(Toplumsal İlişkiler 1542)
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ كِتَاباً مُؤَجَّلاً وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهٖ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْاٰخِرَةِ نُؤْتِهٖ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرٖينَ
“Levh-i Mahfuzdaki ecel dolmadan, Allah’ın planı yürürlüğe girmeden bir kimsenin ölmesi mümkün değildir. Kim dünya menfaati isterse, kendisine ondan veririz. Kim de âhiret, ebedî yurt sevabı isterse ona da bundan veririz. Şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (Al-i imran/145)
Bileti kesilmiş ama hareket saat belli olmayan bir yolcudur insan. Bir yolcu gibi bu dünya denilen limandan demir alacağı günü bekleyen gemi misali hareket saatini beklemektedir.
Bu dünyada ölümden başkası yalan değil mi? Yürü dünya yürü yalan değil misin? Bütün zevkleri bıçak gibi kesen ölüm sen değil misin?
İbrahim Tenekeci; “bilemem, kim sadıktır ölüm kadar?” derken çok güzel bir tanımlama yapar sadık kavramıyla. Yani yadsınamaz bir gerçek oluşuna müthiş bir vurgudur bu.
Hz. Mevlana; “diyorlar ki korkar mısın ölmekten? İnsan hiç korkar mı yalan bir ömrün ardından tadacağı tek gerçekten” derken hayat ve ölüm arasındaki ince ayrıntıyı da fısıldar bize.
İsmet Özel de; 1974 yılında yazdığı “Amentü” adlı şiirinde; “ölümler ölümlere ulanmakta ustadır. Hayatsa bir başka hayata karşı” der. Tüm bunlara rağmen insan içinden asla canlı çıkamayacağı bu dünyada habire günahlar biriktirir durur. İnsan öylesine sekülerleşir ki, (dünyevileşir ki) mezar kazan bile bir gün kendisinin de mezara gireceğini unutur.
Ölüm o kadar sadıktır ki, tam zamanında gelir ne eksiktir ne fazladır. Levh-i mahfuz’da ne yazılmışsa ölüm vaktimiz işte o anda gelir. En son ölüm geldiği halde yine de “erken geldi” deriz onun için. İşte “daha yaşı gençti” deriz. “Ölüm sana yakışmadı” “yapacağın daha çok işler vardı” “bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” gibi, saçma sapan daha bir sürü buna benzer cümleler kurarız da, kurarız.
Şemsettin ÖZKAN
15.09.2024 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-suskunduvar.com