(Toplumsal İlişkiler 1620)
وَاِذَا قٖيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ قَالُوا بَلْ نَـتَّبِـعُ مَٓا اَلْفَيْنَا عَلَيْهِ اٰبَٓاءَنَاؕ اَوَلَوْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ لَا يَعْقِلُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَهْتَدُونَ
“Ne zaman o kimselere (gerici, gelenekçi ve taklitçi cahillere: “Gelin) Allah’ın indirdiğine (akli ve nakli delillere, insani ve İslami değerlere) uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz atalarımızı izinde ve üzerinde bulduğumuz şeye (yerleşik geleneklere ve geçmişten kalan göreneklere) uyarız” derler. (Peki) Ya ataları (ve örnek aldıkları eski toplulukları ve tarihi tabuları); akılları gerçeğe ermeyen ve doğru istikameti de bulup bilemeyen kimseler idiyse? (Hâlâ mı körü körüne onların peşinden gidecek ve köhnemiş bir geçmiş hevesiyle, gerçeklere direnecekler?)” (Bakara/170)
Oldum olası önyargıyı sevmem. Önyargılı olanları da asla tasvip etmem. Çünkü şuna inanırım ki, önyargı sinsi bir adaletsizlik biçimidir.
Önyargı ne kötü bir davranış biçimi değil mi dostlar? Doğru ve yanlışın karışmasıdır bir bakıma. Burada meseleleri ve şahısları kendimize göre yontmamızın çok büyük rolü var.
Önyargı nedir öyleyse? Önyargı, bir kişi ya da olaya ilişkin yeterli bir bilgi edinmeden, önceden, peşin bir karara varmış olma durumudur. Örneğin adamın elleri çiçek kokan birini çiçekleri koparmakla suçlamak gibi.
La Edri’nin; “çiçeklerin, çöplerden daha güzel olduğuna, sinekleri ikna edemezsiniz” sözünde de, önyargının çıkarlar söz konusu olduğunda vazgeçilmez olduğunu sineğin şartlanmışlığından anlıyoruz. Çiçek ne kadar güzel olursa olsun onun için her zaman menfaatler ön planda gelir.
İnsan gerçekleri, olayları, meseleleri ve çıkış yollarını tam bir hikmetle bakıp görebiliyor mu? Cevap kocaman hayır. Nerede hikmetin bilincine ermek, basiret sahibi olabilmek?
Yahu zaten görüntüler aleminde yaşıyoruz. Eşyanın hakikatini bile doğru dürüst algılayamazken bir de olayların gizemlerine nasıl vakıf olacak ki? Yapsa yapsa kendine yontarak, kendi dar penceresinden meseleleri ve olayları yorumluyor işte o kadar.Size anlatacaklarım da sizin anlayacağınız kadar. Hani şu meşhur karınca hikayesinde olduğu gibi.
Karıncaya sormuşlar:
“– Hayvanları anlatır mısın?”
“– Tabi ki” demiş.
“– Hayvanlar ikiye ayrılır:
1.Grup: Aslan, kaplan, yılan gibi şefkatli ve iyi huylu hayvanlar.
2.Grup:Tavuk, kaz ve ördek gibi zalim ve yırtıcı hayvanlar.” Hadi buyurun karıncanın bu yorumuna bir lafınız var mı? Yani biz dünyayı olduğu gibi değil, kendimize göre olduğumuz gibi görüyoruz ve böyle bir anlayışla hareket ediyoruz. Sonra da kendi fikirlerimizi dayatıyoruz.
Önyargılı olmak tamamen basiretsizlik işidir. Bu tip söz, tutum ve davranışlarda insanın basireti adeta bağlanır. Bir türlü akıl dolu, nesnel, objektif bir bakış açısına sahip olamaz. Körü körüne taklidi davranışlar sergiler durur.
Şemsettin ÖZKAN
02.12.2024 KONYA
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com