(Toplumsal İlişkiler 1573)
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهاً وَاحِداً لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَؕ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Onlar, Allah’ı bırakıp (Allah’ın velisi ve şefaatçisi zannettikleri) bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de (ilahlaştırıp küfre düştüler). Oysa onlar, tek olan bir İlah’a ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. (Çünkü) O’ndan başka ilah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.” (Tevbe/31)
Başlığımızın bu güzel sözleri Türkistan’ın Piri Hoca Ahmed Yesevi’ye ait. Peki kimdir Hoca Ahmed Yesevi?
Ahmet Yesevi Türklerin manevi hayatına asırlarca hükmeden, Türk halk sufilik geleneğinin kurucusu; Arslan Baba’dan teslim aldığı emaneti insanlara “Hikmet”leri aracılığıyla damla damla özümseten; kutsal emaneti Horasan Erenleriyle dünyanın dört bir bucağına ulaştıran; Türk diliyle yazdığı hikmetleriyle dilimizin gelişmesi ve zenginleşmesine büyük katkısı olan “Pir-i Türkistan”, büyük Veli öncü şair…
Menkıbelere göre Hızır’la görüştü ve Yesi’de sahabeden olduğuna inanılan Arslan Baba’ya intisap ederek ondan feyiz aldı. Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Ahmed Yesevî’yi bulması ve Hz. Peygamber’in kendisine teslim ettiği emanet hurmayı vermesi, terbiyesi ile meşgul olup irşat etmesi,Hz.Peygamberin manevi bir işaretine dayandırılır.
Arslan Baba’nın terbiye ve irşadıyla Yesevî, kısa zamanda şöhret buldu. Arslan Baba’nın vefatı üzerine Yesevî, dönemin önemli kültür merkezlerinden biri olan Buhara’ya gitti (Bice 1993: X-XI). Orada büyük âlim ve mutasavvıf, Şeyh Yûsuf el-Hemedânî’ye bağlandı, onun irşat ve terbiyesi altına girdi. Yûsuf Hemedânî’den dinî ve tasavvufi ilimleri öğrendi. Hikmetlerinden birinde Şeyh Yusuf-i Hemedânî’ye yirmi yedi yaşında intisap ettiğini ifade etmekle beraber, bu intisabın kaç tarihinde olduğu belirtilmemektedir.
Yûsuf el-Hemedânî’nin vefatı üzerine irşat makamına önce Abdullâh-ı Berkî, sonra Şeyh Hasân-ı Endekî ardından Ahmed Yesevî geçti. Şeyhi Yûsuf el-Hemedânî’nin hayattayken işaret ettiği üzere bir müddet sonra yerini Şeyh Abdülhâlik-ı Gücdüvânî’ye bırakarak Yesi’ye döndü; vefatına kadar (h.562/m.1166) burada irşat faaliyetlerine devam etti (Bice 1993:XI; Eraslan 2000:12).
Anlatılanlara göre Yesevî, altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusunda bir çilehane hazırlattı ve vefatına kadar burada ibadet ve riyazetle meşgul oldu. Doğum tarihi bilinmediğinden kaç yıl yaşadığı hususunda kesin bir şey söylemek mümkün değilse de on yıl, yaptırdığı bu hücrede yaşadığı ve 73 yaşında vefat ettiği, 120 yaşına kadar yaşadığı ve H. 562/M. 1167’de öldüğü de rivayetler arasındadır (Bice 1993:XII; Eraslan 2000:13).
Öldükten sonra da kerametlerinin devam ettiğine inanılan Ahmed Yesevî’nin, kendisinden yaklaşık iki asır sonra gelen Timur’un (1336-1405) rüyasına girdiği ve kendisini zaferle müjdelediği; Timur’un da şükran ifadesi olarak ona anıt-mezar şeklindeki türbeyi yaptırdığı rivayet edilir. İki sene içinde tamamlanan türbe, camii ve dergâhı ile bir külliye hâlini almıştır. Zamanla harap olan türbenin, Özbek Hanı Abdullah Han ya da Şeybanî Han tarafından tamir ettirildiği rivayet edilmektedir (Bice 1993:XII-XIII; Eraslan 2000:16).
Ahmed Yesevî’nin türbesi yılın her mevsiminde ziyaret edilmekte özellikle Zilhicce ayında Türkmen, Özbek, Kazak ve Kırgız Türkleri tarafından burada görkemli merasimler düzenlenmektedir. Ahmed Yesevî’nin, mezarının bulunduğu bölgede defnolunanlara şefaat edeceği inancı yaygın olduğu için, Kırgız ve Kazak Türkleri cenazelerini türbe yakınlarına getirmekte ve buraya yakın yerlere defnetmektedirler (Eraslan 2000:17; Köprülü 1997:211; Özköse 2006: 299).
Kısaca Hoca Ahmed Yesevi hazretleri böyle. Eserlerine gelince; Divan-ı Hikmet, Fakrname, Risâle der Âdâb-ı Tarîkat, Risâle der Makâmât-ı Erba‘în.
Ne güzel söyler Türkistan Piri Ahmed Yesevi hazretleri;
Beline kuşak bağlar
Sözleri yürek dağlar
Para toplarken ağlar
Ahir zaman şeyhleri
Farzı geriye atar
Nafile oruç tutar
Dini paraya satar
Ahir zaman şeyhleri
Hocalar konusunda aynı sıkıntıları Yunus Emre de dile getirmiştir;
Peygamber yerine geçen hocalar,
Bu halkın başına zahmetli oldu.
Tutulmaz oldu Peygamber hadîsi,
Halâyık cümle Hak’tan utlu oldu.
Yunus, gel âşık isen tövbe et,
Nasûh’a tövbe ucu kutlu oldu.
Şaşırdınız değil mi? Ta o zamanlarda bile haram yiyenlerin çokluğu, helal bakanların olmadığından, hadisi, Peygamber sünnetini tanımayanlardan, talebelerin öğretmenlerine saygı göstermediğinden, hocaların yetersiz oluşundan, Peygamber yerine geçen hoca konumunda olanların halka zahmet verdiğinden, gönül ehli insanların azaldığından söz eden Yunus Emre, bizi tövbe etmeye, kendimizle de yüzleşmeye davet ediyor. Yukarıda geçen ayetlerde rahiplere bir de bize inen Kur’an okuyucularına seslenilmiş gibi bakarsak neden hoca ve şeyhlerin eleştirildiğini daha iyi anlamış oluruz.
Şemsettin ÖZKAN
16.10.2024 GÜZELYALI
KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-ayu.edu.tr hakkımızda
5-suskunduvar.com