AKIL MEKKE’YE GİDECEK KERVAN ARARKEN AŞK ÇOKTAN KABE’Yİ TAVAF EDER

(Toplumsal İlişkiler 435)


وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِؕ وَالَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُباًّ لِلّٰهِؕ وَلَوْ يَرَى الَّذٖينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَمٖيعاًۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَدٖيدُ الْعَذَابِ
İnsanlardan öyleleri vardır ki, en büyük tanrı kabul ettikleri 
Allah’la birlikte, O’nun katında sözünün geçtiğine inandıkları, her emrine kayıtsız şartsız boyun eğdikleri ve tıpkı Allah’ı sever gibi sevdikleri birtakım tanrılar edinirler. İnananların Allah sevgisi ise, bütün sevgilerin üzerindedir. O zâlimler, cehennemde
kendilerini bekleyen azâbı gördükleri zaman, onlara geçici olarak verilmiş olan servet ve saltanatın ellerinden alınarak bütün güç ve kudretin yalnızca Allah’a ait olduğunu ve o gün Allah’ın azâbının çok çetin olduğunu bir bilselerdi!” (Bakara/165)

Hani bir atasözümüz var; “akıllı köprüyü arayıncaya kadar deli suyu geçer” diye. Gerçekten de öyle değil midir değerli dostlar, bir şeyin delisi olmak insanı cesur yapar. Gözükara olayların üstüne gider bu tipler.

Hz. Mevlana da; “akıl Mekke’ye gidecek kervan ararken aşk çoktan Kabe’yi tavaf eder” derken aynı mevzuya dikkatlerimizi celbeder. Aşk eri ile akıl erinin metot ve üslubunun farklılığına bakmamızı salık verir. Geliniz bu mevzuyu Şemsâbad (Kitab-ü Usuli’l Aşk) romanımdan bir alıntıyla izah etmeye çalışalım:

5. USÛL

Aklın kimyası ile aşkın kimyası farklıdır. Akıl temkinlidir. Tasayla atar kademlerini. ‘Aman olmaya ki özünü’ diye tembihler. Hâlbuki aşk o surette mi? Onun tek dediği: ‘Koyuver özünü, defet gitsin! Akıl, âsân âsân harap olmaz. Aşk ise, özünü aşındırır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler, viraneler arasında olur. Ne varsa, harap bir gönülde var.”

(Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ‘Aman sakın kendini’ diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ‘Bırak kendini, kov gitsin! Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa, harap bir kalpte var.)

SANMAYASIN Kİ, AŞK AKIL İŞİDİR. GÜL Kİ, HER GÖNLÜN MÜRŞİDİDİR. KİMİNİ KOKUSUYLA ŞAD EDER. KİMİNİ DE, DİKENİYLE İRŞAD EDER.

Kervan, sabahleyin erkenden handan ayrıldı. Hanın önündeki dere bulanık akıyordu. Dünkü fırtınadan ötürü dere, önüne ne kattıysa getirmişti. Dağlardan aşağı boz bir tavşan iniyordu. Meraklı bir dağ sıçanı deliğinden çıkmış, ürkek bakışlarıyla yirmi metre ötesinden giden kervanı seyrediyordu. Kervan hanın önündeki küçük köprüden ağır ağır geçti. En önde Baturalp Hamza’nın doru atı gidiyordu. Atlı muhafızların bir kısmı önden bir kısmı arkadan gelerek kervanı kolaçan ediyorlardı. Selina ise, Dündar bey, Samsa Çavuş ve Sülemiş’in bindiği atların, hemen arkasındaydı. Akşam gördüğü rüyanın tesirinden anlaşılan kurtulamamıştı. Samsa Çavuş atını Selina’nın devesinin sağ tarafına yanaştırarak onunla konuşmak istedi:

-Nasıl akşam rahat uyuyabildin mi kızım?” Selina devenin üstündeki kafesin perdesini çekerek:

-Evet” dedi. Sesinden onun Samsa Çavuş, her geçen gün kendine güveninin arttığını anladı:

– Kafanı kurcalayan, aklına takılan bir şey varsa rahatlıkla bana sorabilirsin”

-Şey, şu önden giden yabancı adam kim? Niye bize takıldı?”

-O mu, Baturalp Hamza. Selçuklu hükümdarının fedaisi. Bizi sultanımıza götürüyor. Kervanı güvenli bir şekilde saraya ulaştıracak.

-Saraya mı gidiyoruz şimdi biz?”

-Evet.

Selina demek bu adam önemli bir kişiymiş” diye içinden kendi kendiyle konuşurken, Baturalp Hamza Samsa Çavuş’un yanına gelerek;

Bu devenin üstündeki kız da kim? Dedi. Gözleriyle de devenin üstündeki kafesi işaret etti.

Samsa Çavuş;

-Hayret be yaa! Az öncede o seni soruyordu. Bu mu Angelacoma yaa, Eynegöl tekfurunun yakınlarından. Kendisi İsnikea’lı. Uç beyimiz Ertuğrul Gazi, savaş ganimetleri ile onu da, Uluğ sultanımıza götürmemizi emir buyurdu.

-Fıtratı temiz birine benziyor.”

-Evet öyledir.”

Baturalp Hamza Samsa Çavuş gibi Rumcayı iyi biliyordu.

-Neydi kızın adı?”

-Selina.”

Baturalp Hamza, devenin üstünde gitmekte olan Selina ‘ya aşağıdan yukarıya bir bakış fırlatarak onun dilinden konuştu:

-Selina, cennetin kapılarında ve anahtarında ne yazıyordu? Buldun mu o sözü? Bulamadıysan beraber söyleyelim mi?

Şaşırma sırası Samsa Çavuş’a gelmişti:

Anam, anam ne laflar bunlar, kardeş sen Hızır mısın be yaa?”

Selina kafesin perdesini aralayarak;

-Evet” anlamında başını salladı. Bu adama çok büyük bir hayranlık besliyordu. Şaşırmıştı, gece düşlerine gelen bu adam yoksa sahiden mi odasına gelmişti, nerede hayal ve fantezi başlıyor, nerede gerçek bitiyor? Her şey birbirine karışmıştı.

Baturalp Hamza;

-Müslüman olacak mısın Selina?”

Evet, evet, evet” Sanki nikâh kıyılıyor gibi söylemişti. Birden utandı ve buruklaştı. Birlikte dünyaya, kırlara ve kuşlara, şehadet manifestosunu okudular:

– Eşhedü en Lailahe illallah ve Eşhedü enne Muhammed en abdühü ve rasülüh.”

Selina artık Müslüman olmuştu. Baturalp Hamza’nın aklından geçen bu kızın, sarayda bir halayık olmaktan kurtarılması, onun Konya’da Rum kökenli, mümkünse onun memleketinden olan Müslüman bir ailenin yanına yerleştirilmesine çaba gösterecekti. Ne de olsa sultan Alaeddin, onun bir lafını iki etmezdi. Eğer sıradan insan muamelesi gösterilerek sarayda ev işleri yaptırılırsa, Müslümanlık hakkında yanlış düşüncelere düşebilirdi. Bu düşüncelerini Samsa Çavuş’a anlatınca;

-Yaradan’a kurban sen ne mübarek bir yiğitmişsin?” dedi.

-Ben gelirken anlatmıştım. Ama olmamıştı, şimdi senle oldu.”

-Esas sen uğraşmışsın ki, sona getirmişsin. Bize sadece noktayı koymak düştü. Allah aşkına düşmek, öyle akıl işi falan değil. Gül ki, kimini kokusuyla mesrur eyler, neşeli yapar, kimini de dikeniyle, Hak yolunu gösterir, irşat eder. Bilemezsin nerede hayırlar gizlidir? Ama hazineler, hep harabe yıkıntı

yerlerdedir. İşte sana harap bir kalp! İşte aşkla sana yönelen bir kulun ya rabbim! Ondan bu şahitlik beratını kabul et1! Onu salih kullarının arasına kat! Ayaklarını din üzerinde sabit kıl! Hüznünü gider. Çıktığı bu aşk yolculuğunda, cesurca karar vererek, kalemini kırıp, aşk yolculuğuna çıkmaya hüküm giymiş, şu temiz fıtratlı kızın, kalemlerle yazılmayan, kitaplarda bulunmayan aşkını, indi ilahinde makbul eyle!” deyince,

Samsa Çavuş; “âmin, âmin,” diyordu.

Şimdiye kadar ıstıraptan ağlayan Selina, şimdi mutluluktan ağlıyordu.

Şemsettin ÖZKAN

16.08.2021 GÜZELYALI

KAYNAKLAR

1-kuran.diyanet.gov.tr

2-kuranmeali.com

3-Şemsettin ÖZKAN, Şemsâbad (Kitab-ü Usul-i’l Aşk) romanımdan alıntı)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir