(Toplumsal İlişkiler 1654)
وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدٖينَةِ امْرَاَتُ الْعَزٖيزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِهٖۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّ اِنَّا لَنَرٰيهَا فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ
“Şehirde olayı duyan bir takım kadınlar birbirleriyle: “Azizin karısı, genç kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış, kölesine olan aşkı yüreğinin derinliğine işlemiş; doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” diye dedikodu yapıyorlardı.” (Yusuf/30)
Yıllar öncesine ait anılarımızda; “hangimiz sevmedik ki, Leyla ile Mecnun misali… Kimimiz aşk denizinin kıyılarına, bir köpük gibi vururken, kimimiz de derin sularda, inci mercan bulup, kırklara yedilere karıştık” derken, aşkın derin sularında nasıl kulaç attığımızı hatırlıyorum.
Aşkın derin sularında, inci mercan bulup kırklara yedilere karışanlar pervane gibi mumun etrafında dönüp sessiz sedasız can verenlerdir. Hz. Mevlana; “aşkın hikâyesini durmaksızın feryat eden bülbüle değil, sessiz sedasız can veren pervanelere sor” derken, aşkın kâl (söz) ehlinin değil, hâl (hali tavrı güzel olan gönül) ehlinin işi olduğunu anlatır enikonu bize.
Bu yüzden olsa gerek, dikkatlerimizi gece gündüz gülün aşkıyla şakıyan bülbüle değil de, mumun, ateşin etrafında döne döne sessizce kendini yakan pervaneye, bir başka ifadeyle kelebeğe çeker. Hemen her mutasavvıfın divanında bir simge olan şem (mum) ve pervane (kelebek) hikâyesi gizemli bütünleşmenin belki de en güzel örneğidir desek yanılmamış oluruz.
Aşk denizinin kıyısına bir köpük gibi vuranlarsa, aşkın anaforuna kapılamamış, yüzeysel olarak hasbel kader ortada gözükenlerdir. Aşkın çilesini çekmeye gücü yetmeyen hamlık safhasını henüz atlatamamış olanlardır.
Aşkın son dönemeci olan Leyla aşkın tecellisi ama kendisi değil noktasına gelip aşkın kendisi Mevla’dır şuuruna erenlerdir. Nitekim Mecnun da Züleyha da bu son aşamaya gelmişlerdir.
Şemsettin ÖZKAN
05.01.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com