DİN BOZGUNCUSU

( Mesnevi’den 21. Sohbetimiz)               

 METİN

İsa kavminin on iki beyi vardı. Her fırka bir beye tabiydi ve kendi beyine tamah yüzünden onların kulu kölesi olmuşlardı. Bu on iki bey ile fırkaları bu düzenbaz vezire bağlanmışlardı. Hepsi onun sözüne itimat ediyor,  hal ve hareketine bağlılık gösteriyorlardı. Vezir öl demiş olsa o beylerden her biri her an huzurunda can vermeye hazırdı. Vezir öl demiş olsa o beylerden her biri her an huzurunda can vermeye hazırdı. Düzenbaz vezir o beylerden her birinin namına birer İncil tomarı düzdü. Her tomarın yazısı başka bir olaydı.  Her birinin hükmü başka başkaydı. Her biri baştan ayağa diğerine aykırıydı. Tomarın birinde; ‘tövbenin, Allah’a dönüşün şartı olarak, açlığı, nefsin arzularına karşı çıkmayı’ yazarken diğerinde;’ senin açlığında, cömertliğinde, mabuduna karşı şirk koşmandır. Gam ve kederde olsun, rahatta olsun, tevekkül ve teslimden başka amellerin hepsi hile ve tuzaktan ibarettir.’ Öbürünün tomarında; ‘ sizin için önemli olan hizmet hareketi oluşunuzdur. Yoksa tevekkül düşünceniz suçtur.’ Bir başkasında; ‘ evet dinde geçerli olan emirler ve yasaklar vardır. Fakat bunlar uygulanmak için değil ki! Bizim acizliğimizi ve onları yapamayacağımızı anlatmak içindir. Ta ki onlardan aciz olduğumuzu görelim de Allah’ın yüce kudretini bilelim, anlayalım diyedir,’ yazarken, bir başka beye verilen tomarda; ‘kendi aczini görme, aklını başına al, kendinde acizlik görmek, küfran-ı nimettir. ( nimetin sahibini unutmaktır.) Kendi kudretini gör ki, bu kudret ondandır. Kendindeki kudreti Allah’ın bir nimeti bil’ yazıyordu. Birinde; ‘Bu ikisinden de (yani kendinde acizlik ve kudret görmekten) geç, nazarına ne sığarsa, görülebilen her ne varsa, tevhit yolunda manevi put sayılır,’ diyordu. Bir başka tomar da; ‘bu mumu söndürme. Çünkü nazar ve istidlal (delile dayanarak sonuç çıkarma) bir meclisin mumu gibidir. Eğer nazar ve istidlalden geçersen, vuslat gecesinin yarısında mumu söndürmüş, karanlıkta kalmış olursun,’ diyordu.”  (457-475. beyitleri)

                AÇIKLAMA 

(İsevilerin (Hristiyanların) On İkileri)

“İsa kavminin on iki beyi vardı. Her fırka bir beye tabiydi ve kendi beylerine tamah yüzünden onların kulu kölesi olmuşlardı.”

“Bu on iki bey ile fırkaları bu düzenbaz vezire bağlanmışlardı. Hepsi onun sözüne itimat ediyor,  hal ve hareketine bağlılık gösteriyorlardı.”

İZAH: Vezir ne söylese, İseviler (Hristiyanlar)o sözü mutlak hakikat bilir, onu kabul etmekle mutluluğa ereceklerini zannederlerdi. Ama gerçekte ona esir ve köle oluyorlardı. Şeyhlere mahsus elbise giyen ve onları taklit ederek konuşanlara inanan zavallı halk; o gibilere bağlanarak kendilerini perişan ediyorlardı.

“Vezir öl demiş olsa o beylerden her biri her an huzurunda can vermeye hazırdı.”

İZAH: Bu beyitte halktan başka bazı üst yöneticiler ve ileri gelenlerin de, vezirin hal ve kelamına kandıkları, netice olarak kendilerini azap çukuruna batırıp, zillete düşürdüklerine dair işaret vardır.

“Düzenbaz vezir o beylerden her birinin namına birer İncil tomarı düzdü. Her tomarın yazısı başka bir olaydı.”

