BEN MELAMET HIRKASINI KENDİM GEYDİM EĞNİME ARÜ NAMUS ŞİŞESİNİ TAŞA ÇALDIM KİME NE

(Toplumsal ilişkiler 940)

فَسُبْحَانَ الَّذٖي بِيَدِهٖ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Kısacası; kâinatın mutlak hükümranlığı Kendi elinde olan Allah, her türlü âcizlikten, noksanlıktan uzaktır, yüceler yücesidir! Ve ey insanlar, hepiniz dönüp dolaşıp, en sonunda O’nun huzuruna çıkarılacaksınız! İman, İslâm ve ihsan ile isteyerek gitmeseniz bile, bir gün, ister istemez O’nun huzuruna çıkacak ve yaptıklarınızın hesabını mutlaka vereceksiniz!” (Yasin/83)

Geçen ay Ankara ziyaretimde Ulus’ta Hacı Bayram Veli Cami’sine gitmek nasip oldu. Bu vesileyle Hacı Bayram Veli’nin Melamilik tarikatını bir inceleyim dedim. Malumunuz musikiye de teveccühümüz var. Nesimi’nin; “ben melamet hırkasını kendim geydim eğnime/ Âr ü namus şişesini taşa çaldım kime ne?” adlı şiiri ve türkü formatında söylenen şu eserine aşina olduğumuzdan ötürü bu yazı ortaya çıktı:

Ben melamet hırkasını
Kendim giydim eynime
Ar u namus şişesini
Taşa çaldım kime ne
Gah çıkarım gökyüzüne
Seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne
Seyreder alem beni

Gah giderim medreseye
Ders okurum hak için
Gah giderim meyhaneye
Dem çekerim kime ne

Sofular haram demişler
Bu aşkın şarabına
Ben doldurur ben içerim
Günah benim kime ne

Ben yitirdim ben ararım
Yar benimdir kime ne
Gah giderim öz bağıma
Gül dererim kime ne

Sofular secd’ederler
Mescidin mihrabına
Benim ol dost eşiğidir
Secdegahım kime ne

Nesimi’ye sordular ki Yarin ilen hoş musun
Hoş olayım olmayayım
O yar benim kime ne?

Peki bu Melamilik, Melamet hırkası ne demek oluyor? Melamet hırkası giymek ne oluyor? Melamilik; “Ben bir hiçim, her şeyin kaynağı Allah (c.c.)” anlamını içeren bir ifadedir. Bu kapsamda da nefsini alt eden kişilere “Melami” adı verilir. Melamet hırkası ise, gizlilik içeren bir durum için ortaya konulmaktadır. Yani ibadetin, inancın ve kabahatin hepsinin gizli olması gerekliliğini ortaya koyan bir anlayıştır. Yani yasak emirleri bile yapar gibi görünse de, Allah yolunda sürülen bir hayatın, gösterişli bir şekilde yapılmaması manası çıkmaktadır.

Melamet hırkası” somut bir hırka değil bir semboldür.

Dünya nimetlerinden vazgeçmek, kendini yüksek mevkilerde görmemek ve olgunlaşmak anlamındadır. Dini istismar eden şeyhlere karşı kullanılmıştır.

Geliniz bir de Melamiliğin tarihçesine göz atalım. Noktasına virgülüne dokunmadan sorularlaislamiyet sitesinden alıntıladım. Objektif bir değerlendirme yaptıkları için de, ayrıca kendilerine teşekkür ediyorum.

Melâmîlikte Muhyiddin İbnü-l Arabî’nin “Vahdet-i vücud” görüşünün derin etkisi vardır. Melâmîler kaçınılması mümkün olmayan cemaatle namaz dışındaki ibadetlerini ve Allah’a yakınlıkla ilgili hallerini halktan gizlerler. Bunları açığa çıkarırlarsa kendilerini kınarlar. Gerçek durumlarını sezdirmemek için halk içinde sıradan bir insan gibi giyinip kendilerini belli etmeden yaşamaya çalışırlar. Görünüş ve gösterişe değer vermezler. İnsanlara yalnız kötü taraflarını gösterip iyiliklerini gizlemede çok ileri gittiklerinden, çevresindekiler onları kusurlu kimseler sanarak ayıplar ve kınarlar. En hoşlanmadıkları şey, kibir ve gösteriştir. Bu kötü huylardan korunmak, Melâmîlikte bir kuraldır. Özel giysileri ve tekkeleri yoktur.

