(Toplumsal İlişkiler 133)
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَث۪يراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ
يَوْمَ يُحْمٰى عَلَيْهَا ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكْوٰى بِهَا جِبَاهُهُمْ وَجُنُوبُهُمْ وَظُهُورُهُمْۜ هٰذَا مَا كَنَزْتُمْ لِاَنْفُسِكُمْ فَذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْنِزُونَ
“Ey iman edenler! Doğrusu, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yemeyi ve bu din sömürüsünün devam edebilmesi için, gerçek dini araştırıp öğrenmek isteyen insanları Allah’ın yolundan alıkoymayı alışkanlık edinmişlerdir. O hâlde, gerek bu gibi din adamları, gerek başkaları olsun; altını ve gümüşü biriktirip yığan ve onlardan gerektiği kadarını Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onlara can yakıcı bir azâbı müjdele! Öyle bir azap ki;”
“MahşerGünü, bu biriktirdikleri altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılacak ve bu zâlimlerin alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacaktır! Ve onlara denilecek ki: “Madem kendiniz için bunları biriktirmiştiniz; o hâlde tadın bakalım, biriktirdiğiniz hazineleri!” (Tevbe/34-35)
İsmet Özel “Taşları Yemek Yasak” kitabında insanın ihtiyaç fazlası ne varsa istiflemeye çalışmasını taş yemeye benzetir ve şöyle der: “İnsanın taş yemeye ihtiyacı yok diyorsun. Öyleyse şunu düşün: İnsanın ihtiyacı olmadan fazlasını elinde tutması kendisi için taş gibidir. Bu yalnız mallar, servet, güç gibi nesnelerde geçerli değil. Merhamet, şefkat, tevazu gibi şeyler için de böyle. Bilgi için de böyle. Eğer herhangi bir şey insanların istifadesine açıksa ancak istifade edildiği kadar o ‘şey’ olur, o şeyden istifade edilmezse artık o taştır ve gerçekten onu istifadeye konu etmeksizin kullananlar taş yemiş olurlar. Sana yaramıyorsa bırak başkasına yarasın. Sana yaramadığı halde sende olan hem senin hem başkasının aleyhinedir. Taşları yeme, taşları yemek yasak.”
Kırsal kesimden Hz. Muhammed’e (s.a.v) gelip ilk inananlardandı. Yalnız yaşar, yalnız gezer ve Peygamberimizin ifadesiyle yalnız haşrolunacaklardandı. Kapitalist bir Müslüman asla olmadı, çölde yaşayan bir devrimciydi o. Müslümanların da kapitalist olmaması için, ömür boyu mücadele etti. Kimden söz ediyoruz? Elbetteki Ebu Zer El-Gıffari’den. Ebu Zer, altın ve gümüşün Allah yolunda sarf edilmeyip biriktirilmesine karşı çıktı. İhtiyaç fazlası malların dağıtılması konusunda hassasiyet gösterdi. Onun bu hassasiyeti fazla mal biriktirmekten çok, halkın büyük maddi sıkıntı içinde olması ile irtibatlıdır. İlk üç halife döneminde bu konularda dikkat çekici faaliyetlerine rastlanmadığı halde daha sonraki dönemde bu konular üzerinde ısrarla durması, halkın ekonomik durumunun kötüleşmesinden kaynaklanıyordu. Taşları yemenin yasak olduğunun belki de farkında olanların en bilinçlilerindeni oydu desek inanın abartmamış oluruz.
Elmalılı
Hamdi Yazır ise bu ayetleri şöyle tefsir eder:
“Ey
müminler! Şurası bir hakikattir ki, Yahudi hahamlarıyla Hristiyan
rahiplerinden bir çoğu, hepsi değilse de muhakkak ki bir çoğu
insanların mallarını batıl bir şekilde yiyip geliyorlar. Yok
yere, sebepsiz bir şekilde, haksız yollardan, meşru olmayan
maksatlarla halkın mallarını, paralarını alıyor, hakları
olmadıkları halde onlardan yararlanıyor, servetler yığıyorlar,
ve Allah yolundan insanları engelliyorlar. O servetlerle ve o batıl
intifa maksatlarıyla halkı kendilerine bağlayıp, tağyir ve
tahrif ettikleri, değiştirip durdukları din kurallarına uymaya
zorluyorlar, onları İslâm’dan, doğruluktan veya Tevrat ve
İncil’de yazılı olan gidişattan menediyorlar.
Böylece
halka fena bir örnek oluyorlar. Sanki para ile her şeyin çaresi
bulunabilirmiş veya para uğruna her şeyi yapmak mubahmış gibi.
Hatta hak ve hukuk değişebilir, günahlar affolunabilirmiş de
haram helâl demeden para kazanmak, hazineler yığmak gerekiyormuş
gibi bir duygu ve düşüncenin halk arasında yaygınlaşmasına
sebep oluyorlar, insanları böylece hak yolundan saptırıyorlar,
kötü örnek olup baştan çıkarıyorlar.
Ve
onlar ki, altını ve gümüşü kenz yaparlar. Toplayıp sımsıkı
saklarlar, tıkız ederler. Altın ve gümüşün hakkı, insanlığın
faydası açısından yaratılış hikmeti, mübadele vasıtası
olması, yani para olarak alışverişi kolaylaştırması ve
Allah’ın kullarının gerçek ihtiyaçlarına harcanmasıdır.
Üstelik “Sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir nimet,
bir devlet ve kuvvet olmamasıdır.” (Haşr, 59/7)
Para
bütün halk arasında tedavül etmelidir ve ihtiyaçların ehem
olanı mühim olanına, şiddetlisi hafifine tercih edilerek güzelce
harcanmalıdır. İhtiyaçların önceliklerine göre sarfedilmesi
gerekirken bazıları onu ya çarçur eder, ya da tedavülden
çekerek, gömerek veya herhangi bir yerde gizleyerek, yığar ve
sımsıkı saklar ve bunları Allah yolunda sarfetmezler. Allah için
hakkını vermezler. Allah yolundan engellemek için mallarını
sarfedenler şöyle dursun, bunlar parayı toplayıp saklamak
suretiyle Allah yolunda sarftan menederler. Bu paralarla Allah
yolundan saptırmak için para harcayanlara karşı mücadele etmek
varken, bunlar tutarlar parayı hiçbir işe yaramaz hale getirirler,
tatil ve iptal eylerler.
İşte
bunlar yok mu? Kim olursa olsunlar, gerek o haham ve papazlardan,
gerek onlara uyup, onları örnek alıp para saklayanlardan olsun,
gerekse zekatlarını vermeyen ve paralarını saklayan
Müslümanlardan olsun işte onları, elem verici bir azapla müjdele,
ey Muhammed.
Bu
azap o gün ki, o altınlar ve gümüşler, üzerlerinde yakılacak
cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları
ve sırtları dağlanacak. İşte bu sizin nefisleriniz, kendi öz
canlarınız için sakladıklarınız şeylerdir, şimdi tadınız
bakalım şu saklayageldiğiniz şeylerin tadını, bakınız bakalım
tadı nasıl imiş denecek?”
Rabbim taşları yemekten bizleri korusun. Bu iradeyi bizlere versin.
Şemsettin ÖZKAN
29.09.2020 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-İsmet Özel, Taşları Yemek Yasak, Tiyo yay.
4-emreebozkus.blogspot.com
5-MUHAMMED Hamdİ Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, şura çelik yay.