İZAH: İsevîlerin bahsedilen on iki beyi arasında aykırılıklar, çatışmalar çıkarmak için hileci ve düzenbaz vezir on iki çeşit birbirinden farklı icazetname düzenledi. Her beyin eline verdi. “İşte gerçek sana verdiğim icazetnamede yazılıdır, benim ölümümden sonra beylerin hiç birine, İsevilere şeyh ve reis olarak seni bıraktığımı şimdiden söyleme” diye gizlice vasiyet etti. Beyler ise bu iltifatı ve özel olarak gösterilen saygıyı canlarına minnet bildiler. Memurlar içinde bazı kimseler nüfuz ve güçlerini artırmak hilesiyle, herkese farklı dil kullanırlar. Ortalığı aldatmacayla doldurur ve bu üzüntü kaynağı hâlin derin bir politika olduğunu zan ve hayal ederler. Halbuki bu hileyi az zaman içinde herkes anlar. Sonra o hileyi yapanın kendisi çukura düşer.

“Her birinin hükmü başka başkaydı. Her biri baştan ayağa diğerine aykırıydı.”

İZAH: Araya ihtilaflar sokmak için bozguncuların yöntemi, hep buna benzer hileler yapmaktır. Akıllı olan kimse doğru söyler. Maksadını, beğenilmeye değer olan doğrulukla elde etmeye çalışır.


“Tomarın birinde; ‘tövbenin, Allah’a dönüşün şartı olarak, açlığı, nefsin arzularına karşı çıkmayı’ yazarken;”

İZAH: Vezir; gelecek beyitlerde görüleceği gibi, ruhaniyete hizmet edecek şeylerin bazısını icazetnamelerde yazıp on iki beye vasiyet etmişti. Bundan amacı; beylerin onun vasiyet ve öğüdünü kabul etmeleriydi. Böylece mutluluğa giden yolda hata edeceklerdi. Vezir kendi hikmet ve kerametine İsevileri ikna etmeye çalışıyordu. Vereceği birbirinden farklı mesaj ve nasihatlerle aralarına birçok fitne ve fesadı yaymak asıl hedefiydi.

“Diğerinde;’ senin açlığında, cömertliğinde, mabuduna karşı şirk koşmandır. Gam ve kederde olsun, rahatta olsun, tevekkül ve teslimden başka amellerin hepsi hile ve tuzaktan ibarettir.”

İZAH: Görünüşte ne güzel tembihtir! Ama bu tembihi ortaya çıkaran maksat sadece fesat olduğundan ortalığı berbat etmiştir. Sözün ve fiilin kaynağının niyet olduğunu, suret ve şekil olmadığını izaha gerek yoktur.

 İşte ben açlıkla nefsime karşı çıkıyorum ve cömertlik yapıyorum diyerek, kibir ve benlik davasına düşersin. Sonra felaketlere ve yokluğa maruz kalırsın. “Ben açlığı ve cömertlik yapmayı irade ettim” demek Kadiri Mutlak olan Allah-u Teâlâ Hazretlerinin fiil ve fermanına ortak olmaktır. Bu cüretinle kendini azaba müstahak edersin, kirletirsin.

Vezir bu vasiyet ve öğütle, diğer bir amiri nefsin arzularını dizginlemekten, açlıktan, cömertlikten uzaklaştırarak, “tevekkül” adı altında hareketsiz, tembel hâle getirmek, yersiz ümide düşürmek istiyordu.

“Bir başkasında; ‘ evet dinde geçerli olan emirler ve yasaklar vardır. Fakat bunlar uygulanmak için değil ki! Bizim acizliğimizi ve onları yapamayacağımızı anlatmak içindir. Ta ki onlardan aciz olduğumuzu görelim de Allah’ın yüce kudretini bilelim, anlayalım diyedir,’ yazarken,”

İZAH: “Allah’ın bu kadar emrinin hepsinin insanlar tarafından yerine getirilemediği meydandadır. Bunun böyle olduğunu Cenabı Hak herkesten iyi bilir. Bundan dolayı, Hak Teâlâ Hazretlerinin çeşitli emirler buyurması, biz kulları tarafından yapılsın için değil yapmaya aciz olduklarını ispat içindir. Bu durumda akıllı olan insan emirleri yapabilirim hayalinden vazgeçmeli ve Hakka karşı aczini noksansız arz ve beyan etmelidir.” Vezirin bu fikri; iğfalin, aldatma ve bozgunculuğun en üst derecesidir. Çünkü Hak Teâlâ Hazretleri insanların bu derece aciz ve hiç bir şey yapamayacak kadar güçsüz olmalarını irade buyursa idi ya hiç yaratmaz veya elsiz, ayaksız, gözsüz yaratır veya kimseye ibadet yapmayı emretmez veya vazife ve görevlerini yerine getirmelerini istemez veya kötülükleri yapmayı yasaklamazdı.