Melâmîler kimseye dertlerini açmazlar. Çünkü kula ihtiyacı bildirmek, muhtaçtan yardım istemektir. Bu sebeple ihtiyacı Allah’tan dilemek ve Peygamber’in yolundan gitmek, kulluğun iki esasıdır. Birbirlerinin yardımına koşarlar. Bu konuda Hamdun Kassar; “Mümin, kardeşi için gece kandil, gündüz asa olmalıdır” der.

Melâmîlik başta Mevlevîlik olmak üzere IV. asrın sonlarında oluşmaya başlayan, V. ve VI. asırlarda gelişen tarikatları etkilemiş, birçok bâtınî mezhep ve mesleklerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Sekizinci yüzyıl, İslam aleminin sosyal ve ekonomik sıkıntılarla karşılaştığı, Asr-ı Saadetin nurlu izlerinin yavaş yavaş silinmeye başladığı bir ortama şahitlik etmiştir. Harici fikirlerin tesirleri, ekonomik şartlar, devlet baskısı ve özellikle Arap milliyetçiliği fikrinin devlet ideolojisi olması sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Böyle bir ortamda halk tarikatlara sığınmış ve kısmi de olsa yozlaşma tarikatların çalışmaları sonucunda yavaşlatılmıştır. Tarikatların zikir, evrad, nafile ibadet, fenafişşeyh, nefsi gemleme, sıkıntıya katlanma, toplumdan soyutlanma gibi kuralları vardı. Bu kurallar kendisine tepki bulmakta zorlanmadı ve tarikat kurum ve kurallarına bir reaksiyon olarak Melamilik ortaya çıktı.

Esasen Melamilik kültürü yaklaşık bin yıllık bir süreçtir ve Melamilik içerisinde birbirine hiç benzemeyen tipte insan modelleri vardır. Bazısı ehl-i sünnet çizgisi içerisinde, münzevi olarak yaşayan, Allah ve Resul sevgisini kendisine rehber edinen kimseler iken, bazısı da hakikatten yolunu şaşırmış, şeriatla hiç bağdaşmayan fiilleri işleyen, ehl-i sünnet çizgisinden sapan kimselerdir. Bu nedenle Melamilik kültürü içerisinde iki tip kul modeli vardır.

Melamilikte halka dönük yaşam tarzı vardır. Yani tarikatlarda olduğu gibi halktan soyutlanma yoktur. Halkla iç içedirler. Halktan kopamazlar. Kendilerini herkesten aşağı görmek ilkesini benimsemişlerdir. Melamilik tarih içerisinde üç grup altında incelenmektedir. Bu ayrımın nedeni genelde Melami pirlerinin anlayış farklılığıdır.

1. Dönem Melamileri (Melametilik)
2. Dönem Melamileri (Melamiye-i Bayramiye)
3. Dönem Melamileri (Melamiye-i Nuriye)

1. Dönem Melamileri: Ünlü sufi Haldun Kassar’a bağlanan bu dönem Melamiliğine Melamiye-i Kassariye ya da Hz. Ebubkir’e dayandığı düşüncesinden dolayı tarikat-ı aliye-i Sıddıkiye denildi.

Bu dönem Melamiliği geleneksel tarikat çizgisine yakındır. Ehl-i sünnet çizgisi içerisindedir. Nefsi gemleme, nafile ibadet, zikir, evrad vs. gibi tarikatlarda görülen kurallar bu dönem Melamilerinde de mevcuttu.

2. Dönem Melamileri: Bu dönem Melamileri ünlü mutasavvıf Ahcı Bayram-ı Veli’nin kurucusu olduğu Bayramiye tarikatının bir kolu olduklarından Melamiye-i Bayramiye diye adlandırılırlar. Kurucusu Ömer Dede Sikkini’dir.

Bu dönem Melamileri Vahdet-i vücud felsefesini benimsemişlerdir. Aşırı Ehl-i Beyt sevgisinden dolayı Şiiliğe meyletmişlerdir. Durum böyle olunca Şiilerle arası iyi olmayan Osmanlı Devleti Oğlan Şeyh Hüseyin Maşuki, Şeyh Bali Hamza Dede, Beşir Ağa gibi ileri gelem Melami pirlerini idam etmiştir.

3. Dönem Melamileri: Bu dönem Melamileri kurucuları Muhammed Nurul Arabi’nin adından dolayı Melamiye-i Nuriye diye bilinirler. Bu dönem Melamileri Nakşiliğe yakındırlar. Yani 2. önem Melamilerinin aksiyoner havası bunlarda yoktur. Melamilik bu dönemde asli görünümünden uzaklaşmış, kurumsallaşma ve biçimsellik gelişmiş, yani tekke, dergah, zikir, evrad gibi kurallarla bağlanmaya başlamışlardır. Bu dönem Melamilerinin büyük bir kısmı Masonluğa kaymışlardır.

Özellikle 2. ve 3. dönem Melamilerinde şeriata aykırı söz söyleme ve şeriata aykırı yaşam tarzı mevcuttu.

Bu dönem Melamileri riya, şöhret, hubb-u cah gibi tehlikelerden kurtulmak uğruna halka kendilerini kötü gösterme, şeriata aykırı davranma gibi bir metod takip etmişler ve halk onlardan kaçınca gerçek ihlası ve Allah sevgisini kazanacaklarına inanmışlardır. Hatta bazıları dalalet ve tabiat bataklığına saplanarak dinden çıkmışlardır.

Tasavvufun bir çok teorik yanını benimseyen Melamiler, tarikatların ibadet ve kurallarını kabul etmiyorlardı. Hatta tarikatları halkı uyuttuğu iddiasıyla suçlayanlar da olmuştur. Mutasavvıfların zahitliğini riya diye de göstermişlerdir.

Anadolu kökenli tarikatların büyük çoğunluğu gibi Melamilik de Şii akidesinden etkilenmiştir. Daha doğru bir ifade ile Ehl-i Beyt sevgisi tüm Anadolu’yu etkilemiştir. Melamilik de bundan nasibini almış ve Melami atmosferde yetişen bazı kişiler Kalenderilik, Haydarilik, Abdallık ve on ikinci yüzyılda hemen hemen bütün bu mezhepleri temsil eden Bektaşilik gibi tarikatların ortaya çıkmasına doğrudan yada dolaylı olarak etki etmişlerdir.

Nefsinde yalnızca kusur ve naks, acz ve fakr olan insanın, bütün mehasin ve kemalatının Fatır-ı Zülcelal tarafından ona ihsan edilmiş nimetler olduğunu anlayıp, fahre, gurura hakkı olmadığını anlaması zaten insanı riyadan, şöhretperestlikten, gururdan ve fahrden kurtarır. Yoksa şeriata aykırı davranarak fahr ve gururdan kurtulmak mümkün değildir. Mümkün olsa bile ehl-i sünnet çizgisine aykırıdır. Zira Hz. Peygamber ki, İslamın peygamberidir ve sıkıntı çekmede de zirvededir hiçbir zaman insanların teveccühünden kaçınmak uğruna şeriata muhalif fiilleri işlememiş, tam aksine ibadette, takvada, ihlasda, duada, şefkatte, cesarette erişilmez olmuştur.

Allah sevgisinin ölçüsü Resul’e ittiba iledir. Resul’e ittiba ise Sünnet-i Seniyye çizgisinde yaşamakla mümkün olur. Müminin yapması gereken de kainatın yaratılış sebebi olan Zatın sünnetine uymaktır. Zira onu sevmek sünnetine ittiba iledir. Gerisi ya cehalet, ya dalalet, ya da sefahattir…

Şemsettin ÖZKAN

21.01.2023 KEÇİÖREN

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-pixabay.com

4-milliyet.com.tr

5-turkudostlari.net

6-sorularlaislamiyet.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir