AĞUSTOS BÖCEKLERİNİN DE BİR GÖREVİ VAR EVET DURMADAN ŞARKILAR SÖYLÜYORLAR AMA AZIKSIZ KALDIKLARI YOK YİYİP İÇİYORLAR VE HİÇ DE KARINCALARLA ÇATIŞMIYORLAR

(Toplumsal İlişkiler 1556)

قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَنٖي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَقٖيمَ 
ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْدٖيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْ وَلَا تَجِدُ اَ كْثَرَهُمْ شَاكِرٖينَ 
قَالَ اخْرُجْ مِنْهَا مَذْؤُ۫ماً مَدْحُوراً لَمَنْ تَبِعَكَ مِنْهُمْ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنْكُمْ اَجْمَعٖينَ 
“İblis, kendisine verilen bu uzun ömre şükredeceği yerde, kendi günahını Allah’a isnat ederek dedi ki: “Beni saptırmana karşılık, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunda pusu kurup oturacağım!” (Araf/16)

“Sonra da, bazen açıktan açığa önlerinden, kimi zaman sinsice arkalarından; bazen Müslüman kimliğine bürünüp sağlarından, bazen de şehvet ve ihtirâslarını azdırarak sollarından, yanlarına sokulacağım; kısacası, onları aldatmak için her türlü yol ve yöntemi kullanarak dört bir yandan üzerlerine saldıracağım ve böylece, pek çoklarının nankör olduğunu göreceksin! Sonunda, Âdem’in benden üstün olmadığını ve onun önünde secde etmemi bana emretmekle, hikmet ve adâletten yoksun bir iş yaptığını sen de kabul edeceksin.”(Araf/17)

“Bunun üzerine Allah, “Alçaltılmış ve ilâhî rahmetten kovulmuş olarak çık oradan!” dedi, “Çünkü melekler arasında, o yüce makamda bulunmaya hakkın yok senin! Yakında yeryüzüne inecek ve ilâhî sınavın gerçekleşmesi için insanları kötülüğe dâvet edeceksin. Fakat kullarımın üzerinde herhangi bir zorlayıcı gücün olmayacak (17. İsra: 65). Onlardan her kim sana uyacak olursa, yemin olsun ki, hepinizi birden cehenneme dolduracağım!” (Araf/18)

          Manipülasyon çok tehlikeli bir ruh halidir. Şeytan bu işin piridir. Yukarıda geçen ayetlerde nasıl insanları manipüle edeceğini söylüyor. Üstüne üstlük kendi günahını rabbine isnat ederek, dayandırarak. Bu ne cüret böyle.                                      

          Manipülasyon, başkalarını kendi yararı için kullanmak, kontrol etmek veya başka bir şekilde etkilemek için tasarlanmış davranış. Manipülasyon, diğerlerine karşı kendi çıkarlarının gözetilmesi dolayısıyla genellikle dürüst olmayan bir sosyal etki biçimi olarak kabul edilir. (vikipedi)                                             

          Bilirsiniz bir şeyler, olaylar, manipüle edileceği zaman provakasyon yapılacağı zamanlar, algı operasyonları yapılır. Her şey çarpıtılır, operasyonlar çekilir, toplum mühendisleri tarafından. Toplum mühendisliğini basit bir dille tanımlayacak olursak, zihin mimarlığı ya da daha kompleks bir ifadeyle toplumsal psikolojik bilinç mimarlığı denilen faaliyetlerdir. Toplum mühendisleri uygulamalarını toplum geneline, dar topluluklara veya kişilere karşı yürütürler. Kafalarında bir şeyi nasıl olgunlaştırdıysalar, her şeyi dizayn edip, kitlelere servis ederler. Kitlelerin de bu zokayı yutması beklenir. Geçmişte birçok olayın ardında birçok provokasyon olduğunu bugün itiraflardan ya da olaylar aydınlatıldığı için, daha güzel anlıyoruz. En çok topluma aslı astarı olmayan söylentiler yayarak eylemlerini gerçekleştirirler. Hani bir söz vardır, şüyuu vukuundan beterdir diye. Söylentilerle önce toplumun bilinçaltını tahrip ederler. Dezenformasyona uğrayan kitle belleğiyle de toplum, topluluk ya da kişiler, yapılacak operasyona hazır hale getirilir.

         Bir de yanlış bilinenler vardır. Bunlar bilimsel gerçekler, yiyecekler, teknolojiyle ilgili olanlardan tutunda, hikâyelere varıncaya kadar daha birçok konuda her şey aslında bilindiği gibi değilmiş şeklinde yorumlar yapmamıza kapı aralayacak cinsten şeylerdir. Şaşırırsınız şimdiye kadar nasıl olur da bunu böyle yanlış bilmişiz dersiniz. Örneğin bildiğimiz La Fontaine’nin “ Ağustos böceği ile Karınca” hikâyesi…  Buyurun bu çok bilinen versiyonu birlikte okuyalım:                             

         Ağustos böceği, uzun yaz günlerinde saz çalar ve şarkı söylermiş. Hiç çalışmaz, kış için hazırlık yapmazmış. Karınca ise çok çalışkan ve çok zekiymiş. Karınca tüm yaz boyunca gelecek soğuk yaz günleri için dişini tırnağına katarak çalışmış durmuş. Yazın sıcak günleri artık bitmiş ve havalar soğumaya başlamış. Kış gelmiş. Artık ağustos böceği saz çalamıyor, şarkı söyleyemiyormuş. Çok üşümüş ve karnı acıkmış. Ağustos böceği yazın eğlenirken küçük karınca bütün yaz boyunca bütün gün çalışıp kış için hazırlık yapmış. Ağustos böceğinin aklına karıncanın kışa hazırlık yaptığı ve gidip ondan yiyecek isterse ona yardım edeceği gelmiş. Karıncanın yuvasına gelmiş. Karınca kapıyı açtığında karşısında soğuktan titremekte olan ağustos böceğini görmüş ve ona:

– Ne istiyorsun ağustos böceği demiş. Ağustos böceği karıncaya:
– Çok üşüyorum, hiç yiyeceğim yok karnım da çok aç bana yiyecek bir şeyler verir misin? Söz veriyorum ağustosta sana olan borcumu ödeyeceğim demiş. Karınca:
– Bütün yaz sen ne yaptın? Niye yiyecek bir şeyin yok?  demiş. Ağustos böceği başını öne eğerek mahcup bir şekilde:
– Ben bütün yaz saz çalıp, şarkı söyledim deyince, karınca çok sinirlenmiş.
– Madem öyle bütün yaz saz çalıp, şarkı söyledin şimdi de oyna biraz demiş. Kapıyı ağustos böceğinin suratına kapatmış. Ağustos böceği kendi kendine bende yazın yiyecek toplasaydım, şimdi bu halde olmayacaktım diyerek bir daha aynı hataya düşmeyeceğine dair kendisine söz vermiş.

          Edebiyatımızın önde gelenlerinden Orhan Veli Kanık’ın Türkçeye çevirdiği bu hikâyede de, Ağustos böceği çok tembeldir. Bütün yaz boyunca türkü söyleyip boş vakit geçiriyor. Kışın da yiyecek için karıncanın kapısını çalıyor. Ağustos böceği,  tam bir suçlu gibi gösteriliyor.                                                 Durum aslında hiç öyle değil. Ağustos böceğinin dişileri yumurtalarını ince dallara yarıklar açarak yerleştiriyor, bu yumurtalar kırılınca toprağa düşüyor birçoğu yem olurken, bazıları toprağa karışıp, senelerce toprakta yaşıyor. Amerika’da yaşayan bir türü için 17 seneden söz ediliyor. Bu arada kanatsızlar. Sonra birden toprağın üstüne çıkınca kanatlanıyorlar. Topu topu 4 hafta gibi, o da adlarını aldıkları ağustos ayında yaşıyorlar. Bu arada erkekleri de muhtemelen nesillerini devam ettirmek için dişilerini çiftleşmeye çağırırken, çoğu zaman koro halinde ses çıkarıyorlar, bakın ağızlarıyla değil, davula benzeyen organlarıyla.                                                                                

          Bu hikâyeyi Cahit Zarifoğlu’nun; “Ağustos böceklerinin de bir görevi var. Evet durmadan şarkılar söylüyorlar, ama azıksız kaldıkları yok. Yiyip içiyorlar ve hiç de karıncalarla çatışmıyorlar…” dediği gibi, şöyle değiştirsek yeridir.  Ağustos böceği karıncanın kapısını çalmış. Karınca istemeye istemeye kapıyı açmış ve daha Ağustos böceği söze başlamadan;
– Ne o, yazın saz çalıp türkü söyleyip, tembel tembel yattın da, şimdi benden yiyecek istemeye mi geldin?  Demiş.Ağustos böceği:
– Ne münasebet! Elhamdülillah yiyeceğimizde var, paramızda. Yazın düğün derneklere gittik, üç beş kuruş para kazandık, malum yaz sezonu ne kazanırsak kâr. Ha ben şunun için geldim.  Avrupa’dan teklifler var. Avrupa turnesine çıkıyorum, var mı benden bir istediğin Karınca kardeş? Karıncanın yüzü kızarmış, başını iki elinin arasına götürmüş, ağlamaklı bir sesle özür dilemiş;
– Ben seni ne kadar çok yanlış tanımışım kardeşim! Paris’e gidecek misin? Demiş. Ağustos böceği evet anlamında kafasını sallayınca, Karınca;
– Senden istediğim, bu hikâyeyi yanlış yazan La Fontain’i gör ve suratına okkalı bir şekilde tükür, demiş.”

Şemsettin ÖZKAN
29.09.2024 GÜZELYALI

KAYNAKLAR
1-kuran.diyanet.gov.tr
2-kuranmeali.com
3-pixabay.com
4-suskunduvar.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.