“Bir başka beye verilen tomarda; ‘kendi aczini görme, aklını başına al, kendinde acizlik görmek, küfran-ı nimettir. ( nimetin sahibini unutmaktır.) Kendi kudretini gör ki, bu kudret ondandır. Kendindeki kudreti Allah’ın bir nimeti bil’ yazıyordu.”

İZAH: Bu beye de önceki nasihatin aksini söyleyerek nasihat etmek değil çatışma sebeplerini ortaya koymuş, fitne ve fesat tohumları ekmiştir. Ama bu ifade niyeti bozuk olan vezirden olmasa hikmet ve isabettir. Çünkü Cenabı Allah, insana nimetler, çeşitli güç, kudret ihsan edip vermişken,  insan acizliği seçerse, kendini hareketsiz ve kazançsız duruma getirirse hata etmiş, zarar etmiş olur.

“Birinde; ‘Bu ikisinden de (yani kendinde acizlik ve kudret görmekten) geç, nazarına ne sığarsa, görülebilen her ne varsa, tevhit yolunda manevi put sayılır,’ diyordu.”

İZAH: Güya insan acizliğine veya iktidarına güvenir de Cenabı Hakkın kudretini unutur, gönlünden düşürür, kendi hayaline tapınmış olur. Bu cümleler tasavvufa benzer. Ama benzerlik sahte parayla geçerli paranın birbirine benzemesi gibidir.

“Bir başka tomar da; ‘bu mumu söndürme. Çünkü nazar (gözlem) ve istidlal (delile dayanarak sonuç çıkarma) bir meclisin mumu gibidir.”

İZAH: Sakın aklın gereklerini terk edip artık kaza ve kader ne ise olacak diye hareketsiz durma! Çünkü Cenabı Hakk’a yaklaşmak ve her türlü saadete ulaşmak için aklın gösterdiği gerekli sebeplere başvurmak hikmettir ve mutlak anlamda güven ortamını bulmaktır. Düzenbaz vezirin bu sözü, doğruydu ama maksadı eğri idi.

“Eğer nazar (gözlem) ve istidlalden (delile dayanarak sonuç çıkarmadan) geçersen, vuslat gecesinin yarısında mumu söndürmüş, karanlıkta kalmış olursun,’ diyordu.”

İZAH: Yani aklını gerektiği gibi kullanmayı ihmal edip, buna bağlı olarak kendini nötürleştirirsen, bu dünya karanlıklarında gerçekle buluşma ümidi olan mumu söndürmüş olursun. Karanlıkta kalır, güvenlikten mahrum olursun. Vezir, bütün yalancı ve bozguncular gibi doğruların dilini kullanıyor ve doğruları taklit ediyordu.

        Kıssadan hisse çıkaracaksak, günümüzde düzenbaz vezir tipi yapılanmaları doğru okuyacaksak, hemen 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası toplanan 9. Avrasya şurasına göz atmamız gerekir. 24.10.2016 da 9. Avrasya İslam Şurası sonuç bildirisini okuyan dönemin diyanet işleri başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez şöyle diyordu: 

       Bildirgede, başlangıçta bir hizmet hareketi olarak yola çıktığı iddia edilse de zamanla tamamen kirli ilişkiler ağının bir parçası olarak İslam dinini ve değerlerini istismar aracı olarak kullandığı, hedefine ulaşmak için her türlü yolu mubah gördüğü, İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esaslarını özünden kopararak tahrif ettiği, İslami kavramların içini boşalttığı tescillenen FETÖ’nün, gerçekte dini bir cemaat olarak nitelenemeyeceği hususunda fikir birliğine varıldığı ve dini bilgi kaynakları şaibeli olan, İslam ümmetinin vahdetini parçalayan, kul hakkı ve kamu hukukuna tecavüz eden, zekat ve sadaka gibi ibadetleri suistimal eden, diyalog adına kelime-i tevhidi parçalayan, din kisvesi altında kamufle olmuş bir güç, çıkar, istismar ve terör örgütü olduğu vurgulandı.

