(Toplumsal İlişkiler 1617)
اَلَّذٖي جَمَعَ مَالاً وَعَدَّدَهُۙ
“Mallarını yığdıkça yığar, hayır yolunda harcamazlar. Büyük bir hırsla mallarını saydıkça sayarlar. Onlar için dünya yaşamı sadece mal biriktirmektir. Mal biriktirmenin önünde hiçbir engel tanımazlar. İnsanlık değerleri onlar için hiçbir anlam ifade etmez. Onların tüm hayat kavgası ne olursa olsun mal mülk kazanmaktır. İnsanları köle gibi çalıştırırlar. Haklarını vermezler. Allah’ın onlara verdiği mallardan yoksulların, fakirlerin, ihtiyaç sahiplerinin paylarını ayırmazlar. Onların yanında biz de fakiriz, biz de yoksuluz hiçbir şeyimiz yok derler. Veya onlarla aralarına kesin bir sınır çizerler. Yoksulları ihtiyaç sahiplerini aralarında istemezler. Kendilerine de harcamazlar. Hatta öyle ki bazıları fakir fukaradan yoksullardan daha beterdir. Pintilikleri hayat felsefesi olmuştur. “Dişten tırnaktan artar!” yemez içmez paylaşmazlar.” (Hümeze/2)
İmam-ı Gazali’nin; “her gün ömürleri azalmasına rağmen, malları arttığından dolayı sevinen ahmaklar gibi olma” sözü ne kadar anlamlı öyle! Vahşi kapitalizmin eleştirisidir bu bakış açısı aynı zamanda.
Böyleleri tükenen ömürlerini hesaba katmaz sadece biriktirdikleri malları, paraları saymakla sevinir ve övünürler. Insanlara caka satarlar, hava atarlar üstüne üstlük.
Burada yeri gelmişken Hz. Peygamber döneminde fakir biriyken zengin olan malının zekatını vermekten kaçınan Sa´lebe b. Hatıb’ın düştüğü mal biriktirme hastalığının onu ne hallere düşürdüğüne değinmeden geçemeyeceğim. Bu ibretlik hadise hepimize ders olsun inşallah.
Medineli Müslümanlardan Salebe b. Hâtıb, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
“Yâ Rasûlallah! Bana mal vermesi için, Allah´a dua et!” dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Yazıklar olsun sana ey Salebe! Şükrünü yerine getirdiğin az, şükrünü yerine getiremeyeceğin çoktan hayırlı dir. Ey Salebe! Hakkını ödeyeceğin az, hakkını ödemeye güç yetiremeyeceğin çoktan hayırlıdır!” buyurdu.
Salebe, dönüp gittikten sonra, geri geldi.
“Yâ Rasûlallah! Bana mal vermesi için, Allah´a dua et!” diyerek dileğini tekrarladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Sen Allah´ın Peygamberi gibi davranışlı olmaya razı değil misin? Ben sana en güzel ömek değil miyim?
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah´a yemin ederim ki; dağların altın ve gümüş olarak benimle birlikte yürümüş olmalarını istemiş olsaydım, muhakkak yürürlerdi!” buyurdu.
Salebe:
“Yâ Rasûlallah! Sen, bana mal vermesi için, Allah´a dua et! Seni hak ile peygamber gönderen Allah´a andolsun ki; sen bana dua edecek olursan, Allah da bana mal verecek olursa, her hak sahibine hakkını vereceğim!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Ey Allah´ım! Salebeye mal ver!” diyerek dua etti.
Salebe bir koyun edindi.
Koyun bereketlendi.
Küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi, çoğaldığı zaman, Medine ona dar geldi. Medine´den uzaklaşmak zorunda kaldı. Medine vadilerinden bir vadiye gidip kondu.
Öğle ve ikindi namazlarını cemaatle kılıp diğerlerini terketmeye başladı.
Koyunlar daha da arttıkları zaman, Salebe Medine´den büsbütün uzaklaştı.
Cuma namazları dışında bütün namazları bıraktı.
Koyunlar küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi çoğalınca, Salebe Cuma namazını da bıraktı.
Cuma günü, oradan geçen yolculardan, Medineliler hakkında haberler sormakla yetinir oldu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashaba:
“Salebe ne yapıyor?” diye sordu.
Ashab:
“Salebe bir koyun edinmişti. Koyun üreyip çoğalınca, Medine ona dar geldi. O da Medine´den uzaklaşmak, Medine vadilerinden birine gidip konmak zorunda kaldı…” diyerek, Sa´lebe´nin işini haber verdiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
“Vâh Salebeye! Vâh Salebe´ye! Vâh Salebe´ye!” buyurdu.
Yüce Allah:
“Onların mallarından bir sadaka (zekat) al ki, bununla kendilerini (günahlarından) temizlemiş, bununla onlan(n mallarını, hasenelerini) bereketlendirmiş olasın!..” mealindeki âyeti indirdi.
Bu sadaka ve zekat âyeti inince, Peygamberimiz Aleyhisselam; biri Cüheyne, diğeri de Süleyım kabilesinden iki kişiyi zekat tahsildarı olarak çevredeki mal sahiplerine gönderdi.
Müslümanların mallarından zekat ve sadakalarını ne kadar alacakları hakkında bir yazı yazdırıp onlara:
“Sa´lebeye ve Süleym oğullarından da filan zâta uğrayınız! Onlardan, zekat ve sadakalarını, buna göre alınız!” buyurdu.
Tahsildarlar gittiler, Salebeye vardılar. Ona Resûlullah Aleyhisselamın yazısını okuyup, kendisinden mallarının
sadaka ve zekatını istediler.
Salebe:
“Bu da ne?! Bu ancak bir cizyedir! Onun kızkardeşidir! Bu da ne? Bu, cizyeden başka birşey değil! Ben bilmiyorum bu nedir? Hele siz şimdi gidin! İşinizi bitirdikten sonra yanıma dönün!” dedi.
Tahsildarlar, Sa´lebe´nin yanından ayrılıp, Sülemî´nin yanına vardılar.
Sülemî, sadaka ve zekat hakkındaki yazıyı dinledikten sonra, develerinin en iyisine baktı ve onu sadaka ve zekat olarak ayırıp teslim etmek üzere tahsildarları karşıladı.
Tahsildarlar zekat için ayrılan deveyi gördükleri zaman:
“Senin bunu vermen gerekmez! Biz bunu senden almayı istemiyoruz!” dediler.
Sülemî:
“Hayır! Alınız bunu! Ben bunu gönül hoşluğuyla (gönlümden koparak) veriyorum. O da benimdir (Allah´ın emriyle verildiği için, benim demektir),” dedi.
Bunun üzerine, tahsildarlar Sülemî´nin ayırdığı zekat ve sadakasını aldılar.
Zekat toplama işini bitirince, dönüp Sa´lebe´ye tekrar uğradılar.
Salebe:
“Yazınızı bana gösterin!” dedi.
Yazının içine baktı:
“Nedir bu?! Ancak cizyedir!
Nedir bu? Ancak cizyenin kızkardeşi!
Siz, hele şimdi birdönüp gidin! Ben birdüşüneyim bakayım!” dedi.
Tahsildarlar, Sa´lebe´nin yanından ayrılıp, Peygamberimiz Aleyhisselam in yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselam, daha onlar konuşmadan:
“Vâh Salebeye! Vâh Sa´lebe´ye!” buyurdu.
Sülemî için de, bereket duası yaptı.
Tahsildarlar Sa´lebe´nin yaptığını da, Sülemî´nin yaptığını da, Peygamberimiz Aleyhisselam a haber verdiler.
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyetlerde meal olarak şöyle buyurdu:
“İçlerinden kimi de, Allah´a şöyle ahdetmişti:
´Bize lütuf ve kereminden ihsan ederse, andolsun, zekatını vereceğiz! Muhakkak, salihlerden olacağız!´
Allah, kendilerine fazi ve inayetinden verince de, onunla cimrilik edip arka çevirdiler. Onlar öyle dönektirler.”
“Nihayet, Allah´a karşı va´d ettiklerini tutmadıkları, yalan söylemekte oldukları için, O da (bu fiillerinin) akıbetini kalblerinde, Kendisinin huzuruna çıkarılacakları güne kadar sürecek bir nifak yaptı.” (Tevbe: 75-77)
Sa´lebe´nin akrabalarından olup Resûlullah Aleyhisselamın yanında bulunan bir zât, bunu işitince, Sa´lebe´nin yanına vardı ve:
“Yazıklar olsun sana ey Salebe! Allah senin hakkında şöyle şöyle âyetler indirdi!” dedi.
Salebe, hemen kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselama geldi. Zekatını kabul buyurmasını istedi.
Peygamber Aleyhisselam:
“Allah senin zekatını kabul etmekten beni men etti!” buyurdu.
Salebe başına toprak saçınca, Resûlullah Aleyhisselam:
“Bunu sen kendin yaptın. Ben sana emretmiştim, beni dinlemedin!” buyurdu, onun zekatını almaya yanaşmadı, vefatına kadar da ondan hiçbir şey kabul etmedi.
Hz. Ebu Bekir halife olunca, Salebe onun yanına geldi:
“Sen benim Resûlullah Aleyhisselamın yanındaki mevkiimi, Ensar içindeki yerimi biliyorsun, zekatımı kabul et!” dedi.
Hz. Ebu Bekir:
“Resûlullah Aleyhisselamın kabul etmediğini ben kabul edeceğim ha!” dedi ve vefatına kadar onun zekatını kabul etmedi.
Hz. Ömer, halife olunca, Salebe ona geldi ve:
“Ey mü´minler emîri! Zekatımı kabul et!” dedi.
Hz. Ömer:
“Resûlullah Aleyhisselam senin zekatını kabul etmemiş, Ebu Bekir de etmemiş! Ben kabul edeceğim ha! Ben senin zekatını kabul edemem!” dedi ve vefatına kadar da, onun zekatını kabul etmedi.
Hz. Osman halife olunca, Sa´lebe onun yanına geldi ve zekatını kabul etmesini istedi.
Hz. Osman:
“Resûlullah Aleyhisselamın da, Ebu Bekir´in de, Ömer´in de kabul etmedikleri zekatı, ben de senden kabul edemem!” dedi ve kabul etmedi.
Sa´lebe, Hz. Osman´ın halifeliği devrinde ölüp gitti.
Şemsettin ÖZKAN
29.11.2024 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-ilimdunyasi.com