip ve garaip varlıktır.
Şemsettin ÖZKAN
24.07.2025 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com