FETÖ’nün, Doğu blokunun dağılmasının ardından Avrasya coğrafyasında ortaya çıkan eğitim boşluğunu doldurma ve sözde Anadolu’nun Müslüman kimliğini o bölgelere taşıma söylemiyle okullar açarak çeşitli faaliyetlerde bulunduğunun altı çizilen bildirgede, FETÖ’nün, kurduğu müesseselerle bir projenin ürünü olan gizli siyasi emellerini hayata geçirmenin bir aracı haline geldiği aktarıldı.

Bildirgede; FETÖ’nün, adı geçen coğrafyalarda yaşayan insanlara doğru bir din anlayışı ve eğitimi götürmeyerek  sadece onları hayal kırıklığına uğratmakla kalmadığı, aynı zamanda onların maneviyatlarını diri tutacak İslam’a dönük beklentilerini, umutlarını boşa çıkartıp çarpıtılmış bir din söyleminin öncüsü olduğu ifade edilerek, “Yaşanan bu acı tecrübelerden sonra bu yapı içinde samimi duygularla yer alan veya sempati duyan pek çokları pişman olarak bu yapıyla ilişkilerini kesmiştir. Bundan sonra da sağduyu sahibi herkesin bu menfur odaklardan hızla uzaklaşacağı açıktır. Hatadan ve yanlıştan dönmek en büyük erdemdir. Tövbe kapısı her zaman açıktır.” denildi.

      Bildirgede şöyle denildi:

“Avrasya coğrafyası ülkelerinin tarihsel ve toplumsal dini müktesebatında hiçbir karşılığı olmayan El-Kaide ve DEAŞ gibi yapılar, eylemlerini temellendirirken Kur’an ve sünneti amaçları doğrultusunda çarpıtan terör örgütleridir. Bu örgütler yıllarca bu coğrafyanın geleneksel dini anlayışlarına zarar vermekle kalmamış, bu bölgeden sürekli örgütlerine insan devşirme gayretinde bulunmuşlardır. Bu radikal yapılar karşısında ise hoşgörü, sevgi, barış ve diyalog gibi kavramlar vasıtasıyla FETÖ, ‘ılımlı İslam’ takdimi ile kendilerine zemin oluşturmuştur. Bu örgütler her ne kadar söylem ve eylemlerinde birbirinin zıttı gibi gözükseler de gerçekte birbirlerini besleyen, nihai hedefleri doğrultusunda farklı yöntemler ile dini, insani ve milli duygu ve değerleri araçsallaştıran şer odaklarıdır. Böylece Müslüman toplumların birliğini, beraberliğini bozma, din eksenli ayrışma, çatışma, kargaşa ve kaos çıkartarak ülkeleri işgale hazır hale getirme girişimleri noktasında birleşmektedirler. Bu yapılar, tevhit, tekbir, cihat, biat, cemaat, imam gibi birçok İslami kavramları bozmanın yanında kendi çıkarları için İslam fıkhının onaylamayacağı birçok fetvalar vermişlerdir. Terör ve terör yoluyla hedefe ulaşmayı meşru göstermek amacıyla intihar saldırılarına cevaz verme ve takiye amaçlı haramları helal kılma bu istismarın bariz örnekleridir. Hangi gerekçe ile olursa olsun şiddet, tedhiş ve teröre onay veren, dinin helalini haram, haramını helal kılan hiçbir fetva meşru görülemez. Özellikle Batı medyası ve maksatlı bazı çevrelerce İslam ile terörü yan yana getirme çabaları esefle müşahede edilmektedir. İslam ve terörün birlikte zikredilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez.”

Din istismarının önlenebilmesi için atılması gereken en önemli adımın, genç kuşaklara sağlıklı ve yeterli bir din eğitimi verilmesi olduğu belirtilen bildirgede, modern zamanlarda ve ideolojiler çağında yaşanan dini toplumsal savrulmalar karşısında tarihten tevarüs edilen eğitim-öğretim yöntemleri ile yetinilmeyip, zamanın ruhunu yakalayabilecek tarzda eğitim yöntemlerinin güncellenmesinin gerektiği vurgulandı.

Şemsettin ÖZKAN

07.03.2020 KONYA

KAYNAKLAR

1-Mevlana, Mesnevi,(Türkçesi Tahirü’l Mevlevi), İst. 2006, Kırkambar kitaplığı

2-Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi-Tam Metin-Ankara, Panama yay.

3-www.mevlanavakfi.com

4- www.aa.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir