(Toplumsal İlişkiler 1672)
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنَّ كَثٖيراً مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَأْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِۙ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ
“Ey iman edenler! (Uyanık bulunun) Ahbar ve Ruhbanın (Yahudi hahamları ve Hristiyan papazları gibi, dinini dünyalık kazanç kapısı yapan bilgin takımının)birçoğu; insanların malını, hakkı olmadan (din istismarı ve sahtekârlıkla) alıp yemekte (bunlar kendilerine itimat ve itibar eden kimseleri zalim sistemlere uşak haline getirmekte) ve onları Allah yolundan çevirmektedirler. (Oysa) Altını ve gümüşü (parayı ve serveti) biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar(a gelince), işte onlara acı bir azabı müjdele. (Ki bunlar dine hizmet perdesi altında servet ve şöhret edinmektedirler.)” (Tevbe/34)
Stefan Zweig; “birileri ekmek bulamıyorsa, herhalde ötekiler fazla tıkındığı içindir” demekle, çok haklı. Zira fakirlik, açlık öyle yoksulları doyuramamaktan falan değil, zenginleri doyuramamaktan kaynaklanıyor.
Vahşi kapitalizme çok öncelerden karşı çıkan sahabeden Ebu Zer El-Gıffari, Tevbe suresi 34-35. ayetlerinin sadece Yahudi ve Hristiyan din adamları için değil; “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” şeklinde onlar gibi yapan Müslüman din adamlarını da kapsadığını söylemesinden, kaynaklandığını bu konuda eleştirilere maruz kaldığını Cemil Meriç üstadın Kırk Ambar’ından aktaralım:
“Eski İslâm tarihçilerine göre, Sahabe’den Ebu Zer El Gıfari, Hristiyan ve Musevi rahiplerinin açgözlülüklerini kınayan yukarıda geçen ayeti yorumladığı için muahezelere uğramış. Ebu Zer’in suçu; bu ayetin İslâm zenginleri için de geçerli olduğunu söylemek, Cenab-ı Hak bize de ihtarda bulunuyor, demek. Güzel bir örnek bence.
İktidara geçen her ideoloji, dayandığı prensipler sayesinde, başkalarında ayan beyan gördüğü kusurlardan münezzeh olduğuna inanır; kendi hatalarına gözlerini yummak, onları gizlemek, hatta meziyet gibi göstermek eğilimindedir. Bunun için gerçekleştirilen toplumun, tahayyül edilen topluma tıpatıp uyduğunu ispata çalışır. Bir adam ayağa kalkıp da, durun bakalım, prensipleri çiğniyorsunuz, prensipler, bağlı olduğunuz ideolojik teşkilât üyeleri için de geçerlidir, deyince, bir dönemeç aşılmış olur.
Münzevi Ebu Zer’in, bu ayet bizim için de nazil olmuştur diye haykırması, tarihin devam ettiğinin, beşer vicdanının ölmediğinin, gerçeğin pürüzleri karşısında birilerinin daima sesini yükselteceğinin inkâr kabul etmez bir delili. Tarih boyunca nadiren şahit olduğumuz bir ihtar. Bu ihtarlar sayesindedir ki, insan tabiatına hâlâ güvenebiliyoruz. Yaratıcı iyimserlik İslâm’da başlangıçtan itibaren mevcut. İslâmiyet, insan aracılığıyla zulümsüz bir toplum kurmayı emreder. Tabii Allah’ın inayetiyle ama insan aracılığıyla.”
En zengin 62 kişinin dünyanın %50’sine tekabül eden 3,6 milyar insanla eşit mal varlığına sahip olduğu bir dünyada yaşıyoruz. En zengin 20 ülkenin geliri, en fakir 20 ülke gelirinin tam 46 katı daha fazla. Küresel adaletsizliğin bu kadar rahatsız edici boyutlarda olması ve servetin bu kadar adaletsiz paylaşımı, yoksulluk gibi ciddi sosyal problemlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu durumun daha iyi anlaşılabilmesi adına yapılacak tüm çalışmalarda, eşitsizliğin hangi sebeplerden kaynaklandığı, sonuçlarının ne olduğu ve önümüzdeki yıllarda daha vahim bir tablonun ortaya çıkmaması için neler yapılması gerektiği titizlikle ele alınmalıdır.
Bu bağlamda, hazırlanacak raporların ilk kısmında yoksulluk ve eşitsizlik kavramlarına değinilmesi gerekiyor. İkinci kısmında da Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler (BM) gibi uluslararası resmî kurumların yayınladıkları veriler mutlaka incelenmelidir. Sonrasında yoksulluk ve eşitsizliğin ortaya çıkmasının nedenleri ele alınıp, son kısmında da uluslararası literatürde bu sorunların aşılması için önerilen uygulamalar dikkatlere sunulmalıdır..
Şemsettin ÖZKAN
23.01.2025 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-insamer.com “Küresel Adaletsizlik, Dünya Yoksulluk ve Eşitsizlik Raporu” yazısından alıntı