ERENLERE GÖRMEYİ ÖĞRETME SEN!

(Toplumsal İlişkiler 23)

Somuncu Baba, Darende/MALATYA


وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحاًۚ اِنَّكَ لَنْ تَخْرِقَ الْاَرْضَ وَلَنْ تَبْلُغَ الْجِبَالَ طُولاً
 “Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.” (İsra/37)

         Gökyüzünün öğrencisi olmadan, yeryüzünün öğretmeni olunabilir mi? Sen kim öğretmen olmak kim? Sen kim tereciye tere satmak kim? Sözden anlamıyorsun bari halden anla! Ama gel gör ki, sen kim mana ehli olmak kim? Sen kim, gönül gözü olmak kim? “Tüm cevapları bildiğini sanan insana aslında tüm sorular sorulmamıştır” der, Konfüçyüs. Bir Afrika atasözü de; “bilge her şeyi bilmez. Sadece aptallar her şeyi bilir,” der.

       Hz. Mevlana da Divan-ı Kebir’inden şöyle seslenir:

 Erenlere görmeyi öğretme sen  
Feleklere dönmeyi öğretme sen

Sen çiçeği sanma ufak parçacık 
Çiçeklere gülmeyi öğretme sen   

Aç gözünü ay ışığın seyre dal 
Sakın aya parlama öğretme sen 

Aklı sakın içkide kaybetme dur
İçkiye esrikliği öğretme sen   

Yetişkin bir av kuşu yap aklını 
Boşu boşuna uçmayı öğretme sen 

Ayrı kalan öksüze gülmek gerek  
İnlemeyi öksüze öğretme sen    

Mazlumları sakındır ürpertiden
Ürkmüşe hiç titreme öğretme sen

Zorbalara el çektir sen yorumdan 
İnatçıya tersliği öğretme sen 

Tut dilini gönül gibi sırlara
Perdeleri yırtmayı öğretme sen   

Aç gözünü manalara gör neler                                     
Kulaklara çalmayı öğretme sen

       Modern dünyamızda siz ben hiçbir şeyi “la edri” (bilmiyorum) diyene rastladınız mı? LA EDRİ’ den başka.

       Toplum hâfızasında yer almış özlü sözler gibi (kelâmıkibar, atasözü, vecize vb.) bazı nazım parçaları da asırlar boyunca halk arasında yaşar. Özellikle töreye ve değer yargılarına uygun düşen bu tür mısra ve beyitler dilden dile dolaşırken atasözleri gibi yaygınlaşıp topluma mal olduğu vakit Arapça “(söyleyeni) bilmiyorum” anlamına gelen lâedrî diye nitelenir.

        Lâedrî mahlasıyla söylenmiş o kadar güzel söz var ki, burada hangisini söyleyeyim?

*Hayat bugündür. Oysaki düşündüğümüz hep yarın. Ömrümüz sürekli bir şeyleri yarına ertelemekle geçiyor. Hayallerimizi,  umutlarımızı ve sevgi sözlerimizi… Affetmeyi, inandıklarımızı gerçekleştirmeyi hep yarına erteliyoruz. Ama bir şeyi unutuyoruz. Neyi mi? Yaşanacak kaç yarınımız olduğunu bilmediğimizi, akıl etmeyi.

*İnsan insanı, ya tamamlayamadı, ya tam anlayamadı.

*Hayatımı çembere aldım. Kimileri içeride, kimileri dışarıda kaldı. İçeriden dışarı çıkmanın Anahtarı; ihanet, dışarıdan içeri girmenin Anahtarı da samimiyettir!

*Kişiliğin renklisi makbuldür. Kişiye göre renk değiştireni değil!

*Huzur istiyorsan dürüst olmalısın. Çünkü yalanlar seni daima diken üstünde yaşamaya mahkûm eder.

*Bir şeyler yolunda gitmiyorsa, belki de yolu değiştirmenin zamanı gelmiştir.

*Ne garip değil mi, insan; düşleyerek sever, düşünerek unutur.

*Her hayal kırıklığı insana, bildiklerinin yeterli olmadığını, daha öğrenmesi gereken çok şey olduğunu işaret eder.

*Gittiğin yol seni düşündürüyorsa, yanlış yoldasın demektir.

*İnsanlar sizi, sadece aynı yerden canları yandıklarında anlar.
*Gittiğin yer güzelse, yol insanı yormaz.
*Gönle girmek nasip, orada kalmak marifettir.

           Kartala sormuşlar; “yere düşmekten korkmuyor musun?” diye. Kartal gülmüş, demiş ki; “ben insan değilim ki, biraz yükseldiğim zaman kendimi beğenip havaya gireyim. Ben zirvedeyken gözlerim hep aşağıdadır…”

           Öyle bir dünya da yaşıyoruz ki internet dünyasında gezinmekle yeni yetmeler erenlere görmeyi, gezegenlere (âlim, ulemaya) dönmeyi öğretmeye kalkıyor. Stres, depresyona boğulmuş, kaygı bozukluğu, takıntılı bir sürü psikolog, pedagog, psikiyatrist çiçeklere gülmeyi, aya parlamayı öğretmeye çalışıyor. Aklını içkide kaybetmiş bir sürü promil değeri birin üstünde alkollüler içkiye serseriliği öğretmeye kalkışıyor.

            Bugün dünya kadınlar gününü kutluyor batı… Tabi o keler deliğine girse, arkasından girenler de… Üstünlüğün cinsiyette değil takvada olduğunu söyleyen İslam’ı bırakıp boynuna tasma taktığı kadını pazarlarda satan(1830), 8 Mart 1857’de ABD de alın teri gasp edilen 129 kadın işçinin yanmasına zemin hazırlayan batı uydurduğu bu günle daha 632’de “Kadınlar size Allah’ın emanetidir,” diyen İslam’a, dünya kadınlar gününü öğretmeye kalkıyor. Öğretme sen! Bugünü kutlamak güneşi bırakıp karanlıklara dönmek değil de nedir? Kadını üstün yapacağız derken mutsuz yapan batı, bana kadını anlatma sen!  

             İnsan hakları dersi verme sen! Milyonlarca Suriyeli mülteci aç, sefil, perişan, çamura batmışken, kapılarınıza dayandıklarında onları öldürürken bize insan haklarından bahsetme arkadaş! Afrika’yı Ortadoğu’yu sömürgeleştirirken bize insanlık dersi verme sen! Mazlumları sakındır sen ürpertiden, ürkmüşe hiç titreme öğretme sen! Babasız, anasız kalmış o yetim ve öksüz çocuklara inlemeyi öğretme sen!        

Şemsettin ÖZKAN

08.03.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-Mevlana Celaleddin-i Rumi YANA YANA DÖNE  DÖNE (DİVAN’Ü KEBİR’DEN SEÇME GAZELLER) Türkçesi: İsa Nurazer ,ist. 2005, kaknüs yay.

2-sozharmani.com

3-kuran.diyanet.gov.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir