AŞK YAKAR SEVDA KAVURUR ÖZLEM DELİRTİR BİR DELİNİN DELİSİ OLMALI Kİ KALP KANASIN YÜREK COŞSUN MUHABBET OLSUN

(Toplumsal İlişkiler 1698)

وَقَالَ نِسْوَةٌ فِي الْمَدٖينَةِ امْرَاَتُ الْعَزٖيزِ تُرَاوِدُ فَتٰيهَا عَنْ نَفْسِهٖۚ قَدْ شَغَفَهَا حُباًّ اِنَّا لَنَرٰيهَا فٖي ضَلَالٍ مُبٖينٍ 

“Şehirde olayı duyan bir takım kadınlar birbirleriyle: “Azizin karısı, genç kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış, kölesine olan aşkı yüreğinin derinliğine işlemiş; doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” diye dedikodu yapıyorlardı.” (Yusuf/30)

Ne demeli? “Aşk yakar, sevda kavurur, özlem delirtir. Bir delinin delisi olmalı ki, kalp kanasın, yürek coşsun, muhabbet olsun.” Aşka düşen divane gezer deli olur, değil mi değerli dostlar? Aşka düşen pervaneler ateşe verirler kendilerini.                 

         Aşk, sevgi, muhabbet, ülfet, meveddet, hubb ve vüdd her ne derseniz deyin hayatın menbaı ve kaynağıdır. Anlayacağınız olmazsa olmazımızdır.,

        Nazım Hikmet; “kelebek misalidir aşk; anlamayana ömrü günlük, anlayana bir ömürlük” derken, aşkı gereği gibi takdir edenlerin ve dahi etmeyenlerin pürmelalini açık eder aslında. 

        Aşk birdir, sevgiler çeşit çeşittir.  Daha doğrusu tüm sevgiler; tek olan sevgilimiz Allah’ın çeşitli şekilde cilvesi ve tecellisinin eserleridir. Âşıkları ağlatıp inleten aşk, sarmaşık demektir. Sarmaşık bilindiği üzere, nasıl bir yere girer o yeri sarıp sarmalar ve işgal ederse, aşk da girdiği kalbi öylece doldurur, istila eder. Muhiddin-i Arabi boşuna “aşk muhabbetin ifratıdır” demiyor. Muhabbeti de ancak gönül ehli olanlar yapar. Dudak ehlinin ‘aşkım, maşkım’ dediğine pek itibar etmemek gerek. Evet Leyla aşkın tecellisi, ama aşkın kendisi değil. Aşkın ta kendisi yüce Yaratan’dır.

        Aşk bir gönüle girdi mi onu yakar. Kara sevdası da adı üstünde kavurur. Maşukuna olan hasreti ise aşıkı iyice delirtir. Tamamen zıvanadan çıkar.                                                                                 

       Aşka yalan diyebilir misiniz? Diyemezsiniz derseniz, biz de Yusuf ile Züleyha’nın Kur’an’da işi ne deriz? Aşk, Züleyha’ nın Yusuf’u gören o gözlerinde miydi sanki? Yusuf’un yokluğunda gösterdiği sabır dolu bekleyişlerdeydi. Beklemek de zaten Züleyha’ya yakışırdı. Aşk, insanın Araf’ta kalması gibi Yusuf’un terk ettiği kuyuda, Züleyha’nın utancındaydı. Züleyha için her şey Yusuf olmuştu. “Güneş doğdu” demezdi. “Yusuf geldi” derdi. Gece çöktü mü, “Yusuf uyudu,” “ay çıktı” dediklerinde de, “Yusuf mu baktı?” derdi. Lügatindeki tek sözcük“Yusuf’tu.”

      Aşk aslında Hz. Mevlana’nın dediği gibi ne olursa olsun sonu Yaratan’a sevdalanma eylemi değil miydi? “İki bilinmezlik arası bir diyardayım. İsrafil’in üflediği yankıdayım. Ne Cennette ne cehennem de, yalnız Allah sevdasındayım.” Yine Hz Pir aşkın talibi tüm gönüllere şu can alıcı soruyu sorar: “Ey gönül! Kaç Yusuf kaldı zindana talip nefsi için. Ve kaç Züleyha kaldı cehenneme razı Yusuf için.”

     Ona göre aşk; ne olursa olsun, âşık olanın, sevgilisiyle o ne halde olursa olsun onunla hemhal olmaya gelme işidir: “Geldim… Ateşsen yanmaya, yağmursan ıslanmaya, soğuksan donmaya geldim.” “İki gecem var ikisi de uykusuz. Ya sen varsın uyuyamam. Ya da sen yoksun uyku haram…”

     Çok kolaydı Yusuf’u görmeyen gözlerin Züleyha’yı kınaması. Kur’an’da ifade edildiği gibi saray eşrafındaki kadınlar Züleyha’yı yerden yere vuruyorlardı: “Şehirdeki saray çevresine mensup bazı kadınlar, kendi aralarında, “Duydunuz mu? Vezirin karısı, kölesine göz koymuş; onun aşkıyla yanıp tutuşuyormuş. Ne ayıp, âşık olmak için bula bula bir köleyi mi bulmuş? Bize öyle geliyor ki, bu kadın düpedüz sapıtmış!” diyorlardı.”

     Nerden bileceklerdi ki sarayın o dedikoducu kadınları? Yusuf’un aşkların en güzeli olduğunu, ama sapıtmış dedikleri Züleyha’nın da, tövbelerin en güzeli olduğunu. Gerçek sevgiliyi bulduğunu. Sahi nereden bileceklerdi?

Şemsettin ÖZKAN
18.02.2025 KONYA

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir